Tuesday, June 19, 2012

Şili’de İlk İki Gün


Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (21)

Şili’de İlk İki Gün

Dr. Ulaş Başar Gezgin, 19 Haziran 2012, İquique, Şili

Şili girişinin 2 dakika ilerisi, 5 bin kişinin yaşadığı San Pedro de Atacama kasabası. İyi ki burada inmiyorum. Çevre, çöl. Sıkıntıdan patlardım. Birçok turist burada iniyor. Yolumuza devam ediyoruz. San Pedro de Atacama’nın içinden geçiyoruz, öyle bir yer varsa gerçekten. Yol, alabildiğine tarla. Kuş uçmaz kervan geçmez tepelere çıkıyoruz birkaç dakika sonra. Yabancılar, buraya, kum kayağı, yıldız gözlemi, dağlara çıkmak, yerlilerin kalıntılarını görmek ve tuzlayı ve yanardağ alanını ziyaret etmek vb. için geliyor.


Soğuğuyla “Hoşgeldin” Diyor Çöl

Hava, 19:00’da kararıyor. 20:15’te Calama’ya varıyoruz. 23:30 otobüsünü bekliyorum. İquique’ye hazırlanmışım. Terminalde, tren istasyonunu arkama alıp düz yürüyünce, merkeze ulaşacağım. Şili’nin saati, Arjantin saatinden 1 saat geri. 3 saat yerine 4 saat bekliyorum. Zor bir bekleyiş. Çöl soğuğu, kısa sürede hissettiriyor kendini. Çok üşüyorum. Bu 4 saati geçirmek için, zamanı dörde bölüyorum; her saat başı başka bir yerde oturuyorum. Soğuk, dayanılmaz. Eldivenin teki düşmüş bir yerlerde. Bir elim, eldivenli; diğer elim, cepte, bekliyorum. Calama Otobüs Terminali’nin içi ve önü, zararsız köpeklerle dolu. Çok sevimliler.


Asya Milliyetçiliği

Beklerken, birçok konuda düşünüyorum. Asya’yla Latin Amerika’yı karşılaştırıyorum. Gezmek için de çalışmak için de iyi bir yer değil aslında Latin Amerika. Asya’da, İngilizce bilenlerin üstünlüğü var. Japonya gibi uç örnekler dışında, ülkenin dilini bilmek gerekmiyor. Latin Amerika’da ise, İspanyolca bilmiyorsan, iş bulman, çok çok düşük bir olasılık. Üstelik, bu İspanyolca önceliği nedeniyle, bir yabancı olarak, İspanyolca konuşan sünepe yabancı olabiliyorsunuz en fazla. Asya’da ise, ülkenin dilini bilip bilmemenize değil, İngilizce’ye bakıyorlar. Latin Amerika turizmi de, benzer bir durumda: Bu turizm, kıta içine yönelik. İngilizce bilgiler çok nadir. Latin Amerika’nın, ekonomik olarak, dünyayla bütünleşme gibi bir derdi yok. Asya ise, dev adımlarla geliyor. Asya, yabancıları, deneyimlerinden ve bağlantılarından yararlanılacak insanlar olarak görüyor. Latin Amerika’da yok böyle bir olay. Yabancı işgücüne ihtiyaç duymuyor Latin Amerika. Asya’da, genellikle, yabancılara daha yüksek maaş verilir. Latin Amerika’da ise, yabancı maaşı bile düşük. Yaşam da, hızla pahalılanıyor. Yani burada çalışılmaz. Kafası ticarete basanlar, Latin Amerika’da iyi paralar kazanabilir. (Ticari bir kafam olabilirdi; olmasını istemedim.) Yine de, bölgede, tüketim düzeyi, yüksek değil. Halkın alım gücü, düşük. Asya, hem nüfus hem de gelir açısından, daha büyük bir pazar.

Peki neden Latin Amerika’da gezilmez? Şili ve Arjantin dışındaki ülkeler, gerçekten tehlikeli. Soyulma olasılığı, yüksek. Elbette, birçokları, başına bir bela gelmeden geziyor; ama soyulma, bir kez olur ve etkisi bir ömür sürebilir burada. Turistler için planlanmış bölgeler, genelde bulunmuyor. Oysa, Asya’nın birçok ülkesinde, turist bölgesi vardır. Oraya gidersiniz, herşey elinizin altındadır. (Daha sonra, Şili’de yaptığım sohbetlerde, Latin Amerika’da iş ve gezi ile ilgili görüşlerim doğrulandı. Yani bunlar, ilk izlenim falan değil.)

Şöyle bir program düşünüyorum: Iquique (Şili); Uyuni, Potosi, Sucre, Santa Cruz, La Paz (Bolivya); Titicaca, Puno, Cuzco, Lima (Peru); Guayaquil, Quito (Ekvador); Caracas (Venezuela); ve Havana (Küba). Fakat bütçe ve zaman darlığı nedeniyle, bunların hepsini yapamayacakmışım gibi geliyor. Böyle bir yol izlersem, Venezuela’ya ve Küba’ya para ve zaman yetmeyecek. Peru ve Ekvador’u atıyorum listemden. Geriye, Bolivya, Venezuela ve Küba kalıyor.

Çöl soğuğunda beklemeye devam. ‘Yalnız Palmiye’ çalıyor kafamda:

Yalnız Palmiye

Avludaki palmiye
Tek başına doğdu;
Büyüdü ben görmeden onu;
Büyüdü tek başına.
Ay altında, güneş altında
Yaşıyor tek başına,
Çakılmış gövdesiyle
Tek palmiye.
Kapalı avluda tek başına
Hep tek başına,
Bekçisi öğleden sonrasının,
Düş görüyor tek başına.

Düş görüyor tek palmiye
Tek palmiye,
Özgürdür o rüzgarla
Özgür ve tek başına,
Kökünden koparılmış ve toprağından
Koparılmış ve tek başına,
Bulutlar avcısı
Tek palmiye.
Kapalı avluda tek başına
Hep tek başına,
Bekçisi öğleden sonrasının,
Düş görüyor tek başına.

Şiir: Nicolás Guillén (1902-1989), Afro-Kübalı şair
Beste: Quilapayun, Şilili grup
İspanyolca’dan çeviren: Ulaş Başar Gezgin, 17 Nisan 2012
Şuradan dinlenebilir: Palma Sola,


“Çantanı Önüne As”

4 saat sonra, otobüs geliyor. Otobüse bindiğimde, zangır zangır titrer durumdayım. Zaten hastaydım, Panadol’la ayakta duruyordum. Bir de, bu soğuğu yiyince, fena oldum. 11:30’da kalktı otobüs ve 06:00’da İquique’ye vardık. Zor bir geceydi. Hastayken yolculuk etmeyi kimseye önermem. Zaten, tek başına yolculuk etmek de, riskli. Bir yandan düşünüyorum; sabaha daha hasta kalksam, ne yapacaktım... Çantalar yüzünden rahat hareket edemiyorum zaten. Şansa, toparlandım biraz.

06:00’da varıyoruz İquique’ye. Hastayım ama ayakta duramayacak kadar değil. Hava kararana kadar bekliyorum terminalde. Terminal (Terminal Rodaviario), bana, yanındaki kıyı ile Harem’i anımsatıyor. Ama ondan daha küçük elbette. Şu tren istasyonunu arkama alma olayı da yalan oluyor; çünkü o tarif, diğer terminal için. Hava, 7:15’te aydınlanıyor. (Sonra düşününce, “iyi ki havanın aydınlanmasını beklemişim” diyorum; çünkü hava aydınlanmadan çıkan bir turisti hemen köşe başında soymuşlar geçenlerde.) Haritaya göre, şehrin merkezine doğru yürüyorum. Zaten küçük bir yer. Böylece, Prat Meydanı’nı (Plaza Prat) buluyorum. Meydanda, banka oturuyorum. Hastalık ve çantalar, yoruyor. Biri geliyor yanıma. Ayakkabı boyacısıymış; ama turistik kulübe biçiminde kocaman tezgahı var. Biraz sohbet ediyoruz. Bana “çantanı sırtına takma, önüne al; burada hırsızlık yaygın” diyor. Ona çok otel olduğunu tahmin ettiğim Latorre Sokağı’nı soruyorum, gösteriyor. Oraya dalıyorum, bir-iki otel görüyorum, pahalılar. Zaten Şili’nin Arjantin’den daha pahalı olacağını tahmin ediyordum; ama bunlar gerçekten pahalı. Sonunda 22 bin Şili Pesosu’na (45 Dolar) bir otel buluyorum.


Bolivya Planları

Otelde televizyon açık. Haberlere bakıyorum bir yandan. Konu, İquique’deki Kolombiyalılar. Uyuşturucu ve seks ticaretinin içinde olduğunu söylüyor, televizyon, Kolombiyalıların. Ondan sonra Afro-Kolombiyalı bir sosis satıcısını gösteriyorlar, olumlu bir örnek olarak. Odaya geçiyorum. Zaten hastayım, hemen yatıyorum. Otelin interneti ne yazık ki çalışmıyor. 1-2 saat sonra kalkıyorum, dışarı çıkıyorum. Önce para bozduruyorum. 1 Dolar, 500 Şili Pesosu. Arjantin’deki bürokrasinin tersine, burada veriyorsun doları, alıyorsun Peso’yu. Pasaport sormuyorlar. Bekleme yok.

Otele parayı ödedikten sonra, bilgisayarımı kullanabileceğim bir kahve arıyorum. Yok, bulamıyorum. Sinir oluyorum. Köşedeki internet kafeye gidip kafenin bilgisayarından eşe dosta vardığımı bildiriyorum. Terminale gidiyorum Bolivya otobüslerini sormak amacıyla. Bolivya için Esmeralda Sokağı’nda bir ofis varmış, oraya gitmek gerekiyormuş. Ofisi buluyorum. Hergün kalkan 3 otobüs var:
- La Paz: 20:00’de kalkıyor. 8,000 Peso. 23 saat sürüyor.
- Cochabamba: 21:00’de kalkıyor. 12,000 Peso. 18 saat sürüyor.
- Oruro: 13:00’te ve 21:00’de kalkıyor. 5,000 Peso. 8 saat sürüyor.


Allende’nin Son Tangosu

İquique’ye geldiğim gibi, buralardan sıkılmışım. Bir an önce basıp gitmek istiyorum. Bolivya biletini alacağım neredeyse. Ama önce bilgisayarımı kullanabileceğim bir kahve bulmalıyım ki hangisine gideceğime karar vereyim. Önce terminale dönüp çanta bırakılacak Emanet Bölümü’nün olup olmadığına bakıyorum. Terminal çıkışında, Patricio Lynch Sokağı boyunca yürürken buluyorum Miguel Amca’nın kitap kahvesini. Amca, çok konuşkan ve yardımsever. “Neden Şili?” diye açıyor konuyu. “Lise yıllarından beri Şili müzikleri dinler, Pablo Neruda okurum” diyorum; “ayrıca şaraplarını da çok içmişimdir.” Çok seviniyor. “Bir Şilili olarak gurur duydum; demek Türkiye’de Şili kültürünü tanıyan ve seven insanlar var; o kadar uzak bir ülke olmasına karşın.” İnti İllimani’den, Victor Jara’dan, Allende’ye gidiyor konu. ‘Allende’nin Son Tangosu’ adlı kitabı gösteriyor; o dönemleri anlatıyor. Şilili ve Türkiyeli şairleri birbirleriyle tanıştırabileceğimizi; Şilili şairleri Türkiye’ye, Türkiyeli şairleri Şili’ye davet edebileceğimizi söylüyor. Ona Pablo Neruda’nın yakın dostu Nazım Hikmet’i tanıyıp tanımadığını soruyorum. Tanımıyor. Bunun üzerine, Pablo Neruda’nın Nazım’ın ölümü üstüne yazdığı şiirin İspanyolca aslını buluyorum genelağda. Okuyor, çok beğeniyor. Onun için kaydediyorum.


“Parayı Çorabında Taşı”

“Aynı oğlumunkine benziyor yüzün” diyor ondan sonra. Oğlu, 40 yaşındaymış, gazeteciymiş. Aile konularına giriyoruz. Hasta olduğumu, sesimin boru gibi olduğunu görerek, gidip ilaç alıyor benim için. Sonra uyarıyor beni: “Bolivya’ya gitme. Zaten hastasın. Orada daha kötü olursun. Bolivya, dağlık ve soğuk bir yer. Yüksek kentlerinde oksijen azlığı sorunu da var. Bünyen zayıfsa, uzun süre hasta yatarsın.” Benden önce Bolivya’ya gitmiş birçok gezgin var; onlar da bu sorunları yaşadı, atlattılar. Ancak, benim başka bir kaygım var: Bolivya’ya gidersem, Venezuela ve Küba’ya zaman ve para yetecek mi... Devam ediyor: “Bolivya’da yoksul-zengin farkı çok keskin. Bu nedenle, suç oranı yüksek. Yolda giyiminden kuşamından seni takip edip soyabilirler. Üstünde para taşıyorsan, çorabında taşı. Tehlikeli yerler. Bolivya’nın polisi de, kötü. Birşeyin çalınsa yardımcı olmazlar; hatta pasaportuna el koyup mafyaya satan bile var.” Genelağda Bolivya üstüne okuyorum. Hasta hasta gidip orada daha hasta olup daha sonra da Venezuela ve Küba için para kalmaması olasılığını düşünüyorum. Planımı gözden geçiriyorum. Uçak biletlerine bakıyorum. Zaten Bolivya’ya gitseydim, başkent La Paz’dan Venezuela’nın başkenti Caracas’a uçacaktım. O da, pahalı bir bilet. Onun yerine, otobüsle Şili’de aşağıya, başkent Santiago’ya gitmeye ve orada birkaç gün geçirdikten sonra, Caracas’a uçmaya karar veriyorum. Santiago ile Caracas arası, La Paz ile Caracas arasına göre daha uzak olmasına karşın, bilet, daha ucuz.





Sonuç: Nane-Limon

O arada Alman bir genç geliyor kahveye. Hans, birçok yüksek adrenalinli sporla ilgilenen, Perulu kız arkadaşıyla, kentin yoksul bölgesinde yaşayan, dünya nimetlerinden geçmiş, maceradan maceraya koşan bir genç. (Burada, Miguel ve Hans adları, gerçek değil.) Bana Şili’yle ilgili birçok önemli bilgi veriyor; ben de onun Asya’yla ilgili sorularını yanıtlıyorum. Miguel Amca, çok güzel bir çorba yapmış. Birlikte içiyoruz. Sanki kırk yıllık arkadaşlarımmış gibi sıcak bir sohbet. Hava kararmak üzereyken, Hans, çıkıyor. Miguel Amca, kahveyi kapatmadan, bana ödünç verdiği Şili adaptörünü armağan ediyor. Brezilya, Arjantin ve Şili’nin hepsinde priz girişleri farklı.

Meydana yürüyorum. Lokanta bulamıyorum doğru düzgün. Bir marketten unlu yiyecekler alıyorum, karnımı doyuruyorum. Dışarıda daha uzun kalmak istesem de, hastayım. En iyisi, bir an önce odaya gidip dinlenmek. Otelden çay için sıcak su istiyorum. Neyse ki varmış. Türkiye’den yüklendiğim nane-limon çayından içiyorum birkaç bardak. Okumak-yazmak çok istesem de, bedenim, beni dinlemiyor. Sızıp kalıyorum. Kalkıyorum ve bu satırları yazıyorum işte.

Günün şarkısı, Victor Jara’dan gelsin:


Nasıl ki Öldürülüyor Bugün Siyahlar

Nasıl ki öldürülüyor bugün siyahlar,
Öyle öldürülürdü Meksikalılar.
Öyle öldürülürdü Şilililer,
Nikaragualılar, Perulular.
Salmışlardı Amerikalıları üstlerine
İnsanlıkdışı içgüdüler ile.

Kiminle dövüşür toprak?
Kim meydan okur onlara?
Şilili bir eşkıyadır o,
Bizim Joaquin Murrieta’mız.

Köylük yerde birgün,
Geçti ipek bir at.
Koşturuyor dört nala
Yazgımız yollarda.
Ve iki gelincik gibi
Sarıldılar tabancaya.


Şiir: Pablo Neruda ve Sergio Ortega
Şarkı: İnti İllimani (Victor Jara), ‘El Verso Es Una Paloma’ (1967) albümü, ‘Hacia La Libertad’ albümü (1970) ve ‘La Nueva Canción Chilena’ (1974) albümü.
İspanyolca’dan çeviren: Ulaş Başar Gezgin, 11 Mayıs 2012
Şarkı, şuradan dinlenebilir:
(*) Joaquin Murrieta (1829-1853): Latin Amerikalı Köroğlu. California’da yaşamış Meksikalı/Şilili bir eşkıya olan Murrieta, Pablo Neruda, Victor Jara, İsabel Allende ve
Quilapayún başta olmak üzere birçok Latin Amerikalı sanatçı tarafından konu edildi. Zorro’nun esin kaynağı, Murrieta. Şarkının başındaki ‘siyahların öldürülmesi’ ifadesi, ABD’de, şarkının yazıldığı zamanlarda Siyahlar’ın linç edilmesine gönderme yapıyor.


  
Dr. Ulaş Başar Gezgin
Latin Amerika’da Bir Gezgin: http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com/
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas  
Facebook/Yüzdefteri Yazar Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar Gezgin Okurları:  http://www.facebook.com/groups/214939625258670/ 
E-mail: ulasbasar@gmail.com  
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com 
Kendi Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm Yapıtları): 

No comments:

Post a Comment