Thursday, June 14, 2012

Arjantin’den Ayrılamazken, Şarap Başkentinde


Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (16-17)

Arjantin’den Ayrılamazken, Şarap Başkentinde

Dr. Ulaş Başar Gezgin, 14 Haziran 2012, Mendoza, Arjantin

Son günceyi yetiştirip, otelden çantaları aldım; Buenos Aires’e geldiğim gibi gittim. Yani metroya binip Retiro Otobüs Terminali’ne geldim. Yeniden uzun yola çıkacağım için heyecanlıydım. Uzun yol için hazırlıklıydım. Pastaneden neredeyse bir tam ekmek büyüklüğündeki Milanesa’yı aldım (20 Peso’ydu); daha önce de, süpermarketten 10-12 tane Latin çöreği almıştım. 2 litrelik su da vardı yanımda. İşte perondayım şimdi. Her olasılığa karşı erkenden geldim, bekliyorum. Şili’ye gideceğim, meraklıyım. Ama doğru yerde mi bekliyorum acaba? Neyse ki, yanda, kalkan otobüsleri sıralayan bir ekran var. Oradan bakıyorum. Beklediğim yerde, çok mu dikkat çekiyorum acaba? 3-5 kişi soru soruyor ayrı ayrı. Biri, otobüsü soruyor; bilmiyorum. Öteki birşey soruyor; ne sorduğunu bile bilmiyorum. Diğeri vb... Bir ablaya ise, İspanyolca olarak “İspanyolca bilmiyorum” diyorum; “ne biliyorsun, Portekizce mi? O zaman gel Portekizce konuşalım.” diyor. Çevre, dilenci dolu. Acaba dilenci midir, anlayamıyorum. Kimseyle fazla konuşmamak için, “bilmiyorum” diyorum; ama ısrarla, soru üstüne soru soruyorlar. Neyse...


Lahmacunlu Çörek

İşte bindim. Rahat bir ortam. Yarı yatan koltuğa (semi-cama) oturdum. O da ne? Bir yolcu geliyor ve ona da yan koltuğu vermişler. Garip. Garip; çünkü otobüs bomboş neredeyse. Ben de, başka yere oturuyorum. Ah, bak yine kafa lambasını unutmuşum. Neyse ki, bu otobüsün tepe lambaları güçlü. Film açıyorlar. ‘Killer Elite’ adlı vurdulu-kırdılı film bu (bkz. http://tr.wikipedia.org/wiki/Killer_Elite ). ‘Öldürmek İçin Doğanlar’ (Nacidos Para Matar) diye çevirmişler İspanyolca’ya (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=4doC1y8uOCc ). Hiç sevmem bu tür filmleri. Zaten ses de gelmiyor. Ses gelmeyen/getirmeyen vurdulu-kırdılı film mi olur... :) Neyse ki, İspanyolca altyazı var. Altyazıları çözmeye çalışırken, kaptırıp gidiveriyorum. Film bitiyor, uyuyakalıyorum. Aslında, filmin anlatısı fena değil. Daha iyisi yapılabilirdi toplumsal bir açıdan. Yine de, işlediği Umman’da savaş izleği, etkileyici. Uyumuşum.

Hava, sabah 8:30’da aydınlandı. Bu otobüste ne su ne yemek var. Otobüs, 13 saat mola vermeden gitti. Kahvaltı için çok küçük bir parça bisküvi ve çay verdiler. İyi ki yiyecek-içecek getirmişim. (Benden sonra gelecekler, bunu dikkate alsın elbette.) Kıymalı Latin çörekleriyle kahvaltı yapıyorum. Bunların tadı, tam lahmacun tadı. Lahmacunlu çörek resmen. Şaşırmıyorum artık; çünkü İspanyol Mutfağı, tarihteki Arap egemenliği dolayısıyla, Arap etkileri taşıyor.





Alem Bir Devrimci

Arjantin-Şili sınırı yakınındaki Arjantin kenti Mendoza’da duruyor otobüs. 1,5 saat sonra, buradan Santiago-Şili otobüsüne bineceğiz. Görevlilere Şili otobüsünü soruyorum. “İptal” diyorlar! Biz yoldayken, Şili ile Arjantin’i bağlayan tünel, kar ve fırtına nedeniyle kapatılmış. 800 kamyon, tünelin orada park etmiş bekliyormuş. Tünelin ne zaman açılacağını sordum. Belli olmadığını, 1 hafta bile kapalı kalabileceğini söylediler. Şaşırdım. Hiç beklenmedik bir gelişmeydi. Mendoza’da kalacağımı hiç düşünmemiştim; bunun için hiç bir hazırlık yapmamıştım.

Terminalde oturdum ve yanımdaki bin sayfalık Güney Amerika Gezi Rehberi’ndeki Mendoza sayfalarını okudum. Haritayı çalıştım; otel bulunabilecek sokakları saptadım. Zaten küçük bir yer olduğunu anladım. Şehir merkezi, Terminal’e, yaya olarak 15 dakikaydı yalnızca. Haritadaki gibiydi herşey. Terminalin çevresini dolaşıp bir durum değerlendirmesi yaptım. Haritada gösterilen yere, herhalde şu karşımdaki Eminönü altgeçit çarşısına benzer altgeçitten gidilecekti. Gezi rehberleri, böyle önemli bilgileri vermiyorlar genelde. Evet, altgeçit, beni haritada gördüğüm yola çıkardı. Alem Caddesi diye bir caddeye girdim. Cadde, Arjantinli devrimci Leandro N. Alem’in (1842-1896) adını taşıyor. Alem, 11 yaşındayken, aslen bakkal olan ve daha sonra siyasetçi ve asker olan babası, siyasal nedenlerle şehir meydanında asılıyor. Oğul, diğer birçokları gibi, ipte sallanan ölüyü saatlerce izliyor. Soyadı nedeniyle baskı görmemek için, ‘Alen’ olan soyadını ‘Alem’ diye yazmaya başlıyor. Alem, 1890’da adil ve özgür bir seçim sistemi talebiyle önderliğini yaptığı ayaklanmada başarılı oluyor. 1896’da ise, önderlik ettiği bir başka ayaklanma, başarısızlıkla sonuçlanınca; kendi canına kıyıyor.


Arjantin’de, Atatürk Caddesi’nde

Şansım varmış. Hemen Alem’de, yol üstünde bir otel buluyorum: Hotel Center, Alem 547, Mendoza. Tel. (0261) 4237234. E-posta: centerhotel2001@yahoo.com.ar
Otel, Mendoza Merkez Hastanesi’nin karşısında. Çevrede, eczaneler var bir sürü; ve bir psikoloji merkezi. Otel görevlisi, yardımsever. Odalarda bağlantı var. Kredi kartı kabul ediliyor. Gecesi, 120 Peso (27 Dolar). Hemen odaya geçiyorum. Azıcık dinleniyorum ve durumdan eşi-dostu haberdar ediyorum. Onlar beni Şili’de sanırken, Arjantin’deyim hâlâ.

Temizlikçi ablayla konuşuyoruz. “Kar var, Şili’ye gidemiyorum” diyorum. Neyle gideceğimi soruyor. Kamyonla mı dolmuşla mı gidecek mişim. “Otobüs” deyince biraz şaşırıyor. O anda, Latin Amerika yoksullarının (Türkiye’de mevsimlik işçiler örneğinde ve 70’lerin Türk filmlerinde olduğu gibi) şehirlerarası yolculukları kamyon arkasında yaptıklarını anımsıyorum. Buralara gelmeden önce bir yerlerde okumuştum.

Dışarıya çıkıyorum. Rastgele dalıyorum sokaklara; nasılsa, şehir merkezi yakınmış. Haritaya bakıyorum sonra. Şu sokaklara dalmışım: Salta, Garibaldi, Lavalle, Buenos Aires, Entre Rios, Montevideo, San Martin Caddesi vb. Arjantin kentlerinin Atatürk Caddesi, San Martin Caddesi. Her kentin merkezinde San Martin Caddesi var kanımca ve San Martin Parkı ve San Martin Meydanı. Daha önce yazdığım gibi, San Martin, Güney Amerika’nın bağımsızlık önderi. Venezuela’da Simon Bolivar ne ise, Arjantin’de de San Martin, o.

Bağımlılık Meydanı

Önce San Martin Meydanı’nı, sonra Bağımsızlık Meydanı’nı buluyorum. Çok sakin bir kent, Mendoza. Buenos Aires’ten sonra ilaç gibi geliyor. Havası, kış değil güz esintili. Heryerde sararmış ya da dökülmüş yapraklar. Şehrin merkezinde ağacı olmayan cadde yok. Kentte 22 türden toplam 100 bin sokak ağacı olduğu söyleniyor. Bağımsızlık Meydanı’nın çevresinde dolaşıyorum. Tiyatro yapısını görüyorum; bir bale gösterisi var bu gece. İspanyolca’daki ‘bağımsızlık’ sözcüğünün (independencia) ilk hecesini kaldırmış hınzır gençler; tabeladaki anlam, ‘Bağımlılık Meydanı’ olmuş. :) Çöpçülerin bildiğimiz süpürge yerine palmiye dallarını kullanmaları, dikkatimi çekiyor. Meydanın ortasında bir müze olduğunu görüyorum. Bu, Modern Sanatlar Belediye Müzesi (Museo Municipal de Arte Moderno, bkz.
http://www.liveargentina.com/Argentina/Mendoza/Lugares/MendozaMmuseomunideArteModerno.htm ). Müze, bugün kapalıymış. Ancak, burada, önemli bir bilgiye ulaşıyorum. Mendoza Belediyesi, sanat konusunda çok etkin.


Pazara Yetişir miyiz?

Belediyenin kültür ajandasını gözden geçiriyorum (bkz. http://www.ciudaddemendoza.gov.ar/cultura ). Neler var neler... Resim sergileri, rak ağırlıklı olmak üzere konserler, dans gösterileri, sanatçılardan seminerler ve konferanslar, tiyatrolar, filmler vb. Halka yönelik birçok sanat kursu olduğunu görüyorum: Flamenko, folklor, salsa, Karayip dansları, Afrika dansları, İspanyol dansları, modern dans, klasik dans, çocuklar için dans, tiyatro, çizim, fotoğraf, plastik sanatlar, şan, gitar, vurmalılar, üflemeliler, Photoshop, tekstil sanatları, kağıt katlama sanatı, Fransız sanatları, seramik, yerli sanatları, yazarlık, psikanaliz, karate, yoga, pilates! Başım dönüyor. Bu kadar etkinliği yapan belediyeyi kutlamak gerekiyor. Mendoza, sanat ve sanatçı dostu bir kent. Belediyenin sinema salonunda gösterilen filmler de güzel. İki film, özellikle dikkatimi çekiyor: ‘Kapital’in 1. Cildi’ (Tomo I del Capital) ve Koyaanisqatsi (bkz. http://www.koyaanisqatsi.org ). Yine aynı ajandadan, Mendoza’daki elişi pazarlarıyla ve sanat şenlikleriyle ilgili bilgi alıyorum. Alem Caddesi’nde eski para ve koleksiyon pazarı varmış örneğin. Bu tür pazarlar, genelde, ya haftasonu ya pazar günü ya da cuma-cumartesi-pazar günleri toplanır Latin Amerika’da. Bugünse perşembe. Bugün, Bağımsızlık Meydanı’nda sanat pazarı varmış. Günceyi hızla bitirip gece otobüsüne binmeden bu pazara yetişebilirsem fena olmaz...


Kızılyıldız

Belediyeye gidiyorum. Belediye, 9 Temmuz Caddesi’nde No 500’de. Yol üstünde, Kongre Üniversitesi (Universidad de Congreso, http://www.ucongreso.edu.ar/ ) var. Sanat etkinlikleri de aynı yapıda. Biraz oturuyorum sanat merkezinde. Akşam, dans gösterisi olacakmış. Tuvalete giriyorum, alaturka. Bu, ilginç geliyor işte. Ama yine şaşırmıyorum; çünkü bu, daha önce andığım Arap etkisinden kaynaklanıyor olabilir. Oradan çıkıp Bağımsızlık Meydanı’na dönüyorum. Sağa sola bakınıyorum. Bir direkte asılı duran duyuruya gidiyor gözüm. Lise öğrencilerinin oluşturduğu Kızılyıldız hareketi, Che’yi anmak için bir etkinlik düzenliyormuş.


Göçmenler Adası’nda

Sarmiento Caddesi, Bağımsızlık Meydanı’nı dik kesiyor. Bir bölümü, motorlu taşıtlara kapalı. Ben şu an oradayım işte. Bir kahveye oturmuş, saatlerdir bilgisayar işleriyle uğraşıyorum. Çevremdekiler yiyor, içiyor ve gidiyor. Ben, bugün buranın demirbaşıyım. Bu Sarmiento Caddesi’nden terminalin ters yönüne doğru gidince, caddenin adı değişiyor; Civit Caddesi oluyor. İşte burada, San Martin Parkı adıyla harika bir yeşil alan ve göl var (bkz. http://www.parques.mendoza.gov.ar/ ). Yüz yıllık bir park bu. Gölün çevresinde dolaşıyor, Göçmenler Adası (Isla de los Inmigrantes) adındaki kümküçük göl adasında soluklanıyorum (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=LnGkcq2MjO8). Ukuleleye benzer küçük bir gitar çalıyor bir genç, az ileride. Eşlik ediyor şarkıya iki arkadaşı. Sonra bisikletli bir çift geliyor; geçerken, selam veriyorlar bana. Burada soluklanıyorum biraz. Adadan çıkarken, orta yaşlı bir çift geliyor; onlar da geçerken selam veriyor. Buenos Aires gibi, insanın kalabalıklar içinde kaybolduğu bir ortamdan buraya gelince, harika oluyor. Sanki yıllardır buralarda yaşıyormuşum gibi benimsiyor beni Mendozalılar. Dört dağ içindeki Mendoza’nın havası da oksijen dolu. Arjantin’de yaşamak icap ederse, burada yaşamalı. Küçük bir yer; 1 haftadan sonra sıkar. Ama büyük kentlerdeki dertlerden uzaklaşmak için birebir.


Halk Pazarı’nda

Oradan ayrılıp Bağımsızlık Meydanı’na dönüyorum. Havası gibi, kızları da güzel Mendoza’nın. Hatta, Buenos Aires’tekilerden ve Curitiba’dakilerden daha güzeller. (Gerçi, havanın sıcakladığı yerlerde kızlar da daha çekici görünüyor olabilir. Bilemiyorum, bu konunun uzmanı değilim.:)) Parktan aldığım sonbahar havası da etkili olmuş olabilir.:) Çok az evsiz var Mendoza’da, dilenci ise hiç görmüyorum.

Şimdi sıra, sömürge kentlerinin klasiği olan pazar yapısını bulmakta. Merkez pazar (Mercado Central), Bağımsızlık Meydanı yakınında, İspanya Caddesi’nde (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=iHo5cgzXMlA ). Burada, ücretsiz bağlantı var; eşle-dostla haberleşiyorum. Pizzacılar, etçiler, sosisçiler, göze çarpıyor. Ucuz bira var burada. Bir tarafta, balık ve deniz ürünleri; bir tarafta, et ve peynir çeşitleri; öteki tarafta çerez türü yiyecekler ve unlular satılıyor. Renkli bir pazar. Bu, alışveriş merkezlerinin tersine, bir halk pazarı. Gerçek Mendoza’nın görülebileceği bir yer. Burada, iki dilim pizza ve bir deniz ürünlü Latin çöreği yiyorum, bira içiyorum. Köpeköldüren türünden bir Mendoza şarabı alıyorum; bakıyorum ki çerezler çok pahalı, Mendoza’nın yeşil zeytininden alıyorum. Günlük suyu da almışız; odaya dönme zamanı. Mendoza’da süpermarket olmaması, dikkatimi çekiyor. Bakkal var; ama süpermarket yok. Sanırım, bu, küçük bir ekonomi olmasından ileri geliyor.


Hedef, Kuzey Arjantin

Torbaları bırakıp otobüs terminaline gidiyorum yeniden. Şili-Arjantin sınırındaki kar kalkmış olabilir mi acaba? Hayır kalkmamış. Ne zaman kalkarmış? 1 hafta bile olabilirmiş. Karman çorman oluyorum. Şili’ye gidemiyorum bu durumda. Mendoza’da uzun kalmanın da bir anlamı yok. Ne yapmalı? Şili uçaklarına bakıyorum, çok pahalı. Uçakla doğrudan Bolivya’ya ya da Venezuela’ya mı gitsem? Durumu eşle-dostla paylaşıyorum. Buenos Aires’te yaşayan ve ne yazık ki görüşemediğim Darüşşafakalı bir kardeş, otobüsle Kuzey Arjantin’e gitmemi öneriyor. Bölge bilgisi, sağlam; gezi deneyimi de var. Bakıyorum haritaya; araştırıyorum söylediği kenti (Salta). Aklıma yatıyor. Tamamdır, yarın gece Salta’ya gideceğim. Sağolsun, iyi fikir verdi.

Köpeköldürenin etkisinden olacak, gerisini anımsamıyorum.:) Sızmışım. Köpeksızdıran... Çanta kaybolmuş, tekerlekli bavulun tekeri kırılmış, otobüs kaçmış, çanta bir türlü toplanamıyor, şort üstüne mayo giyip dışarı çıkmışız ve dışarısı, kış. Olanları anımsayamıyorum; olanları anımsayamadığımdan, olacakları da planlayamıyorum. Oh be, rüyaymış... İnsanın belleği, bu kadar önemli işte...


Türk Yine Yapmış Yapacağını

Daha önce yazdığım gibi, Arjantin’de, otelden sabah onda çıkmak gerekiyor. Ben de ona beş kala çıkıyorum odadan. Herşey hazır. Dün gözümden kaçan bir ayrıntıyı görüyorum: Otelde kahvaltı var ona kadar; ve kahvaltı, oda ücretinin içinde. Kılpayı yetişiyorum. Temizlikçi abla, önüme, reçel, tereyağı, şekerli mi şekerli bir ay çöreği ve bir de sade poğaça koyuyor. Yanına mate çayı söylüyorum. Sallama mate geliyor; birşeye benzemiyor. Diğer gezginlerin söylediğinin tersine, Arjantin’de, bir türlü doğru düzgün bir mate içemiyorum. Kahvelerdeki menülerde, mate çayı yok. Brezilya’da daha yaygındı mate; menülerde baş köşedeydi. Mendoza’nın yerel gazetesine göz gezdiriyorum kahvaltı yaparken. “Türk, bunu yapmaya devam edecek” gibi bir manşet görüyorum. Ayrıntıları okuyunca, Arjantin Arabı olan teknik direktör için, ‘Türk’ dendiğini görüyorum; şaşırmıyorum. Zaten tangocu dayı söylemişti; Arjantin’de Türklere de, Araplara da, Ermenilere de ‘Türk’ dendiğini... Çantaları otele bırakıyorum ve odanın ücretini ödüyorum.


And Dağları’nın Dumanı Aman Aman

Çıkıyorum. Salta bileti alacağım bu gece için. Genelağa baktım; en iyi şirketin, Andesmar olduğunu söylüyorlar. Ben de gidip ona dalıyorum. Güzel mi güzel han’fendi, bileti hızla hazırlıyor; kredi kartımdan, gerekli parayı çekiyor. 480 Peso (107 Dolar) tutan biletle, 18 saatlik bir gece otobüsüne atlayacak; Mendoza’dan 20:30’da ayrılıp 14:50’de Salta’da olacağım.

“Belki daha önce kullanamadığım Şili biletinin parasını geri alabilirim” diye düşünerek, diğer şirketin ofisine giriyorum. Bir o ofise bir bu ofise gönderildikten sonra (“o ofis değil şu ofis”; “bugün git yarın gel”), artık ümidimi kesmişken; amcaya, “bey’fendi, kusura bakmayın, size iş çıkarmak değil amacım, kar yüzünden Şili’ye gidemedim, biletin parasını almak istiyorum, benim için bir telefon edip soramaz mısınız” diyorum. Birden yumuşuyor. İki kere, “boşver, sağlık olsun” diyerek tam çıkacağım; “bekle” diyor “halledeceğim”. O arada bir haber geliyor: Şili-Arjantin sınırındaki kar kaldırılmış! Bir sürü yolcu, Şili’ye gidiyor.:( Bana da, “neden Şili’ye gitmiyorsun, kar kalktı işte”diyorlar. Ben de, ““kar, 1 hafta kalkmaz” dediler, onun için Kuzey Arjantin bileti aldım” diyorum. Sonunda, telefon konuşması dolayısıyla ikna oluyor ve parayı geri ödüyor. Sağolsun. Bu kentte iyi insanlar var.

Böyle iş mi olur ya?! “1 hafta kapalı kalır” dedikleri sınırdan karı kaldırmışlar iki günde; ama başka bilet aldım artık, gidemiyorum. Gerçi, belki böylesi daha iyi. Şimdi Kuzey Arjantin’de güzel havaların tadını çıkarmak varken, kış-kıyamet Şili’ye kim gider... Kuzey Arjantin’den Kuzey Şili’ye, oradan Güney Bolivya’ya geçeceğim. Dünyanın en yüksek başkenti olan La Paz’a (Bolivya’nın başkenti) gitmezsem, bundan sonra kış yok bana... Hatta kışlıkları atsam mı artık... Çantamın bu kadar ağır olması, kışlıklardan ileri geliyor... Ne yapayım ne yapayım, And Dağları’nın karıyla ilgili türkü mü yakayım...


Şarap Başkentinden Ayrılırken

Sarmiento’ya geldim. Kahveye oturdum (Il Dolce Cafe). Günceyi yazıyorum. 20:30 otobüsünü bekliyorum; bir yandan da işlerimi hallediyorum. Buenos Aires’te yaşayan Ermeni şair Ana Arzoumanian’la görüşemedik. Özür diliyor. Çok yoğunmuş. Çok iyi olurdu, onunla görüşmek...

İşte şimdi Mendoza’dan ayrılmadan, bu şirin kentle ilgili ek okumalar yapıyorum. Şu noktaları defterime not alıyorum:
- Arjantin’in şarap başkenti olarak anılan Mendoza, Doğu Andlar’da bulunuyor. Yani farkında olmasam da, And Dağları’ndayım şu an.
- Kent, gezginlerin uğrak noktası; çünkü Güney Amerika’nın en yüksek doruğuna (Aconcagua) buradan gidiliyor.  
- Mendoza’nın temel geçim kaynakları, şarap ve zeytinyağı.
- Mendoza’nın çevresi, Latin Amerika’nın en geniş şarap üretimi bölgesi.
- Buraya sırf şarap tatmak için gelenler oluyor yurtdışından.
- 1561 doğumlu kent, adını, Şili sömürge valisi Mendoza’dan alıyor.
- Kent sokaklarında görülen küçük kanallar, yerlilerden miras.
- Gelişmiş bir sulama sistemine sahip olan yerliler sayesinde, tarımdan yüksek verim alınmış ve kent, büyük bir nüfusu besleyebilmiş. (Asya tipi üretim tarzı tartışmalarına benzer bir durum.)
- Bağımsızlık önderi San Martin’in Ordusu, Mendoza’da kuruluyor. Bu nedenle, Mendoza’nın Güney Amerika’nın bağımsızlık kavgasındaki yeri, büyük.

Burada durmam gerekiyor. Otobüse az zaman kaldı.
Salta’da görüşmek üzere...


  
Dr. Ulaş Başar Gezgin
Latin Amerika’da Bir Gezgin: http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com/
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas  
Facebook/Yüzdefteri Yazar Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar Gezgin Okurları:  http://www.facebook.com/groups/214939625258670/ 
E-mail: ulasbasar@gmail.com  
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com 
Kendi Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm Yapıtları): 

No comments:

Post a Comment