Latin Amerika’da
Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (3)
Curitiba’da İlk
Gün
Dr.
Ulaş Başar Gezgin, 31 Mayıs 2012, Curitiba, Brezilya
Sabah 5:30’da, rahat bir yolculuktan
sonra, Curitiba’ya vardım. Bu arada, unutmadan, benden sonra gelecekler için, diğer yolculuk
seçeneğini de açıklayayım: Webjet, Brezilya’nın ucuz biletli havayolu.
Neredeyse otobüsle aynı paraya (90 Reais), Sao Paulo-Curitiba uçağı var. Ancak,
ek bavul parası ödemek zorunda kalınabilir ve uçuş, her saatte değil. Ayrıca,
Webjet’in ofisi, havaalanının dışında kalan 4. Terminal’de ve buraya otobüsle
gitmek gerekiyor (yürüme uzaklığında değil). Son olarak, otobüsün yararı şu:
Brezilya gibi pahalı ülkelerde, gece otobüsüne binerek, otel parasından kurtulmuş
olacaksınız. (Webjet dışında GOL ve TAM adlı havayolları var; ama onlar,
pahalı.)
Yabancı Havası Vermemek İçin
Otobüs, yataklı değildi; yalnızca
ayak uzatmalık minderi vardı, ama rahattı. Vietnam’da iki kere yataklı otobüse
bindim, Brezilya’ya gelmeden önce. Orada daha rahat ve daha ucuzdu, ama olsun.
30-40 kişilik otobüste yalnızca 5 yolcunun olması, doğrusu garipti. Sürücünün
yola çıkmadan önce karşımıza geçip bize yol bilgileri vermesi ve sözlerini “iyi
yolculuklar” diye bitirmesi güzeldi. Şimdi Curitiba Otobüs Terminali’nde
havanın aydınlanmasını bekliyorum. Ondan sonra, karşıdaki otellerden birine
bakacağım. Sao Paulo, 25 dereceydi. Burası, daha soğuk ve yağmurlu. Bu nedenle
bavuldan kışlık montu çıkardım, giydim. Yabancı havası vermemek için resim
çekmiyorum burada. Zaten çok ilginç bir görüntü yok şimdilik. Terminal işte, ne
beklenebilir ki... Gezi rehberi falan da okumuyorum; oradan da yabancı olduğumu
anlarlar rahatlıkla.
Devamını, ertesi gün, otelden
yazıyorum:
Sonra hava aydınlandı. Bir baktım
ki, her taraf, otel. (Rüya değil gerçek!) Birkaç otele baktıktan sonra,
terminalin karşısındaki bir otele daldım. İspanyolca sordum soruşturdum;
Portekizce yanıtlarını da çoğunlukla anlamadım; ama onlar beni anladıkları için,
sorun, çözüldü. 49 Reais’lik (yaklaşık 25 Dolar) bu otel, bu fiyata bulunabilecek
en düzgün otellerden biri. Daha önce yazdığım gibi, Brezilya, pahalı bir yer.
Otel ücretleri, uçuk. Dışarıdan pek matah görünmeyen otelde, kablosuz bağlantı
olması, harika oldu; çünkü buradaki bütçeye uygun otellerde bağlantı olmuyor,
olan yerlerde de ücretli oluyor. Odada küçük bir televizyon, yatak, banyo, 2 masa
ve sandalye var. Yani bir yazar için gerekli olan herşey. Tek eksik, buzdolabı.
Ha bir de su ısıtıcı; ama daha önceki listeden görüleceği gibi, küçük bir su
ısıtıcı taşıyorum yanımda.
Neden Curitiba?
Curitiba’ya gelişimin 3 nedeni var.
Öncelikle, Sao Paulo, özellikle bölgeye yeni gelen biri için oldukça tehlikeli.
Güpegündüz soygun, olmadık olay değil. Merkeze yakın yerlerde bile kafaya silah
dayayıp “ya paranı ya canını” diyebiliyorlar. Latin Amerika gezimin kötü bir
deneyimle başlamasını istemediğim için, Sao Paulo’ya vardığım gibi, görece
güvenli olduğu söylenen Curitiba’ya geçtim. Olası bir soygundan daha az zarar
görmek adına da, gizli cepli donlar yaptırdım. İkinci neden, Curitiba’nın
dünyanın en yaşanılır kentlerinden biri olarak anılması. Bu kentin diğer kentlerden
farkını yerinde görmek istedim. Üçüncü neden ise, 2007-2012 arasında her pazar
Asya-Pasifik üstüne köşe yazısı yazdığım Evrensel Gazetesi’nin Latin Amerika
yazılarını yazan ve Curitiba’da yaşayan Erol Anar’la tanışmak, görüşmek.
Gitmeden onunla yazışmıştık.
Otele yerleşir yerleşmez, ona bir
e-posta attım ve hemen yanıt aldım. Meğer, kaldığım otele çok yakın
oturuyormuş. Evinden çıkıp yürüyerek otele gelmesi, 5 dakikada oldu. Böylece
keyifli sohbetimiz başladı.
BR 101: Brezilya Mutfağı’na Giriş
Dışarı çıktık. Ahmak ıslatan
türünden hafif hafif yağarmış gibi yapıp insanı kısa sürede sırılsıklam eden
yağmur, buradaki sonbaharın bir göstergesi olarak görülebilir (Haziran’a 6 ay
ekleyince, çıkıyor karşımıza Güney Yarımküre mevsimleri). Terminalin olduğu Av.Pres.
Affonso Camargo boyunca yürüdük. Yolda, sağda, Belediye Pazarı’na (Mercado
Municipal, http://www.mercadomunicipaldecuritiba.com.br/)
girdik. Tipik bir semt pazarı, fakat tertemizdi. Balık, akvaryum balığı,
meyve-sebze, et, çerez türü ürünler vardı. Affonso Camargo’da devam edip
Alışveriş Durağı’na (http://www.shoppingestacao.com.br/)
geldik. Burası, alışveriş merkezine çevrilmiş eski tren istasyonu. Dünyanın
dört bir yanındaki çirkin alışveriş merkezlerinden sonra, bu yapı, hoşuma
gitti. Alışveriş Merkezi’nin içinde küçük bir Tren Müzesi de var. Curitiba’nın
en büyük kitapçısı burada. Giriş katında, ilk Brezilya kahvaltılıklarını
denedim. Peynirli çörekleri (Pão de queijo) ünlü, ama adı yanlış bence: Türkiye’deki
azıcık peynirin, bol hamurun ve bol boşluğun tersine, Brezilya’nın peynirli
çörekleri, aslında ‘çörekli peynir’ olarak adlandırılmalı; çünkü çok ince bir
hamur tabakasının altı, tümüyle peynir. Tavuklu çörek de (coxinha) lezzetliydi.
Üçüncüsü ise, Arapçası ‘kibbeh’ olan (Portekizce’de ‘gibi’ olarak okunuyor)
bildiğimiz içli köfte. Brezilya’da, başta Lübnanlılar olmak üzere birçok Arap
yaşadığından, Arap yemekleri, Brezilya Mutfağı’nın bir parçası olmuş durumda. Brezilya
Mutfağı’nda, açık büfeler, önemli bir yer tutuyor. 5 Dolar’a sınırsız et gibi
uçuk büfeler var. (Bu tür lokantalardan çok korkuyorum; kilomu kısa sürede
ikiye katlarım diye.:)) Kiloyla yemek yenen lokantalar da var. (Bu konuda daha
sonra yazacağım.) Curitiba’nın otobüs sistemi, dünyaca ünlü: Duraklar, tüp
biçiminde. Otobüsler, çifte körüklü oldukları için, kısa sürede çok sayıda
insanı rahat bir biçimde taşımak açısından başarılı. Yol üstünde küçük çaplı
bir grev vardı; ancak, ortada kimsecikler yoktu.
Türkler Niye Aşırı Seks Düşkünü?
Evrensel yazarı Erol Anar’la, uzun
uzun, edebiyat, siyaset ve Brezilya üstüne sohbet ettik. Yıllardır burada
yaşıyor. Türkçe’de yayınlanmış çok sayıda kitabına ek olarak, Portekizce’ye
çevrilmiş kitapları var. Yeni bitirdiği son kitabını (bir roman) Portekizce
olarak yazmış. Asi kıta çapında büyük bir yazar olacağına kuşku yok (zaten
şimdiden olmuş durumda; ama yıllar içinde daha da tanınacak). Birikim, deneyim,
yetenek ve enerji açısından hiç bir eksiği yok; fazlası var. Brezilya
gazetelerinde yazarlık deneyimlerine sahip olması da ek bir artı. Ona Brezilya
hakkında çeşitli sorular sordum. Sağolsun, saatlerini ayırıp uzun uzun anlattı.
Brezilya ile ilgili olarak anlattıkları içinden en dikkatimi çekenler şunlardı
(umarım hiç birini yanlış aktarmıyorumdur):
- Sao Paulo’da, ATM’leri dinamitle
patlatıp para çalmak, yaygınmış. Curitiba’da yaygın değilmiş; çünkü burası
küçük bir yer olduğundan, soygun yapanın kaçacağı yerler belliymiş; yakalaması,
kolay oluyormuş.
- “Eski gerillalar, devlet başkanı
oluyor” heyecanının (bakınız güncenin ilk bölümü) ardındaki öykü, hiç de
uzaktan göründüğü gibi değilmiş. O noktaya gelene dek, binbir şekle
giriyorlarmış. Örneğin, sendikacılıktan gelen üst düzey devlet görevlileri
(sosyalist partilere bağlı olmalarına karşın), grevcileri eşkıyalıkla suçlayabiliyor,
üzerlerine yürüyebiliyorlarmış. İktidara gelenlerin sosyalistliği falan
kalmıyor. Üstelik, Brezilya, Bush’un bölgede ziyaret edebildiği iki Güney
Amerika ülkesinden biriymiş (diğeri, Kolombiya). Lula, bu durumu, “dünyadan
yalıtılmış olarak yaşayamayız” diyerek savunuyormuş. Ülkenin düzeni, sosyalizme
geçişi yaşayan bir kapitalist düzenden çok, kapitalizmi baki bir düzen niteliği
taşıyormuş.
- Düşünce özgürlüğü açısından
Brezilya, Türkiye’ye göre çok daha rahatmış. Yayınlar üstünde sansür, neredeyse
yokmuş. Vatandaşlar, devlet görevlileriyle yüzyüze gelip onlara meydan
okuyabiliyor, sert çıkışlar yapabiliyormuş. Kimse de kimseye, bunun için ne
saldırıyor ne adamlarını saldırtıyor ne de dava açıyormuş.
- Brezilyalı dişiler, “Türk’üm”
dendiğinde, “Türkler, niye aşırı seks düşkünü?” diye soruyorlarmış. “Nereden
anladın?” deyince, yanıt şu: Sanal ortamda kısa sürede lafı sekse getirip “soyun”
falan diyorlarmış. Artık sanal ağına hiç Türk eklememe kararı alanlar varmış. Bastırılmış
cinsellik işte.
Bu bölüm, çok –miş’li, -muş’lu oldu;
ancak, bölgeyi çok iyi bilen bir yazarın yanında, benim -miş’li, -muş’lu olmam,
çok doğal; öyle olmalı zaten.
Bende O Kadar Da Numara Yokmuş Meğer
Yardım gerektiren iki konu vardı: Birincisi,
dün aldığım SİM kartı kullanılabilir duruma getirmek. Açıklamalar, Portekizce
olduğundan zorlandım. Sonra yazar abimiz, bu konuya el attı ve yabancıların
telefon numarası sahibi olamadığını öğrendik! Numaranın kullanılabilmesi için, SSK
ya da kimlik numarası gibi bir numara giriliyor. Abi, kendininkini benim için
girmesine karşın, yine de çalışmadı. Bunu, şubeye sorduğumuzda, kazıklandığımı
anladık. Nasıl oluyorsa, numarasız bir hatmış bu. Eski numarası olanların
kullanabileceği bir hatmış. Yani yandı SİM’e verdiğim para da krediler de. Bunu
bilmelerine karşın satmışlar bana yine de. Toplam zarar, daha ilk günden 22
Reais (yaklaşık 11 Dolar). Neyse ki, büyük bir tutar değil. Brezilya’da fazla
durmayacağım için, yeni bir SİM almamaya karar verdim.
Diğer sorun, priz idi. Brezilya’nın
prizleri, garip. Kimisi, hiç bir ülkede görmediğim türden üçlü prizler. Kimisi,
Vietnam ve Tayland’da kullanılan çift prizler. Ancak, Avrupa/Türkiye türünden
kalın prizler kullanılamıyor. Bu, Asya’da çok kolay çözülebilecek bir sorundu.
Küçük bakkallarda bile ikiliyi üçlüye üçlüyü ikiliye vb. çevirecek ek prizler
rahatlıkla bulanabilirken, burada farklı yerlerdeki 3 farklı dükkana girdik,
bulamadık. Neyse ki sonuncuda bulabildik. Artık, iyice umudumu kesmiş; “Brezilya’da
bilgisayar kullanamayacağım herhalde” demeye başlamıştım. Cep telefonum ise, Asya
prizine uyduğu için, en azından, bağlantı sorunum yoktu. Özetle, buraya gelecek
olanlar, gelmeden önce, prizleri iyice bir incelesin; bulabiliyorlarsa ek
prizleri yanlarında getirsinler.
Gökyüzünde 425 Fil!
Oradan küçük çaplı bir süpermarkete
gidip Türkiye’deki damak tadına en uygun olan ekmeklerden aldık. ‘Fransız
ekmeği’ diye geçen bu ekmekler, yuvarlak ve hamburger ekmeğinden birazcık daha
büyük. “İçmedim” dememek için, Brezilya biralarının her birinden aldım (Brahma,
Gold, Bavaria, Skol ve Kaiser). Henüz içmesem de, her an içilmek üzere
bekliyorlar.:) Çörekli peynirden vb. aldım. Süpermarketteki ürünlerin çoğu,
tropikaldi ve bunları Vietnam’dan biliyordum. Ancak, bilmediğim tek meyve suyu
olan, akaju suyunu aldım; şekerli su gibi geldiği için pek beğenmedim.
Özellikle Arjantin’de yaygın olan mate çayından (sallama poşet) aldım, gece
boyu su ısıtıp mate içtim. Bu, bölgeye özgü bir ottan yapılıyor. Birkaç tane
yine Brezilya’ya özgü fincanlık hazır çorba aldım. Belediye pazarından muz ve
mandalina alınca herşey tamam oldu. Zaten hava kararınca dışarı çıkmak
tehlikeli olduğundan, artık otele kapanma zamanı gelmişti. Otelin kapısının
gündüz bile kilitli olması; yalnızca kapıyı çalan, tanıdık biriyse açılması;
ülkedeki ve kentteki suç oranının yüksekliğiyle ilgili bir fikir verir
herhalde.
Latin Amerikalı yazarların özlü
sözlerini inceliyorum. Bunlardan biriyle bitireyim:
“Soru: Siz gerçeküstü olayları öyle
ince ayrıntıyla anlatıyorsunuz ki, bu, onlara kendi gerçekliğini veriyor. Bu,
sizin gazetecilikten öğrendiğiniz birşey mi?
Gabriel Garcia Marquez: Bu, yazına
da uygulayabileceğiniz bir gazeteci numarası. “Gökyüzünde filler uçuyor”
derseniz, kimse size inanmaz. Ama gökyüzünde 425 fil olduğunu söylerseniz,
büyük olasılıkla size inanırlar.”
(Sonraki gün: Curitiba’da gezinti)
Dr.
Ulaş Başar Gezgin
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas
Facebook/Yüzdefteri Yazar
Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar
Gezgin Okurları: http://www.facebook.com/groups/214939625258670/
Twitter:http://twitter.com/#!/gezginulas
E-mail: ulasbasar@gmail.com
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com
Kendi
Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm Yapıtları):
No comments:
Post a Comment