Friday, June 1, 2012

Curitiba’da İlk Gün



Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (3)

Curitiba’da İlk Gün

Dr. Ulaş Başar Gezgin, 31 Mayıs 2012, Curitiba, Brezilya

Sabah 5:30’da, rahat bir yolculuktan sonra, Curitiba’ya vardım. Bu arada, unutmadan, benden sonra gelecekler için, diğer yolculuk seçeneğini de açıklayayım: Webjet, Brezilya’nın ucuz biletli havayolu. Neredeyse otobüsle aynı paraya (90 Reais), Sao Paulo-Curitiba uçağı var. Ancak, ek bavul parası ödemek zorunda kalınabilir ve uçuş, her saatte değil. Ayrıca, Webjet’in ofisi, havaalanının dışında kalan 4. Terminal’de ve buraya otobüsle gitmek gerekiyor (yürüme uzaklığında değil). Son olarak, otobüsün yararı şu: Brezilya gibi pahalı ülkelerde, gece otobüsüne binerek, otel parasından kurtulmuş olacaksınız. (Webjet dışında GOL ve TAM adlı havayolları var; ama onlar, pahalı.)


Yabancı Havası Vermemek İçin

Otobüs, yataklı değildi; yalnızca ayak uzatmalık minderi vardı, ama rahattı. Vietnam’da iki kere yataklı otobüse bindim, Brezilya’ya gelmeden önce. Orada daha rahat ve daha ucuzdu, ama olsun. 30-40 kişilik otobüste yalnızca 5 yolcunun olması, doğrusu garipti. Sürücünün yola çıkmadan önce karşımıza geçip bize yol bilgileri vermesi ve sözlerini “iyi yolculuklar” diye bitirmesi güzeldi. Şimdi Curitiba Otobüs Terminali’nde havanın aydınlanmasını bekliyorum. Ondan sonra, karşıdaki otellerden birine bakacağım. Sao Paulo, 25 dereceydi. Burası, daha soğuk ve yağmurlu. Bu nedenle bavuldan kışlık montu çıkardım, giydim. Yabancı havası vermemek için resim çekmiyorum burada. Zaten çok ilginç bir görüntü yok şimdilik. Terminal işte, ne beklenebilir ki... Gezi rehberi falan da okumuyorum; oradan da yabancı olduğumu anlarlar rahatlıkla.

Devamını, ertesi gün, otelden yazıyorum:

Sonra hava aydınlandı. Bir baktım ki, her taraf, otel. (Rüya değil gerçek!) Birkaç otele baktıktan sonra, terminalin karşısındaki bir otele daldım. İspanyolca sordum soruşturdum; Portekizce yanıtlarını da çoğunlukla anlamadım; ama onlar beni anladıkları için, sorun, çözüldü. 49 Reais’lik (yaklaşık 25 Dolar) bu otel, bu fiyata bulunabilecek en düzgün otellerden biri. Daha önce yazdığım gibi, Brezilya, pahalı bir yer. Otel ücretleri, uçuk. Dışarıdan pek matah görünmeyen otelde, kablosuz bağlantı olması, harika oldu; çünkü buradaki bütçeye uygun otellerde bağlantı olmuyor, olan yerlerde de ücretli oluyor. Odada küçük bir televizyon, yatak, banyo, 2 masa ve sandalye var. Yani bir yazar için gerekli olan herşey. Tek eksik, buzdolabı. Ha bir de su ısıtıcı; ama daha önceki listeden görüleceği gibi, küçük bir su ısıtıcı taşıyorum yanımda.




Neden Curitiba?

Curitiba’ya gelişimin 3 nedeni var. Öncelikle, Sao Paulo, özellikle bölgeye yeni gelen biri için oldukça tehlikeli. Güpegündüz soygun, olmadık olay değil. Merkeze yakın yerlerde bile kafaya silah dayayıp “ya paranı ya canını” diyebiliyorlar. Latin Amerika gezimin kötü bir deneyimle başlamasını istemediğim için, Sao Paulo’ya vardığım gibi, görece güvenli olduğu söylenen Curitiba’ya geçtim. Olası bir soygundan daha az zarar görmek adına da, gizli cepli donlar yaptırdım. İkinci neden, Curitiba’nın dünyanın en yaşanılır kentlerinden biri olarak anılması. Bu kentin diğer kentlerden farkını yerinde görmek istedim. Üçüncü neden ise, 2007-2012 arasında her pazar Asya-Pasifik üstüne köşe yazısı yazdığım Evrensel Gazetesi’nin Latin Amerika yazılarını yazan ve Curitiba’da yaşayan Erol Anar’la tanışmak, görüşmek. Gitmeden onunla yazışmıştık.

Otele yerleşir yerleşmez, ona bir e-posta attım ve hemen yanıt aldım. Meğer, kaldığım otele çok yakın oturuyormuş. Evinden çıkıp yürüyerek otele gelmesi, 5 dakikada oldu. Böylece keyifli sohbetimiz başladı.


BR 101: Brezilya Mutfağı’na Giriş

Dışarı çıktık. Ahmak ıslatan türünden hafif hafif yağarmış gibi yapıp insanı kısa sürede sırılsıklam eden yağmur, buradaki sonbaharın bir göstergesi olarak görülebilir (Haziran’a 6 ay ekleyince, çıkıyor karşımıza Güney Yarımküre mevsimleri). Terminalin olduğu Av.Pres. Affonso Camargo boyunca yürüdük. Yolda, sağda, Belediye Pazarı’na (Mercado Municipal, http://www.mercadomunicipaldecuritiba.com.br/) girdik. Tipik bir semt pazarı, fakat tertemizdi. Balık, akvaryum balığı, meyve-sebze, et, çerez türü ürünler vardı. Affonso Camargo’da devam edip Alışveriş Durağı’na (http://www.shoppingestacao.com.br/) geldik. Burası, alışveriş merkezine çevrilmiş eski tren istasyonu. Dünyanın dört bir yanındaki çirkin alışveriş merkezlerinden sonra, bu yapı, hoşuma gitti. Alışveriş Merkezi’nin içinde küçük bir Tren Müzesi de var. Curitiba’nın en büyük kitapçısı burada. Giriş katında, ilk Brezilya kahvaltılıklarını denedim. Peynirli çörekleri (Pão de queijo) ünlü, ama adı yanlış bence: Türkiye’deki azıcık peynirin, bol hamurun ve bol boşluğun tersine, Brezilya’nın peynirli çörekleri, aslında ‘çörekli peynir’ olarak adlandırılmalı; çünkü çok ince bir hamur tabakasının altı, tümüyle peynir. Tavuklu çörek de (coxinha) lezzetliydi. Üçüncüsü ise, Arapçası ‘kibbeh’ olan (Portekizce’de ‘gibi’ olarak okunuyor) bildiğimiz içli köfte. Brezilya’da, başta Lübnanlılar olmak üzere birçok Arap yaşadığından, Arap yemekleri, Brezilya Mutfağı’nın bir parçası olmuş durumda. Brezilya Mutfağı’nda, açık büfeler, önemli bir yer tutuyor. 5 Dolar’a sınırsız et gibi uçuk büfeler var. (Bu tür lokantalardan çok korkuyorum; kilomu kısa sürede ikiye katlarım diye.:)) Kiloyla yemek yenen lokantalar da var. (Bu konuda daha sonra yazacağım.) Curitiba’nın otobüs sistemi, dünyaca ünlü: Duraklar, tüp biçiminde. Otobüsler, çifte körüklü oldukları için, kısa sürede çok sayıda insanı rahat bir biçimde taşımak açısından başarılı. Yol üstünde küçük çaplı bir grev vardı; ancak, ortada kimsecikler yoktu.




Türkler Niye Aşırı Seks Düşkünü?

Evrensel yazarı Erol Anar’la, uzun uzun, edebiyat, siyaset ve Brezilya üstüne sohbet ettik. Yıllardır burada yaşıyor. Türkçe’de yayınlanmış çok sayıda kitabına ek olarak, Portekizce’ye çevrilmiş kitapları var. Yeni bitirdiği son kitabını (bir roman) Portekizce olarak yazmış. Asi kıta çapında büyük bir yazar olacağına kuşku yok (zaten şimdiden olmuş durumda; ama yıllar içinde daha da tanınacak). Birikim, deneyim, yetenek ve enerji açısından hiç bir eksiği yok; fazlası var. Brezilya gazetelerinde yazarlık deneyimlerine sahip olması da ek bir artı. Ona Brezilya hakkında çeşitli sorular sordum. Sağolsun, saatlerini ayırıp uzun uzun anlattı. Brezilya ile ilgili olarak anlattıkları içinden en dikkatimi çekenler şunlardı (umarım hiç birini yanlış aktarmıyorumdur):  
- Sao Paulo’da, ATM’leri dinamitle patlatıp para çalmak, yaygınmış. Curitiba’da yaygın değilmiş; çünkü burası küçük bir yer olduğundan, soygun yapanın kaçacağı yerler belliymiş; yakalaması, kolay oluyormuş.
- “Eski gerillalar, devlet başkanı oluyor” heyecanının (bakınız güncenin ilk bölümü) ardındaki öykü, hiç de uzaktan göründüğü gibi değilmiş. O noktaya gelene dek, binbir şekle giriyorlarmış. Örneğin, sendikacılıktan gelen üst düzey devlet görevlileri (sosyalist partilere bağlı olmalarına karşın), grevcileri eşkıyalıkla suçlayabiliyor, üzerlerine yürüyebiliyorlarmış. İktidara gelenlerin sosyalistliği falan kalmıyor. Üstelik, Brezilya, Bush’un bölgede ziyaret edebildiği iki Güney Amerika ülkesinden biriymiş (diğeri, Kolombiya). Lula, bu durumu, “dünyadan yalıtılmış olarak yaşayamayız” diyerek savunuyormuş. Ülkenin düzeni, sosyalizme geçişi yaşayan bir kapitalist düzenden çok, kapitalizmi baki bir düzen niteliği taşıyormuş.
- Düşünce özgürlüğü açısından Brezilya, Türkiye’ye göre çok daha rahatmış. Yayınlar üstünde sansür, neredeyse yokmuş. Vatandaşlar, devlet görevlileriyle yüzyüze gelip onlara meydan okuyabiliyor, sert çıkışlar yapabiliyormuş. Kimse de kimseye, bunun için ne saldırıyor ne adamlarını saldırtıyor ne de dava açıyormuş.
- Brezilyalı dişiler, “Türk’üm” dendiğinde, “Türkler, niye aşırı seks düşkünü?” diye soruyorlarmış. “Nereden anladın?” deyince, yanıt şu: Sanal ortamda kısa sürede lafı sekse getirip “soyun” falan diyorlarmış. Artık sanal ağına hiç Türk eklememe kararı alanlar varmış. Bastırılmış cinsellik işte.
Bu bölüm, çok –miş’li, -muş’lu oldu; ancak, bölgeyi çok iyi bilen bir yazarın yanında, benim -miş’li, -muş’lu olmam, çok doğal; öyle olmalı zaten.


Bende O Kadar Da Numara Yokmuş Meğer

Yardım gerektiren iki konu vardı: Birincisi, dün aldığım SİM kartı kullanılabilir duruma getirmek. Açıklamalar, Portekizce olduğundan zorlandım. Sonra yazar abimiz, bu konuya el attı ve yabancıların telefon numarası sahibi olamadığını öğrendik! Numaranın kullanılabilmesi için, SSK ya da kimlik numarası gibi bir numara giriliyor. Abi, kendininkini benim için girmesine karşın, yine de çalışmadı. Bunu, şubeye sorduğumuzda, kazıklandığımı anladık. Nasıl oluyorsa, numarasız bir hatmış bu. Eski numarası olanların kullanabileceği bir hatmış. Yani yandı SİM’e verdiğim para da krediler de. Bunu bilmelerine karşın satmışlar bana yine de. Toplam zarar, daha ilk günden 22 Reais (yaklaşık 11 Dolar). Neyse ki, büyük bir tutar değil. Brezilya’da fazla durmayacağım için, yeni bir SİM almamaya karar verdim.

Diğer sorun, priz idi. Brezilya’nın prizleri, garip. Kimisi, hiç bir ülkede görmediğim türden üçlü prizler. Kimisi, Vietnam ve Tayland’da kullanılan çift prizler. Ancak, Avrupa/Türkiye türünden kalın prizler kullanılamıyor. Bu, Asya’da çok kolay çözülebilecek bir sorundu. Küçük bakkallarda bile ikiliyi üçlüye üçlüyü ikiliye vb. çevirecek ek prizler rahatlıkla bulanabilirken, burada farklı yerlerdeki 3 farklı dükkana girdik, bulamadık. Neyse ki sonuncuda bulabildik. Artık, iyice umudumu kesmiş; “Brezilya’da bilgisayar kullanamayacağım herhalde” demeye başlamıştım. Cep telefonum ise, Asya prizine uyduğu için, en azından, bağlantı sorunum yoktu. Özetle, buraya gelecek olanlar, gelmeden önce, prizleri iyice bir incelesin; bulabiliyorlarsa ek prizleri yanlarında getirsinler.


Gökyüzünde 425 Fil!

Oradan küçük çaplı bir süpermarkete gidip Türkiye’deki damak tadına en uygun olan ekmeklerden aldık. ‘Fransız ekmeği’ diye geçen bu ekmekler, yuvarlak ve hamburger ekmeğinden birazcık daha büyük. “İçmedim” dememek için, Brezilya biralarının her birinden aldım (Brahma, Gold, Bavaria, Skol ve Kaiser). Henüz içmesem de, her an içilmek üzere bekliyorlar.:) Çörekli peynirden vb. aldım. Süpermarketteki ürünlerin çoğu, tropikaldi ve bunları Vietnam’dan biliyordum. Ancak, bilmediğim tek meyve suyu olan, akaju suyunu aldım; şekerli su gibi geldiği için pek beğenmedim. Özellikle Arjantin’de yaygın olan mate çayından (sallama poşet) aldım, gece boyu su ısıtıp mate içtim. Bu, bölgeye özgü bir ottan yapılıyor. Birkaç tane yine Brezilya’ya özgü fincanlık hazır çorba aldım. Belediye pazarından muz ve mandalina alınca herşey tamam oldu. Zaten hava kararınca dışarı çıkmak tehlikeli olduğundan, artık otele kapanma zamanı gelmişti. Otelin kapısının gündüz bile kilitli olması; yalnızca kapıyı çalan, tanıdık biriyse açılması; ülkedeki ve kentteki suç oranının yüksekliğiyle ilgili bir fikir verir herhalde.

Latin Amerikalı yazarların özlü sözlerini inceliyorum. Bunlardan biriyle bitireyim:
“Soru: Siz gerçeküstü olayları öyle ince ayrıntıyla anlatıyorsunuz ki, bu, onlara kendi gerçekliğini veriyor. Bu, sizin gazetecilikten öğrendiğiniz birşey mi?
Gabriel Garcia Marquez: Bu, yazına da uygulayabileceğiniz bir gazeteci numarası. “Gökyüzünde filler uçuyor” derseniz, kimse size inanmaz. Ama gökyüzünde 425 fil olduğunu söylerseniz, büyük olasılıkla size inanırlar.”


(Sonraki gün: Curitiba’da gezinti)


Dr. Ulaş Başar Gezgin
Latin Amerika’da Bir Gezgin: http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com/
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas  
Facebook/Yüzdefteri Yazar Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar Gezgin Okurları:  http://www.facebook.com/groups/214939625258670/ 
E-mail: ulasbasar@gmail.com  
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com 
Kendi Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm Yapıtları): 

No comments:

Post a Comment