Latin Amerika’da
Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (25)
İquique’den Santiago’ya
Dr.
Ulaş Başar Gezgin, 23 Haziran 2012, Santiago, Şili
Maceralı bir yolculuktan sonra İquique’den Santiago’ya
vardım. Anlatılara geçmeden önce, benden sonra gelecekler için, İquique’de
kaldığım otelin ve çokça zaman geçirdiğim kitap kahvesinin adreslerini
veriyorum:
- Hotel Costa Azul, Latorre, 448, Iquique, Chile. Telefon:
318 124. Ağsayfası bulunmuyor. Otel, kentin merkezine (Prat Meydanı) birkaç
adım.
- Kitapçı amcanın kitap kahvesi (buradan kablosuz
bağlantı kullanabilirsiniz): Rendez-vous Cafe Literario y Restaurant, Patricio
Lynch, 271, Iquique, Chile. Telefon: 417 351.
(Otel ve kahve numaralarının 6 numaralı olması, kentin
büyüklüğü/küçüklüğü ile ilgili bir fikir verebilir belki.)
“Benim Hüzünlü Orospularım”
Sabah çantaları yüklenip terminale yürüyorum. Kitapçı
amcanın dergahı, yol üstünde. Kapı kapalı; tam ayrılıyorum ki, kapıyı açıyor.
Birlikte çay içiyoruz, sonra taze yaptığı elma, guava ve avokado karışımı bir
meyve suyu.
Giderayak sohbet yine keyifli, amcayla. Konumuz, Gabriel
Garcia Marquez ve onun yıllar önce bana armağan edilmiş kitabı: ‘Benim Hüzünlü
Orospularım’ (Memoria de mis putas tristes). Ben bu kitabı sevmemiştim. Marquez
gibi bir usta için basit bulmuştum. Şimdi konu, bu; ve “kitaptaki kişiliğe
benziyor musun?” diye soruyorum, birlikte kopuyoruz. :) Amcanın doğum günüymüş
dün. 73’üne basmış. Eşi, Kanada’ya kardeşini görmeye gitmiş. Çocukları da başka
kentlerde çalışıyor. Yalnızmış bu aralar. Sabahları sahilde koşuyormuş,
hastalıklarla mücadele adına.
Geceyarısı Ekspresi
Sağolsun, beni yolcu etmeye geliyor. Yanyana olan
terminalde/tren garında oturup son sohbetimizi yapıyoruz. Konu, amcanın Türkiye
ile ilgili bildiklerine geliyor. “Sizde cezaevleri çok mu kötü?” diyor. Evet
diyorum, Urfa’daki yangından söz ediyorum ve daha önce başka yerlerde
olanlardan. Nereden bildiğini soruyorum. Bir film izlemiş. Ayrıntılarını
aktarınca, bunun ‘Midnight Express’ olduğunu anlıyorum. Birkaç yıl önceye
kadar, bu filmi, milliyetçilik adına kınayan büyük bir grup yurtdışı insanı
vardı; “Türkiye’yi kötü gösteriyor” diye. Hâlâ kınıyorlar mıdır bilinmez. Geceyarısı
Ekspresi’nden daha beterleri yaşanırken bu topraklarda, “ülkemizi kötü
gösteriyorlar” demek için, beyinlerin kaç derecede yıkanmış olması gerekiyor
acaba... Buradan, öteki Şili’yi keşfediyorum. Burada, İquique’de, yaklaşık 10
yıl önceki bir cezaevi isyanında 26 mahkum yakılmış (bkz. http://www.ipsnews.net/2001/05/chile-fasting-prisoners-protest-tragedy-in-iquique/
). ‘Demokratik’ Şili, Türkiye’yle ne çok ortaklığın var... Ve işte tren garının
hemen karşısı, bu cezaevi. Dün geçmiştim yanından. Şili’de katliam zihniyeti,
geçmişe dair puslu bir anı değil artık gözümde...
İspanyolca’da İnşallah
İşte otobüse biniyorum. Amca, “İquique’de bu şemsiyeyle
gezersen, sana deli gözüyle bakarlar” diyor. Buraya yağış çok nadirmiş. Bu,
bana Mersin’i anımsatıyor. Oraya ilk gittiğimde, şemsiye taşırdım; ta ki,
dolmuşta, bir amca: “sen hangi kentten geldin? Şemsiye taşımana gerek yok;
Mersin’de pek yağmaz” diyene kadar. Ama yanımda götürmeliymişim şemsiyeyi
şimdi; çünkü Santiago’da yağabilirmiş. “Ojala Santiago’da yağmaz” diyor. Bu,
aklıma, İspanyolca üstündeki Arap etkisini getiriyor. 711’den 1492’ye kadar
İspanya’nın ve Portekiz’in büyük bir bölümünü elinde tutan Müslüman Arapların
egemenliği, İspanyol diline çeşitli ifadeler getirmiş: ‘Ojala’, ‘inşallah’ın
İspanyolcası. Bir kökenbilgisi sözlüğüne bakıyorum (
- Sözlüğe göre, İspanyolca’da ‘al’la ve ‘az’la başlayan
sözcükler, Arapça. Örneğin, alacran (akrep), albondiga (köfte), alcazar, aldea
(köy), alfil (satrançta fil), alfombra (halı), algarabia (gürültü), algodon
(pamuk), alhaja (mücevher), almacen (stok), almanaque (almanak), alqueria,
alubia (fasulye), azabache, azafata (hostes), azafran (safran), azar (rastgele),
azimutal, azofar (pirinç), azotea (çatı), azucar (şeker) ve azulejo.
- Ortasında ‘h’ harfi olanlar, Arapça. Örneğin, alfahar,
azahar (portakal çiçeği), almohada (yastık) ve zanahoria (havuç).
- Sayılarla ilgili sözcükler, çoğunlukla Arapça. Örneğin,
algebra (cebir), algoritmo, cifra ve adarme (nebze).
- Kimyayla ilgili sözcükler, çoğunlukla Arapça. Örneğin,
albayalde (beyaz kurşun), alcalino (alkali), alquimia (simya), ambar (amber,
kehribar), aceite (yağ), alcohol, cafe, elixir, soda, tabaco (enfiye) vb.
- Çeşitli gökbilim terimleri, Arapça. Örneğin, Aldebaran,
Alcor, Altair, Betelgeuse, Deneb, Rigel, Vega vb.
- Çeşitli bitki ve çiçek adları, Arapça. Örneğin, acelga
(pazı), albaca (fesleğen), alcachofa (enginar), alcanfor, alheña (kına),
alfalfa (yonca), algarabia, algazul, alheli, altramuz, alubia, azafran, amapola
(haşhaş), añil (çivit), azucena (zambak), azahar, espinaca (ıspanak), jazmin
(yasemin), lila (leylak) vb.
- Şekerle ilgili çeşitli sözcükler, Arapça: Azucar,
cande, jarabe (şurup), sirope, zafra vb.
- Çeşitli askeri-siyasal sözcükler, Arapça: Adalid,
alcalde (başkan), alcaide (gardiyan), alferez (bayrak), alferza, alguacil
(şerif), almirante (amiral), jegue vb.
- Çeşitli ticaret terimleri, Arapça. Örneğin, aduana
(gümrük), ahorro (tasarruf), maravedi vb.
- Çeşitli mimarlık ve mühendislik terimleri, Arapça:
Acequia (sulama kanalı), albañil (duvar ustası), alberca (yüzme havuzu),
alcantarilla (lağım), aljibe (sarnıç) vb.
- Çeşitli giysi adları, Arapça. Örneğin, albornoz
(bornoz), chompa (kazak), mameluco vb.
- Çeşitli mücevher adları, Arapça. Örneğin, ajorca
(halhal), alhaja (mücevher) vb.
- Çeşitli çalgı adları, Arapça. Örneğin, laud (kopuz),
guitarra, rabel vb.
- Çeşitli yer adları, Arapça. Örneğin, Alicante, Almudena,
Andalucia, Calatayud, Ceuta, Gibraltar, Guadalajara, Guadalquivir, Madrid vb.
- Ve diğer sözcükler: Ajedrez (satranç), asesino
(suikastçi), azafata, ensaimada, jaqueca, serendipitoso, aceituna (zeytin), arroz
(pilav), barrio (mahalle), chaleco (yelek), daga (hançer), faquir (Hint
fakiri), gaban (kaban) ve daha niceleri... Bunların bir bölümü, İspanyolca’dan
diğer Avrupa dillerine geçiyor... Arapların eski sömürgesi, ‘Yeni Dünya’yı
haraca bağlayıp yeni sömürgeci olmuş. Ve hepsinin ötesinde, ‘ole’nin, Emevilerin
‘Allah Allah’ından geldiği ileri sürülüyor.
***
Antofagasta’da
İşte otobüsteyim. Kalkıyor 10:00’da. Pasifik kıyısı,
sağımda; dağlar, solumda... Kahvaltı veriyorlar 10:45’te. Kaşarlı sandviç ve
190 ml’lik şeftali suyu. Yol boyunca bize eşlik eden sokak lambalarında güneş
tabletleri görülüyor. Antofagasta’ya doğru gidiyoruz. 360 bin nüfuslu liman
kenti, madencilik geliri dolayısıyla, Şili’deki en yüksek kişi başı toplam
yerel gelire sahip kent. Aynı zamanda, ülkenin en pahalı kenti (bkz. http://www.municipalidadantofagasta.cl/ ). Antofagasta’nın girişinde gümrük kontrolü var.
Yolcular, bavullarla birlikte indiriliyor. Elle arama yapılıyor. Sınırda değil
ülke içinde olduğumuz düşünülürse, garip bir uygulama. 12:15’te iniyoruz, 15
dakika bekleyip geri biniyoruz. 16:00’da Antofagasta’ya varıyoruz. Otobüsün
değiştirilmesi için, terminalde 15-20 dakika bekliyoruz. 16:30’da yola çıkıp
Antofagasta’nın içine giriyoruz. Kent, İquique’den daha büyük. Yapıların
yüksekliği de alan genişliği de bunu gösteriyor. Antofagasta’nın kumsalları da
daha iyi görünüyor.
Film Kuşağı
Yeni otobüse biniyoruz. Güneş, Pasifik’ten battığı için,
benim oturduğum tarafta. Antofagasta’yı geçtikten sonra, sarı çöl dağlarının
arasına dalıyoruz. Burada, hiç bir yaşam belirtisi yok. Kaktüs bile yok. Sonra
bir maden bölgesinden geçiyoruz. O arada, 17:00 gibi film koyuyorlar. Bu, ‘Source
Code’ adlı 2011 yapımı film (bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Source_Code).
Etkileyici bir film. Beğeniyorum. Filmin sonunda, bombacının beyaz Amerikalı
çıkması da güzel. Çöllerden geçiyoruz yine. İkinci bir film koyuyorlar, suya
sabuna dokunmayan. Bu, 2011 yapımı ‘Crazy, Stupid, Love.’ adlı film (bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Crazy,_Stupid,_Love.
). Üçüncü film de güzel. Bu, ‘Next’ 2007 yapımı Nicholas Cage filmi (http://tr.wikipedia.org/wiki/Next_(film)
). Sıkmayan, sürükleyen bir film. Tam da yolculuğa yakışır...
Şilili Madenciler ve Biz...
Sonra 2010’da madencilerin mahsur kaldığı ve sonra mucize
eseri olarak sağ kurtuldukları Copiapo kentine geliyoruz (bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/2010_Copiap%C3%B3_mining_accident
). Burada, bir kez daha otobüs değiştirtiyorlar. Tam bir rezalet. TurBus
şirketini bir daha kullanmamalı. Yeni otobüse biniyoruz. 00:30’da yemek
veriliyor: Salamlı sandviç ve 190 ml’lik ananas suyu. 1:30’da uyanıyorum. “Otobüs
değişecek” diyorlar. Otobüs bozulmuşmuş ve bu bindiğimiz, 3. otobüs! Tarlaların
arasında, soğuk altında bekliyoruz; yoldan geçen otobüslerden biri bizi alsın
diye.Görevlilerde akıl yok; herkesi dışarı çıkarıyorlar, buz gibi soğukta.
Yolcular arasındaki bebek, o gece bol bol öksürüyor onların yüzünden. Soğuktan
dışarıda duramıyor insanlar artık. Çoğumuz, bir adım ileri gitmeyen otobüste
öylece oturuyoruz, hatta uyuyoruz. Daha sonra bir otobüs alıyor bizi neyse
ki... Aklıma, Şilili madenciler geliyor günlerce madenden çıkamayan... “Abartma”
diyorum kendime; “alt tarafı soğukta bekledik”...
Santiago yollarında ikinci kez sıkıntı yaşıyorum. Daha
önce de Mendoza-Santiago Tüneli, kar nedeniyle kapandığından, gidememiştim
Santiago’ya. İşte bu nedenle, N çiziyorum Güney Amerika’da (Sao Paulo,
Curitiba, Buenos Aires, Mendoza, Salta, İquique ve Santiago).
Cıstak Cıstak ve Şili Müziği
Uyuyoruz. Bir film koyuyorlar sabah. Bu, 2011 yapımı ‘Win
Win’ (bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Win_Win_(film)
). İzlemiyorum, çevreye bakınıyorum. Latin Amerika’da bindiğim tüm otobüslerde
gösterilen filmlerin Holivud filmi olması, dikkatimi çekiyor. Yol üstünde, bir
tarafta çalılar arasında kaktüsler, diğer tarafta ise rüzgar enerjisi
çiftlikleri görüyoruz. Saat 09:00 gibi okyanus görünüyor yeniden. Hızla
değişiyor coğrafya. Tipik Akdeniz köylerinden geçerken, kaktüs tepelerinde
buluyoruz kendimizi birden. 11:30’da, Şilili bir yolcu, cep telefonundan cıstak
cıstak parçalar çalmaya başlıyor. Sinir oluyorum. Zaten Santiago’ya az
kaldığından, pil harcamayı göze alarak cebi açıyorum, Şili müziği dinliyorum.
Bu ne yaman çelişki Ahmet Abi? Şilililer, cıstak cıstak dinliyor; bense Şili
müziği... (Türkiye’ye gelmiş bir yabancı olsaydım, aynısını yaşama olasılığım
yüksekti.) Gelsin o zaman yolda dinlediğim İnti İllimani parçalarından biri!
(Gerçi, İngilizce bir parça; tam da Şili müziği denemez;
ama İnti İllimani’nin bir albümünde yer alıyor sonuçta.)
Yalnız Değiliz
Yorulmayacağım bu yoldan yürürken
Bir mumdur gülüşün, yorulmayacağım
Zayıf düşmeyeceğim tehlike karşısında
Ama yanıma yaklaş sen
Yalnız değiliz, yalnız değiliz.
Yaralı bir dost gibidir dünya
Yarının kırılgan umudusun sen ey ufaklık
Bir akbaba olabilirsin bir anda
Açarak cesurluk yüklü kanatlarını, uçarak
Bir öykü anlatıyor ağaçlar
Suları ısıtan yanan bir güneş gibidir yıldızlar
Yolculuğumuzu kederden arındıran bir güçtür rüzgar
Kaptanlık ediyor özgürlük gemisine kadınlar, yol
alıyorlar
Cesurluk dolu yaratıklar kırılmaz bir zincir örüyorlar
Kalbim gibi kırılabilir onlar
Gerilimi karşılamalı bağlar, çekmeliler onlar
Ağlayan bir iniş gibi perde perde, yol almadalar
İnsanların çiçeğini alev alan
çeliğe çeviren o güç var ya
Kullanabilir miyiz sıcaklığı,
Lehimlemek için böyle bir zinciri, bulabilir miyiz
Yorulmayacağım bu yoldan yürürken
Bir mumdur gülüşün, yorulmayacağım
Zayıf düşmeyeceğim tehlike karşısında
Ama yanıma yaklaş sen
Yalnız değiliz, yalnız değiliz.
Söz-Müzik: Holly Near
İngilizce özgün metinden çeviren: Ulaş Başar Gezgin,
29.11.2008, Ho Çi Min Kenti, Vietnam
İnti İllimani, ‘Sing to me the Dream’ (Düş’ün Şarkısını
Söyle Bana) Albümü (1984)
Dr.
Ulaş Başar Gezgin
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas
Facebook/Yüzdefteri Yazar
Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar
Gezgin Okurları: http://www.facebook.com/groups/214939625258670/
Twitter:http://twitter.com/#!/gezginulas
E-mail: ulasbasar@gmail.com
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com
Kendi
Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm
Yapıtları):
No comments:
Post a Comment