Sunday, June 24, 2012

İquique’den Santiago’ya


Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (25)

İquique’den Santiago’ya

Dr. Ulaş Başar Gezgin, 23 Haziran 2012, Santiago, Şili

Maceralı bir yolculuktan sonra İquique’den Santiago’ya vardım. Anlatılara geçmeden önce, benden sonra gelecekler için, İquique’de kaldığım otelin ve çokça zaman geçirdiğim kitap kahvesinin adreslerini veriyorum:
- Hotel Costa Azul, Latorre, 448, Iquique, Chile. Telefon: 318 124. Ağsayfası bulunmuyor. Otel, kentin merkezine (Prat Meydanı) birkaç adım.
- Kitapçı amcanın kitap kahvesi (buradan kablosuz bağlantı kullanabilirsiniz): Rendez-vous Cafe Literario y Restaurant, Patricio Lynch, 271, Iquique, Chile. Telefon: 417 351.
(Otel ve kahve numaralarının 6 numaralı olması, kentin büyüklüğü/küçüklüğü ile ilgili bir fikir verebilir belki.)


“Benim Hüzünlü Orospularım”

Sabah çantaları yüklenip terminale yürüyorum. Kitapçı amcanın dergahı, yol üstünde. Kapı kapalı; tam ayrılıyorum ki, kapıyı açıyor. Birlikte çay içiyoruz, sonra taze yaptığı elma, guava ve avokado karışımı bir meyve suyu.

Giderayak sohbet yine keyifli, amcayla. Konumuz, Gabriel Garcia Marquez ve onun yıllar önce bana armağan edilmiş kitabı: ‘Benim Hüzünlü Orospularım’ (Memoria de mis putas tristes). Ben bu kitabı sevmemiştim. Marquez gibi bir usta için basit bulmuştum. Şimdi konu, bu; ve “kitaptaki kişiliğe benziyor musun?” diye soruyorum, birlikte kopuyoruz. :) Amcanın doğum günüymüş dün. 73’üne basmış. Eşi, Kanada’ya kardeşini görmeye gitmiş. Çocukları da başka kentlerde çalışıyor. Yalnızmış bu aralar. Sabahları sahilde koşuyormuş, hastalıklarla mücadele adına.


Geceyarısı Ekspresi

Sağolsun, beni yolcu etmeye geliyor. Yanyana olan terminalde/tren garında oturup son sohbetimizi yapıyoruz. Konu, amcanın Türkiye ile ilgili bildiklerine geliyor. “Sizde cezaevleri çok mu kötü?” diyor. Evet diyorum, Urfa’daki yangından söz ediyorum ve daha önce başka yerlerde olanlardan. Nereden bildiğini soruyorum. Bir film izlemiş. Ayrıntılarını aktarınca, bunun ‘Midnight Express’ olduğunu anlıyorum. Birkaç yıl önceye kadar, bu filmi, milliyetçilik adına kınayan büyük bir grup yurtdışı insanı vardı; “Türkiye’yi kötü gösteriyor” diye. Hâlâ kınıyorlar mıdır bilinmez. Geceyarısı Ekspresi’nden daha beterleri yaşanırken bu topraklarda, “ülkemizi kötü gösteriyorlar” demek için, beyinlerin kaç derecede yıkanmış olması gerekiyor acaba... Buradan, öteki Şili’yi keşfediyorum. Burada, İquique’de, yaklaşık 10 yıl önceki bir cezaevi isyanında 26 mahkum yakılmış (bkz. http://www.ipsnews.net/2001/05/chile-fasting-prisoners-protest-tragedy-in-iquique/ ). ‘Demokratik’ Şili, Türkiye’yle ne çok ortaklığın var... Ve işte tren garının hemen karşısı, bu cezaevi. Dün geçmiştim yanından. Şili’de katliam zihniyeti, geçmişe dair puslu bir anı değil artık gözümde...


İspanyolca’da İnşallah

İşte otobüse biniyorum. Amca, “İquique’de bu şemsiyeyle gezersen, sana deli gözüyle bakarlar” diyor. Buraya yağış çok nadirmiş. Bu, bana Mersin’i anımsatıyor. Oraya ilk gittiğimde, şemsiye taşırdım; ta ki, dolmuşta, bir amca: “sen hangi kentten geldin? Şemsiye taşımana gerek yok; Mersin’de pek yağmaz” diyene kadar. Ama yanımda götürmeliymişim şemsiyeyi şimdi; çünkü Santiago’da yağabilirmiş. “Ojala Santiago’da yağmaz” diyor. Bu, aklıma, İspanyolca üstündeki Arap etkisini getiriyor. 711’den 1492’ye kadar İspanya’nın ve Portekiz’in büyük bir bölümünü elinde tutan Müslüman Arapların egemenliği, İspanyol diline çeşitli ifadeler getirmiş: ‘Ojala’, ‘inşallah’ın İspanyolcası. Bir kökenbilgisi sözlüğüne bakıyorum (
- Sözlüğe göre, İspanyolca’da ‘al’la ve ‘az’la başlayan sözcükler, Arapça. Örneğin, alacran (akrep), albondiga (köfte), alcazar, aldea (köy), alfil (satrançta fil), alfombra (halı), algarabia (gürültü), algodon (pamuk), alhaja (mücevher), almacen (stok), almanaque (almanak), alqueria, alubia (fasulye), azabache, azafata (hostes), azafran (safran), azar (rastgele), azimutal, azofar (pirinç), azotea (çatı), azucar (şeker) ve azulejo.
- Ortasında ‘h’ harfi olanlar, Arapça. Örneğin, alfahar, azahar (portakal çiçeği), almohada (yastık) ve zanahoria (havuç).
- Sayılarla ilgili sözcükler, çoğunlukla Arapça. Örneğin, algebra (cebir), algoritmo, cifra ve adarme (nebze).
- Kimyayla ilgili sözcükler, çoğunlukla Arapça. Örneğin, albayalde (beyaz kurşun), alcalino (alkali), alquimia (simya), ambar (amber, kehribar), aceite (yağ), alcohol, cafe, elixir, soda, tabaco (enfiye) vb.
- Çeşitli gökbilim terimleri, Arapça. Örneğin, Aldebaran, Alcor, Altair, Betelgeuse, Deneb, Rigel, Vega vb.
- Çeşitli bitki ve çiçek adları, Arapça. Örneğin, acelga (pazı), albaca (fesleğen), alcachofa (enginar), alcanfor, alheña (kına), alfalfa (yonca), algarabia, algazul, alheli, altramuz, alubia, azafran, amapola (haşhaş), añil (çivit), azucena (zambak), azahar, espinaca (ıspanak), jazmin (yasemin), lila (leylak) vb.
- Şekerle ilgili çeşitli sözcükler, Arapça: Azucar, cande, jarabe (şurup), sirope, zafra vb.
- Çeşitli askeri-siyasal sözcükler, Arapça: Adalid, alcalde (başkan), alcaide (gardiyan), alferez (bayrak), alferza, alguacil (şerif), almirante (amiral), jegue vb.
- Çeşitli ticaret terimleri, Arapça. Örneğin, aduana (gümrük), ahorro (tasarruf), maravedi vb.
- Çeşitli mimarlık ve mühendislik terimleri, Arapça: Acequia (sulama kanalı), albañil (duvar ustası), alberca (yüzme havuzu), alcantarilla (lağım), aljibe (sarnıç) vb.
- Çeşitli giysi adları, Arapça. Örneğin, albornoz (bornoz), chompa (kazak), mameluco vb.
- Çeşitli mücevher adları, Arapça. Örneğin, ajorca (halhal), alhaja (mücevher) vb.
- Çeşitli çalgı adları, Arapça. Örneğin, laud (kopuz), guitarra, rabel vb.
- Çeşitli yer adları, Arapça. Örneğin, Alicante, Almudena, Andalucia, Calatayud, Ceuta, Gibraltar, Guadalajara, Guadalquivir, Madrid vb.
- Ve diğer sözcükler: Ajedrez (satranç), asesino (suikastçi), azafata, ensaimada, jaqueca, serendipitoso, aceituna (zeytin), arroz (pilav), barrio (mahalle), chaleco (yelek), daga (hançer), faquir (Hint fakiri), gaban (kaban) ve daha niceleri... Bunların bir bölümü, İspanyolca’dan diğer Avrupa dillerine geçiyor... Arapların eski sömürgesi, ‘Yeni Dünya’yı haraca bağlayıp yeni sömürgeci olmuş. Ve hepsinin ötesinde, ‘ole’nin, Emevilerin ‘Allah Allah’ından geldiği ileri sürülüyor.

***

Antofagasta’da

İşte otobüsteyim. Kalkıyor 10:00’da. Pasifik kıyısı, sağımda; dağlar, solumda... Kahvaltı veriyorlar 10:45’te. Kaşarlı sandviç ve 190 ml’lik şeftali suyu. Yol boyunca bize eşlik eden sokak lambalarında güneş tabletleri görülüyor. Antofagasta’ya doğru gidiyoruz. 360 bin nüfuslu liman kenti, madencilik geliri dolayısıyla, Şili’deki en yüksek kişi başı toplam yerel gelire sahip kent. Aynı zamanda, ülkenin en pahalı kenti (bkz. http://www.municipalidadantofagasta.cl/ ). Antofagasta’nın girişinde gümrük kontrolü var. Yolcular, bavullarla birlikte indiriliyor. Elle arama yapılıyor. Sınırda değil ülke içinde olduğumuz düşünülürse, garip bir uygulama. 12:15’te iniyoruz, 15 dakika bekleyip geri biniyoruz. 16:00’da Antofagasta’ya varıyoruz. Otobüsün değiştirilmesi için, terminalde 15-20 dakika bekliyoruz. 16:30’da yola çıkıp Antofagasta’nın içine giriyoruz. Kent, İquique’den daha büyük. Yapıların yüksekliği de alan genişliği de bunu gösteriyor. Antofagasta’nın kumsalları da daha iyi görünüyor.


Film Kuşağı

Yeni otobüse biniyoruz. Güneş, Pasifik’ten battığı için, benim oturduğum tarafta. Antofagasta’yı geçtikten sonra, sarı çöl dağlarının arasına dalıyoruz. Burada, hiç bir yaşam belirtisi yok. Kaktüs bile yok. Sonra bir maden bölgesinden geçiyoruz. O arada, 17:00 gibi film koyuyorlar. Bu, ‘Source Code’ adlı 2011 yapımı film (bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Source_Code). Etkileyici bir film. Beğeniyorum. Filmin sonunda, bombacının beyaz Amerikalı çıkması da güzel. Çöllerden geçiyoruz yine. İkinci bir film koyuyorlar, suya sabuna dokunmayan. Bu, 2011 yapımı ‘Crazy, Stupid, Love.’ adlı film (bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Crazy,_Stupid,_Love. ). Üçüncü film de güzel. Bu, ‘Next’ 2007 yapımı Nicholas Cage filmi (http://tr.wikipedia.org/wiki/Next_(film) ). Sıkmayan, sürükleyen bir film. Tam da yolculuğa yakışır...


Şilili Madenciler ve Biz...

Sonra 2010’da madencilerin mahsur kaldığı ve sonra mucize eseri olarak sağ kurtuldukları Copiapo kentine geliyoruz (bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/2010_Copiap%C3%B3_mining_accident ). Burada, bir kez daha otobüs değiştirtiyorlar. Tam bir rezalet. TurBus şirketini bir daha kullanmamalı. Yeni otobüse biniyoruz. 00:30’da yemek veriliyor: Salamlı sandviç ve 190 ml’lik ananas suyu. 1:30’da uyanıyorum. “Otobüs değişecek” diyorlar. Otobüs bozulmuşmuş ve bu bindiğimiz, 3. otobüs! Tarlaların arasında, soğuk altında bekliyoruz; yoldan geçen otobüslerden biri bizi alsın diye.Görevlilerde akıl yok; herkesi dışarı çıkarıyorlar, buz gibi soğukta. Yolcular arasındaki bebek, o gece bol bol öksürüyor onların yüzünden. Soğuktan dışarıda duramıyor insanlar artık. Çoğumuz, bir adım ileri gitmeyen otobüste öylece oturuyoruz, hatta uyuyoruz. Daha sonra bir otobüs alıyor bizi neyse ki... Aklıma, Şilili madenciler geliyor günlerce madenden çıkamayan... “Abartma” diyorum kendime; “alt tarafı soğukta bekledik”...

Santiago yollarında ikinci kez sıkıntı yaşıyorum. Daha önce de Mendoza-Santiago Tüneli, kar nedeniyle kapandığından, gidememiştim Santiago’ya. İşte bu nedenle, N çiziyorum Güney Amerika’da (Sao Paulo, Curitiba, Buenos Aires, Mendoza, Salta, İquique ve Santiago).


Cıstak Cıstak ve Şili Müziği

Uyuyoruz. Bir film koyuyorlar sabah. Bu, 2011 yapımı ‘Win Win’ (bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Win_Win_(film) ). İzlemiyorum, çevreye bakınıyorum. Latin Amerika’da bindiğim tüm otobüslerde gösterilen filmlerin Holivud filmi olması, dikkatimi çekiyor. Yol üstünde, bir tarafta çalılar arasında kaktüsler, diğer tarafta ise rüzgar enerjisi çiftlikleri görüyoruz. Saat 09:00 gibi okyanus görünüyor yeniden. Hızla değişiyor coğrafya. Tipik Akdeniz köylerinden geçerken, kaktüs tepelerinde buluyoruz kendimizi birden. 11:30’da, Şilili bir yolcu, cep telefonundan cıstak cıstak parçalar çalmaya başlıyor. Sinir oluyorum. Zaten Santiago’ya az kaldığından, pil harcamayı göze alarak cebi açıyorum, Şili müziği dinliyorum. Bu ne yaman çelişki Ahmet Abi? Şilililer, cıstak cıstak dinliyor; bense Şili müziği... (Türkiye’ye gelmiş bir yabancı olsaydım, aynısını yaşama olasılığım yüksekti.) Gelsin o zaman yolda dinlediğim İnti İllimani parçalarından biri!
(Gerçi, İngilizce bir parça; tam da Şili müziği denemez; ama İnti İllimani’nin bir albümünde yer alıyor sonuçta.)


Yalnız Değiliz

Yorulmayacağım bu yoldan yürürken
Bir mumdur gülüşün, yorulmayacağım
Zayıf düşmeyeceğim tehlike karşısında
Ama yanıma yaklaş sen
Yalnız değiliz, yalnız değiliz.


Yaralı bir dost gibidir dünya
Yarının kırılgan umudusun sen ey ufaklık
Bir akbaba olabilirsin bir anda
Açarak cesurluk yüklü kanatlarını, uçarak


Bir öykü anlatıyor ağaçlar
Suları ısıtan yanan bir güneş gibidir yıldızlar
Yolculuğumuzu kederden arındıran bir güçtür rüzgar
Kaptanlık ediyor özgürlük gemisine kadınlar, yol alıyorlar

Cesurluk dolu yaratıklar kırılmaz bir zincir örüyorlar
Kalbim gibi kırılabilir onlar
Gerilimi karşılamalı bağlar, çekmeliler onlar
Ağlayan bir iniş gibi perde perde, yol almadalar

İnsanların çiçeğini alev alan
çeliğe çeviren o güç var ya
Kullanabilir miyiz sıcaklığı,
Lehimlemek için böyle bir zinciri, bulabilir miyiz

Yorulmayacağım bu yoldan yürürken
Bir mumdur gülüşün, yorulmayacağım
Zayıf düşmeyeceğim tehlike karşısında
Ama yanıma yaklaş sen
Yalnız değiliz, yalnız değiliz.


Söz-Müzik: Holly Near
İngilizce özgün metinden çeviren: Ulaş Başar Gezgin, 29.11.2008, Ho Çi Min Kenti, Vietnam
İnti İllimani, ‘Sing to me the Dream’ (Düş’ün Şarkısını Söyle Bana) Albümü (1984)




Dr. Ulaş Başar Gezgin
Latin Amerika’da Bir Gezgin: http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com/
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas  
Facebook/Yüzdefteri Yazar Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar Gezgin Okurları:  http://www.facebook.com/groups/214939625258670/ 
E-mail: ulasbasar@gmail.com  
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com 
Kendi Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm Yapıtları): 

No comments:

Post a Comment