Tuesday, June 26, 2012

Santiago’da Son İki Gün: Küba Hazırlığı



Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (28)

Santiago’da Son İki Gün: Küba Hazırlığı

Dr. Ulaş Başar Gezgin, 26 Haziran 2012, Santiago, Şili

Dün sabah, Küba biletimi aldım. Bu geceye yolda olacağım. Panama aktarmalı gidecek uçağım (Copa Airlines), Santiago’dan gece 1:00’de kalkacak ve öğleleyin 11:30 gibi Havana’ya varacak.

Ayrılırken, aslında dün ve bir önceki gün gezdiğim Ordu Meydanı çevresindeki sokakları ayrıntılarıyla anlatmak, fena olmazdı. Şu an oturduğum lokantada, bunun için zamanım olursa, ayrıntılara gireceğim. Yoksa böyle kalacak. Bir yandan da, Küba ve Venezuela okuması yapmam gerektiği için, zaman, dar.

Bu, Latin Amerika’da Bir Gezgin’in son bölümü; çünkü bundan sonraki Küba ve Venezuela yolculukları, ayrı bir kitap oluşturacak. Belki, bir de, yolculuk bittikten sonra, bir sonsöz yazıp yola çıkmadan önce yazdıklarımı değerlendirebilirim. Çantamı topladıktan sonra, bir tür bahar temizliği gibi, notlarıma bakıyorum. Çeşitli Latin Amerika ülkeleriyle ilgili aldığım notları, bu son bölümde paylaşmak istiyorum.


Peru Dipçeleri

- Peru’da mutlaka görülmesi gereken yerler:
- İnkaların gizli kenti Machu Picchu (buraya trenle Cuzco’dan gidiliyor.)
- Titicaca Gölü, Bolivya-Peru sınırında.
- Diğer tipik turist bölgesi, şarlatan Erich von Däniken’in uzaylıların yaptığını ileri sürdüğü Nazca Çizgileri.
- Avrupalılar Güney Amerika’ya gelmeden önceki en büyük (yerli) şehir olan Chan Chan, Peru’da.
- Peru, arkeolojik kalıntılar açısından zengin; ve bu kalıntılar arasında, İnkalar öncesindeki dönemlere ve değişik yerli halklara ait olanlar da var.
- Peru’da görülebilecek arkeolojik alanlar: Machu Picchu, Nazca Çizgileri, Chavin de Huantar, Chan Chan, Pisac, Sillustani, Sacsayhuaman, Kuelap, Sipan ve Choquequirau.
- Peru’nun Cuzco kenti, Amerikalarda kuruluşundan bugüne gelebilmiş en eski kent. Amerikaların arkeolojik başkenti.
- Peru’nun % 45’i, yerli; % 37’si ise melez. Nüfusun yarıdan fazlası, kıyı bölgesinde yaşıyor.
- Mario Vargas Llosa (d.1936) ve usta şair Cesar Vallejo (1892-1938) dışında, yerlilerin yaşamını anlatan Jose Maria Arguedas’ı (1911-1969) ve Ciro Alegria’yı (1909-1967) okumalı.
- Peru halk müziği, ezgileri ve çalgıları açısından, Bolivya’nınkilere beziyor. Bolivya notları altında bunlara göz gezdirdiğim için, burada yeniden yazmaya gerek yok. Peru’da halk müziği, Bolivya’da da olduğu gibi, ‘peña’ adlı türkü-barlarda dinlenebilir.
- Kıyı bölgesinde ise, müzikte, İspanyol ve Afrikalı etkileri var. Kıyı müziğinde (musica criolla) gitar ve üstüne oturarak çalınan bir vurmalı çalgı olan cajon kullanılıyor (bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Cajon ). Peru kıyılarının mendil dansı olan marinera izlenmeli. Afro-Perulu müzisyen Susan Baca’yı dinlemeli (2011’den bu yana Kültür Bakanı).
- Yerel etkiler taşıyan çağdaş Peru dansları: Cumbia, chicha ve Karayip salsası. Bunlar, salsoteca adlı salsa klüplerinde görülebilir.
- Peru resim sanatının en bilinen akımı, ‘escuela cuzqueña’ (Cuzco Okulu). Bu akım, sömürgeci sanatın ve yerli kültürün bir karması.
- Peru, Güney Amerika’nın yüzölçümü açısından en büyük 3. ülkesi. İngiltere’nin 5 katı büyüklükte.
- Peru’nun coğrafi olarak üç bölgesi var: Dar kıyı bölgesi, And Dağları ve Amazon Havzası. Kıyı bölgesi, çöl. Çölün vahalarında kentler kurulmuş.
- Peru’nun en yüksek dağı olan Huascaran, 6768 metre.
- Peru, coğrafi çeşitlilik nedeniyle, dünyanın en çeşitli vahşi yaşamına sahip ülkelerinden biri. Peru’da bulunan kuş türü sayısı, Avrupa’nın tümündeki toplam sayının iki katı. Peru vahşi yaşamının simgelerinden biri, 10-15 kiloya kadar büyüyebilen And akbabası.
- Peru’da, diğer birçok ülkede olduğu gibi, çeşitli çevre sorunları var. Ormanlık alanlar, hızla küçülüyor. Lağım suları nedeniyle kimi kumsallarda yüzülemiyor. Yasadışı avcılık, madencilik ve kerestecilik, Peru’da doğa ananın başdüşmanları.
- Peru uçuşlarıyla ilgili bilgiler şurada: http://www.traficoperu.com
- Peru demiryolları: https://www.perurail.com
- Bolivya’dan, sınırdan, Titicaca Gölü’ne geçildiğinde, gölü aşarak Puno kentine ulaşılıyor.
- Peru’dan Brezilya’ya doğru, Amazon Irmağı boyunca kayık/gemi yolculuğu yapılabiliyor.
- Peru’da taksilerde taksimetre yok.
- Diğer birçok ülkede olduğu gibi, Peru’da da dolmuş (colectivos) var.
- Peru’nun en pahalı şehirleri, Lima ve Cuzco.
- Peru’da öğlen arası, 2-3 saati bulabiliyor.
- 24 Haziran’da, Peru’da, geleneksel İnka şenliği (İnti Raymi, Güneş Şenliği) oluyor. Katılmalı. 5 Kasım’daki Puno Günü’ne de katılmalı. Bu günde, ilk İnka’nın doğuşu anılıyor.
- Peru’da, ‘chifa’ olarak adlandırılan Çin lokantaları yaygın.
- Peru’nun Yemekleri: Ceviche Erotico (cinsel güç verdiğine inanılan çiğ deniz ürünü yemeği), Chirimoya, Cuy Chactado (kobay fare kızartması), Lomo de Alpaca (alpaka adlı Güney Amerika’ya özgü memeli hayvanın eti), Lomo Saltado, Palta a la Jardinera (bu, avokado salatası. Müthiş lezzetli. Vietnam’da çok yedim; çünkü Lao bize bunu yapmayı öğretmişti. Yoksa Vietnam’da yenen bir yemek değil. Gerçi, bu salatanın Peru sürümünde, avocado, püre yapılmıyor; salata, avodanın içinde oluyor. İçeriği de farklı.), Rocoto Relleno (aşırı acılı biber dolması), ve Sopa a la Criolla (baharatlı çorba). (Ceviche, Ekvador’da da bulunan bir yemek. Çin’de çiğ deniz ürünü yemeği için ‘sarhoş yemeği’ denirdi. Yemiştim, mideyi bozmuştum. Bu, pişmemiş olduğu için salgın hastalıklara yol açabiliyor. )
- Peru’da, Cuzco ve Arequipa’nın biraları, ünlü. And köylerinde mısır birası (mısır rakısı olarak da çevrilebilir) içiliyor; ama kentlerde bunu bulmak zor. Mısır biraları, mısırı çiğneyip tükürerek mayalanıyor. Peru’nun ulusal alkollü içkisi olan pisco, bir üzüm brandy’si. Pisco, limonatalı bir karışımla içiliyor. Alkolsüz içecek olarak, Peru kolası İnca Kola, mor mısır suyu (chicha morada) ve koka çayı içiliyor, diğer ülkelerde bulunan içecekler dışında.
- Peru’nun tatilleri: İnti Raymi, 24 Haziran; Bağımsızlık Günü (Fiestas Patrias), 28-29 Temmuz; Angamos Savaşı, 8 Ekim. Gerisi, İsacı bayramlar, Yeni Yıl ve 1 Mayıs.
- Peru turist ofisi: www.promperu.gob.pe
- Peru’nun belli başlı gazeteleri: El Comercio, Expreso ve La Republica. İlk ikisi, tutucu; sonuncusu, merkez sol.
- Lima’nın nüfusu, 7.5 milyon. Peruluların dörtte biri, Lima’da yaşıyor.
- Lima’nın kumsalları ünlü. Kentin kumsal bölgesi, kültürel olarak sönük bir yer olan Miraflores. Miraflores’te yerli pazarı Mercado del Indios görülmeli.
- Lima’da, Ocak-Mart arasına denk gelen yaz döneminde çeşitli kuruluşlar (örneğin bankalar), yalnızca sabah (öğlene kadar) çalışıyor.
- Lima’daki Seramik Müzesi (Museo Larco, Bolivar, 1515), görülmeli. Müzenin en ilgi çekici seramikleri, eski dönemlerdeki Peruluların cinsel yaşamlarını gösterenler.
- Lima’ya en yakın arkeoloji alanı, 31 km. güneydeki Pachacamac.
- Lima’da San Francisco Manastırı’nda (Monasterio de San Francisco) 70 bin kişinin yattığı yeraltı mezarlığı (katakomblar) ve Amerikaların ilk siyah azizi olan San Martin de Porres’in (1579-1639) Santo Domingo Kilisesi’ndeki (Iglesia de Santo Domingo) mezarı, ziyaret edilebilir.
- Lima’da, kumsallarda ve otobüs terminalinde; Puno’da ve Cuzco’da, tren garında ve pazar çevresinde, hırsızlık, yaygın. Cuzco’da (Manila’da olduğu gibi), taksinin kapılarını kilitlemek ve sahte taksicilere karşı tetikte olmak gerekiyor.
- Titicaca, Güney Amerika’nın en büyük gölü. Titicaca Gölü’ndeki yüzen adalar (Islas Flotantes), görülmeye değer.
- Puno, Haziran-Ağustos arasında sıfırın altına düşüyor.
- Cuzco’da 10 gün geçerli olan Turist Bileti ile (Boletas Turisticos), tüm müzelere, harabelere ve kiliselere girilebiliyor.
- Cuzco’da Santa Domingo Kilisesi’nin alt katı, İnka Tapınağı (Coricancha). Burada, dinsel tören için İnka mumyaları hergün dışarı çıkarılıyor. Görülmeli. Ölülere yiyecek-içecek adanıyor; ve sonra, bunlar, törenle yakılıyor.


Ekvador Dipçeleri

- Darwin’in ünlü ettiği Galapagos Adaları, Ekvador’a bağlı.
- Ekvador’da 3 iklim bölgesi bir arada: Buzlu Andlar, tropikal kıyı ve yağmur ormanı.
- Ekvador’un bağımsızlık önderlerinden Eugenio Espejo’nun (1747-1795) yazıları okunmalı. Yerli bir babayla Afrikalı-Avrupalı (mulata) karışımı bir anneden doğan Espejo, hapiste şehit düşüyor.
- Peru ile Ekvador arasında, toprak paylaşımı nedeniyle tarihsel bir düşmanlık var.
- Başkent Quito ile en büyük kent Guayaquil arasında siyasal farklar var. İlki, tutucuların; ikincisi, çağdaşların ve sosyalistlerin kalesi. Quito, dağda; Guayaquil, kıyıda. Kıyılılar ile dağlılar arasında siyasal fark dışında da ayrımlar var. Birbirlerini sevmiyorlar. Dağlılar, kıyılılar için ‘tembel’ diyor; kıyılılar ise, dağlılar için ‘burunları havada’ diyor.
- 1996’da Ekvador’un başa geçmeden önce solcu, başa geçtikten sonra sağcı olan devlet başkanı Abdala Bucaram (d.1952), Meclis tarafından, akli dengesi yerinde olmadığı gerekçe gösterilerek görevden alınıyor. Uydurma olan bu gerekçe, Bucaram’ı solcu sayan sağ ve sağcı sayan sol tarafından destekleniyor ve yerine yeni biri getiriliyor.  
- Harvard mezunu Arap asıllı Jamil Mahuad (d. 1949), Quito’nun eski belediye başkanı ve ülkenin eski devlet başkanı. Onun zamanında, Ekvador, kendi parasını bırakıp ABD Doları’nı resmi para birimi olarak kabul edeceğini açıklıyor. Elbette, bu gelişmeye karşı büyük gösteriler düzenleniyor. Mahuad, protestolar sonucu iktidardan düşüyor; ancak ondan sonra gelen yardımcısı, ülkeyi Dolar’a geçiriyor (2000 yılında). O zamandan beri, Ekvador, pahalı bir ülke.
- Güney Amerika’nın nüfus yoğunluğu en yüksek ülkesi, Ekvador. Ülke nüfusunun % 65’i, melez ve % 25’i yerli. Dolayısıyla, Güney Amerika’nın en yerli ülkeleri, Ekvador, Peru ve Bolivya (Paraguay da eklenebilir buraya).  
- Ekvadorluların % 65’i, kentlerde yaşıyor.
- Quito’nun eski şehir bölgesi, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde.
- Ekvadorlu yerli yazar Jorge Icaza’nın (1906-1978) yerli anlatılarını okumalı.
- Dinlenmesi gereken Ekvador müzik türleri: Cumbia ve marimba.
- Bolivya ve Peru müzikleriyle akraba olan Ekvador halk müziği, türkü-barlarda (peña) dinlenebilir.
- İncelenmesi gereken Ekvadorlu yerli ressamlar: Camilo Egas (1889-1962), Oswaldo Guayasamin (1919-1999), Eduardo Kingman (1913-1997) ve Gonzalo Endara Crow (1936-1996).
- Ekvador, bitki ve hayvan olarak çok çeşitliliğe sahip bir ülke. Burada bulunan bitki türleri, Kuzey Amerika’nın toplamında bulunan bitki türlerinden fazla. Ekvador’daki kuş türlerinin sayısı, Avrupa’da bulunan kuş türlerinin toplam sayısından fazla.
- Ekvador’daki petrol üretimi, birçok çevre sorununa yol açıyor. Vietnam’da da olduğu gibi, karides çiftlikleri, atık nedeniyle, mangrov ormanlarını tehdit ediyor. Tarım ve özellikle muz için alan açılması, ormanlık alanları gün geçtikçe küçültüyor.
- Ekvador’da otobüslerde çanta hırsızlığı yaygın. Bagajdan ya da üst dolaptan çalınabiliyor. Ekvador’da uzun yol otobüslerindeyse, genelde tuvalet olmuyor; ancak, diğer Latin Amerika ülkelerinin tersine, ihtiyaç molası veriliyor. Ekvador’un kimi bölgelerinde otobüsler durdurulup soyuluyor.
- Humita, Ekvador’da yenen bir mısır yemeği (bunu Salta’da sokak pizzacısında görmüştüm.)
- Kobay faresi (adı, cuy), Peru’da olduğu gibi Ekvador’da da yeniyor.
- Ekvador’un tatilleri: Pichincha Savaşı, 24 Mayıs; Simon Bolivar’ın Doğum Günü, 24 Temmuz; Guayaquil’in Kuruluşu, 25 Temmuz; Quito’nun bağımsızlığı, 10 Ağustos; Guayaquil’in Bağımsızlığı, 9 Ekim; Kolomb Günü, 12 Ekim; Cuenca’nın Bağımsızlığı, 3 Kasım; Quito’nun Kuruluşu, 6 Aralık. Gerisi, Yılbaşı, 1 Mayıs ve dinsel bayramlar.
- Ekvador’la ilgili daha fazla bilgi için şuralara bakmalı: www.bestofecuador.com ve www.ecuadorexplorer.com
- Ekvador’un turizm ofisi: www.vivecuador.com
- Guayaquil’in turizm ofisi: www.guayaquil.gov.ec
- Ekvador’un gazeteleri: El Comercio (www.elcomercio.com ), Hoy (www.hoy.com.ec ), El Universo (www.eluniverso.com ).
- Ekvador’un bin kilometre batısında olan Galapagos Adaları’ndaki birçok canlı türü, bu adalara özgü; bunlar, başka yerde bulunmuyorlar. Adalar, 1535’te İspanyollar tarafından bulunduğunda, buralarda kimse yaşamıyor. Şimdi ise, özellikle turizm nedeniyle yerleşimler oluşturulmuş durumda. Galapagos’a gidiş, pahalı. Adalar, karaya uzak olduklarından, temel gereksinim ürünlerini bulmak zor; bulunanlar da çok pahalı.
- Galapagos’ta kaçak avcılar, cinsel güç verdiğine inanılan cinsel organları için deniz aslanlarını gizlice kaçırıp öldürüyor. Köpekbalıklarının başları da belada, yüzgeçleri nedeniyle.
- Galapagos için şuralara bakılabilir: www.galapagos.org ve www.darwinfoundation.org
- Başkent Quito, deniz seviyesinin 2850 metre üstünde. Başkent, geceleri tehlikeli. Ekvador kentlerinde hırsızlık, çoğunlukla pazarlarda ve otobüs terminallerinde oluyor. Cüzdan ve fotoğraf makinesi çalıyorlar özellikle.
- Quito’nun eski şehir bölgesinde, yerli ressam Camilo Egas’ın müzeye dönüştürülmüş olan evini görmeli (Museo Camilo Egas). Diğer yerli ressam Osvaldo Guayasamin’in aynı biçimde müzeye dönüştürülmüş evini de görmeli (Museo Guayasamin).
- Quito’da Ekvador Kültür Evi (Casa de la Cultura Ecuatoriana, www.cce.org.ec ), görülmeye değer. Burada iki müze var: Sanat müzesi ve arkeoloji müzesi.


Kolombiya Dipçeleri

- Kolombiya’da, Cartagena kentinin sömürge yapılarının görülmeye değer olduğu söyleniyor. Bu, Cartagena, İspanyol sömürgecilerin yağmaladıklarını yığıp gemiyle İspanya’ya gönderdikleri kent. Kent, bu nedenle, birçok korsan saldırısına uğruyor. Sömürgeciler, bunu önlemek için, Cartagena’yı kalın surlarla (las murallas) çevreliyor. Kentteki 16.-17. yüzyıldan kalma İspanyol yapıları, korunmuş durumda.
- Yoğun ormanlar arasında gizlenmiş Kayıp Kent (Ciudad Perdida) görülmeli. Ancak, yolculuk uzun sürüyor. Kent, 1975 yılında bulunuyor.
- Gezi rehberlerinin yaptığı uyarı: Kolombiya’da haki giysi giymeyin. Asker, sizi, gerilla; gerilla, sizi, asker sanabilir; başınız belaya girer. Ayrıca, gece otobüslerinin yolkesenler nedeniyle tehlikeli olduğu söylenmiş.
- Napolyon’un İspanya’yı işgali, Latin Amerika’da bağımsızlık fitilini ateşliyor. Kolombiya da, bu fitili ateşlenenlerden.
- Latin Amerika’nın en kanlı ülkesi, Kolombiya. Kolombiya’da, 1899’daki iç savaşta, 100 bin kişi öl(dürül)üyor. Savaş sonunda, ABD, Panama’yı Kolombiya’dan koparıp uydusu yapıyor; burada, kendi ticareti için kanal açıyor. Kolombiya yakın tarihi, tutucularla liberaller arasındaki kanlı çatışmaların tarihi. 1948’de başlayan ve Şiddet Dönemi (La Violencia) olarak adlandırılan dönemde, 300 bin Kolombiyalı öl(dörül)üyor.
- En büyük kokain üreticisi olan Kolombiya, dünya kokain pazarının % 80’ini elinde tutuyor.
- Kolombiya nüfusunun % 75’i, melez (mestizo ve mulato).
- Dinlenmesi gereken Kolombiya müzik türleri: Cumbia, mapale, porro, vallenato, currulao, bambuco, pasillo, torbellino, musica llanera (Los Llanos bölgesi müziği) vd.
- İncelenmesi gereken Kolombiyalı görsel sanatçılar: Pedro Nel Gomez, Luis Alberto Acuña, Alejandro Obregon, Edgar Negret, Rodrigo Arenas Betancur ve Fernando Botero (şişmanlık izleğiyle ünlü)
- Kolombiya, hem Pasifik’te hem Karayiplerde kıyısı olan tek ülke.
- Kolombiya, alana oranlandığında, dünyada en yüksek düzeyde bitki ve hayvan türü çeşitliliğine sahip ülke. Dünyadaki tüm kuş türlerinin dörtte biri, Kolombiya’da bulunuyor.
- Kolombiya’da yetişen bir ağaçtan yapılan ilaç, her yiyeceğe, içeceğe ve hatta sigaraya konabiliyor. Bunun etkisinde, bilinç kaybı oluyor. Bunun adı, burundanga (bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Burundanga ).
- Dünyada en çok insan kaçırma olayı, Kolombiya’da.
- Kobay faresi, Kolombiya’da da yeniyor.
- Kolombiya’da büyük karınca yiyenler var (hormiga culona).
- Aguardiente, Kolombiya’nın anasonlu da olabilen yüksek alkollü içeceği (bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Aguardiente ).
- Kolombiya’nın tatilleri: Bağımsızlık Günü, 20 Temmuz; Boyaca Savaşı, 7 Ağustos; Kolomb Günü, 12 Ekim; Cartagena’nın Bağımsızlığı, 11 Kasım. Gerisi, Yeni Yıl, 1 Mayıs ve dinsel bayramlar.
- Kolombiya’nın gazeteleri: El Tiempo, El Mundo, El Colombiano, El Pais, El Occidente vd.
- Kolombiya’da maçoluk güçlü.
- Kolombiya’nın başkenti Bogota, 2600 metre yükseklikte. Burada, yükseklik hastalığı sorunu olabiliyor.
- Medellin, Bogota’dan sonra, Kolombiya’nın ikinci büyük kenti. Şişman sanatıyla tanınan Fernando Botero, Medellinli.


Guyana Dipçeleri

Guyanalar, 750 bin nüfuslu Guyana, 560 bin nüfuslu Surinam ve 220 bin nüfuslu Fransız Guyanası’ndan oluşuyor. Üç ülkenin toplam nüfusu, 1,5 milyon.
- Guyana, eski İngiliz; Surinam, eski Hollanda; Fransız Guyanası ise, günümüzde de bir Fransız sömürgesi.
- Fransız Guyanası, AB’nin bir parçası olarak fonlardan yararlanıyor. Burada bir Avrupa uzay merkezi bulunuyor. Fransız Guyanası’nda, Laos-Amerikan Savaşı’nda kaçmış olan Hmonglar da yaşıyor. Fransız Guyanası, birçok ürün dışarıdan alındığı için, Fransa düzeyinde pahalı. Ülkenin para birimi, Avro.
- Surinam’da yerliler ve Çinliler yanında, işçi olarak getirilmiş Hintlilerin ve Endonezyalıların torunları da var. Surinam’da, Hindu, Kreol ve Endonezya azınlığının birleşik partisinin seçimlerde en yüksek oyu aldığı oluyor. Surinam ekonomisi, boksite dayanıyor.
Surinam’da, 1 Temmuz’da, köleliğin kaldırılması kutlanıyor.
- Guyana ekonomisi, boksit, altın, şeker, pirinç, kereste ve karidese dayanıyor. Pepperpot, Guyana’ya özgü ünlü bir yemek.
- Guyana’da 23 Şubat, 1763 köle ayaklanmasının yıldönümü olarak resmi tatil.


Latin Amerika’yla İlgili Dağınık Dipçeler

- Paraguay nüfusunun % 95’i melez (mestizo). Hem yerli dilini hem de İspanyol dilini konuşuyorlar.
- Dünyanın en uzun sıradağ dizisi olan And Sıradağları, kuzeyde Venezuela’dan, güneyde Güney Patagonya’ya kadar 8 bin kilometre uzanıyor.
- Amazon Havzası, dünyanın en büyük havzası.
- Dünyanın en büyük sulak arazisi, Latin Amerika’da: Pantanal.
- 6,200 km.’lik Amazon Irmağı, Peru’dan çıkıp Belem’e (Brezilya) dökülüyor.
- Himalaya çamlarıyla LAm’ın quenoa ağaçları, dünyanın en uzun ağaçları.
- Masato: Amazon’da içilen, tükürükle mayalanan içki.
- Amazon’da bir deyiş: Amazon’da seni bir hayvan ısıracak ki Amazon seni tanısın. Bu, Amazon’un sana merhaba deme biçimi. (örneğin, sinek, böcek ısırığı.)
- Nobel ödüllü insan hakları eylemcisi Adolfo Pérez Esquivel’i incelemeli (bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Adolfo_P%C3%A9rez_Esquivel ).
- Kimi Latin Amerikalı yerliler, fotoğraf çekilmesini istemiyor çünkü böylece ruhlarının çalınacağına inanıyor.
- Latin Amerika’da bebek ölümleri yüksek. En yüksek olduğu ülkeler: Bolivya, Brezilya, Peru.
- Latin Amerika’da, nüfus, genel olarak genç. Nüfus artış hızı yüksek.
- Güney Amerika’da T.C. vatandaşlarından vize isteyenler: Peru ve Guyanalar.
- Orta Amerika’da T.C. vatandaşlarından vize isteyenler: Meksika ve Panama.
- Costa Gavras, State of Siege filminde, gerilla hareketi Tupamaros’u (Uruguay) işliyor. Ama film, Allende’nin Şilisi’nde çevrilmiş.
- Uruguay ekonomisinde Arjantin etkili. Turistlerin çoğu da Arjantinli.
- Uruguay’da yerli yok.
- Uruguay’ın incelenmeye değer yazın insanları: Juan Carlos Onetti ve Mario Benedetti.
- Uruguaylı incelenmeye değer sanatçılar: Mauricio Rosencof, Juan Manuel Blanes, Joaquin Torres Garcia ve Jose Belloni.
- Uruguay’ın en ünlü kumsalı, Punta del Este.
- Buenos Aires-Monte Video, otobüsle 8; gemiyle 2,5 saat. Otobüs ücreti, gemi ücretinin yarısı.
- Uruguay’da resmi tatil olan ‘Desembarco de los 33’ Günü (33 Sürgünün Dönüşü, 1 Nisan), Brezilya’ya karşı Uruguay’ın bağımsızlık ateşini yakan 33 yurtseveri anıyor (bkz. http://es.wikipedia.org/wiki/Treinta_y_Tres_Orientales ).
- Uruguay’la ilgili daha fazla bilgi için şuralara bakılabilir: http://en.mercopress.com/ , http://www.reduruguaya.com/ ve http://www.turismo.gub.uy/ .

***

Notlarımı derledikten sonra, son iki günle ilgili kalan notlarıma bakıyorum:
- Dün ve önceki gün, Ordu Meydanı çevresindeki sokaklarda dolaştım bol bol. Bir gezginin daha önce sözünü ettiği mini etekli garsonlu kafe, Huerfanos Sokağı’ndaki Aromas de Cafe Business Coffee olmalı. Bunun yakınında, Al Jazeera adlı Arap lokantası var. Meydan çevresinde çok sayıda pasaj var. Bu kadar pasajı başka hiç bir kentte görmedim. Bunlardan biri, Galerio Pacifico. Burada, trafiğe kapalı sokaklar (örneğin Paseo Ahumada), mutlaka görülmeli.

Bilet bilgilerini inceliyorum:
- En ucuz İstanbul-Havana bileti, KLM. Çift yönlü 1600 Dolar. (Herhalde turlarla daha ucuza geliyordur.)
- En ucuz İstanbul-Caracas, Alitalia. Çift yönlü 1900 Dolar.
- Caracas-Sao Paulo bileti, 626 Dolar.
- Satın aldığım Santiago-Havana bileti, 761 Dolar (Copa Airlines). Bulabildiğim en ucuz seçenek buydu.
- Satın aldığım Havana-Caracas bileti, 815 Dolar (Copa Airlines). Daha ucuz seçenekler olabilirdi; ancak, bunlara bakmaya pek zaman kalmadı.
- Copa’da 32 kilo hakkı olması, onu çekici kılıyor benim açımdan. Bakalım servis de iyi mi...

Santiago’yla ilgili son notlarım şöyle:
- Ordu Meydanı’nın metro durağındaki metro kütüphanesi, hoştu. Metroya kütüphane açmak, güzel bir fikir.
- Dolaşırken, bir yerde, bir abi, “Çinli arkadaş” diye hitap etti bana. Şaşırdım; “Asya’da yaşaya yaşaya, farkında olmadan gözlerim mi çekilmiş?” diye düşündüm. Meğer önümü açmışım da, unutmuşum. Tişörtümde, Korece yazılar vardı. Korece-Çince-Japonca, bölgede yaşamamışlar için aynı nasılsa...
- Santiago’yu görmeden önce, öğrenci eylemi haberlerini duyduğumdan, çok hareketli bir sokak havası bekliyordum (bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/2011_Chilean_protests ). Hiç öğrenci gösterisi denk gelmedi.
- Neler yedim Santiago’da? Daha önce anlattıklarım dışında, üniversite önünde satılan ucuz büyük hamburgerler ve ‘Meksika dürümü’ diyebileceğimiz tacos (bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Tacos ). Herbiri, 1’er Dolar. Avokado püresi katılırsa, fiyat değişmiyor; ama hamburger ekmeği, daha küçük oluyor. Dün ise, öğlen için, bir tabldot ortamında, tavuk ve kızarmış patates. Üstüne, meydan yakınlarındaki bir dönercide, tümüyle yoğurda bulanıp Latin pidesine (tortilla) konmuş tavuk döner. Sahibini sordum; Avrupa’da yaşarken döneri öğrenmiş bir Şilili’ymiş. Akşam için ise, otel yakınındaki esnaf lokantasında, bir İtalyan sandviçi, bir de tavuk-ekmek.
- 26 Haziran, yani bugün, Salvador Allende’nin doğum günü. İyi ki doğdun Salvador! Sevenin çok, bugün Şili’de.
- Merkezden havaalanına gidiş, pahalı. Metro, havaalanına gitmiyor. Otobüs, yarım saatlik yolu, 2,5 saat dolandırıyor. Çaresiz, taksiye kalıyoruz.Taksi ise, bu kadar kısa yol için, 26 Dolar gibi uçuk bir para alıyor. Kazıklanıyor muyum diye baktım; hayır, havaalanı için taksiler böyle tuzlu. Korsan taksi bulmalı; ama onlara da güven olmaz şimdi. Benden önceki bir gezginin hap atmış bir taksicinin elinde büyük bir kazadan döndüğünü anımsayarak, bayılacağım bu parayı...
- Benden sonra gelecekler için, Santiago’da kaldığım otelin bilgilerini vereyim:
Hotel Baleares, Almirante Simpsom No 59, Providencia, Santiago, Chile. (56-2) 635 42 62 -63. www.hotelbaleareschile.cl Burada, odanın gecesi, 55 Dolar. Santiago, pahalı bir kent olduğundan, aynı kalitede daha ucuzunu bulmak, zor.
- Şu an, sanat semti olan Bellavista’da bir lokantadayım. Sanırım, artık noktalamanın zamanın geldi. Daha da yazardım; ama artık çıkmalıyım. İşte bu kadar... Son...

Bu bölümü ve tüm günceyi, muhteşem bir parçayla bitirelim (şuradan dinlenebilir: http://www.youtube.com/watch?v=UW3IgDs-NnA )...

Küba ve Venezuela yolculuklarında görüşmek üzere...


Sağolsun Bu Ömür Var Ya

Sağolsun bu ömür var ya, neler neler verdi bana.
İki parlak yıldız verdi göz diye, onları açtığımda
Tümüyle ayrışıverdi önümde akla kara,
Ve yıldızlı derinlikler bir yanda, gökyüzü bir yanda
Ayrışıverdi sevdiğim insanlar kalabalıklarda.

Sağolsun bu ömür var ya, neler neler verdi bana.
Ses verdi, yetmedi, abece verdi üstüne,
Yetmedi, düşündüğüm, dile getirdiğim sözcükleri verdi bir de:
Anneyi, arkadaşı, kardeşi ve sevdiğimin ruhuna giden yolağı
Aydınlatan ışığı.

Sağolsun bu ömür var ya, neler neler verdi bana.
Gece gündüz demeden, cırcırböceklerini ve kanaryaları;
Çekiçleri, çarkları, havlamaları, şapırtıları,
Sevdiğimin sevecen sesini
Kaydeden duyma yetisini verdi.

Sağolsun bu ömür var ya, neler neler verdi bana.
Meyvelerine baktığımda insan beyninin;
Bunca uzak gördüğümde iyiyi kötüden,
Derinine baktığımda o berrak gözlerinin,
Yerinde duramayan bir kalbi verdi bana.

Sağolsun bu ömür var ya, neler neler verdi bana.
Yürüyüşünü verdi bana yorgun ayaklarımın;
Ki onlarla, yürüdüm nice kentlerde ve gölbaşlarında,
Sahillerde ve çöllerde, dağlarda ve ovalarda,
Ve evinde senin, sokağında, avlunda.

Sağolsun bu ömür var ya, neler neler verdi bana.
Gülmeyi verdi, ağlamayı verdi.
Ayırt edebiliyorum onlarla üzüncü ve sevinci,
Ki bunlar oluşturur benim şarkımı,
Ve herkesin şarkısını verdi, ki benim şarkımdır o
Ve sizin şarkınızı verdi, aynı şarkıdır o.



Söz-Müzik: Violete Parra
İspanyolca özgün metinden çeviren: Ulaş Başar Gezgin, 29.11.2008, Ho Çi Min Kenti, Vietnam
E-posta: ulas@teori.org
İnti İllimani, ‘Sing to me the Dream’ (Düş’ün Şarkısını Söyle Bana) Albümü (1984)




Dr. Ulaş Başar Gezgin
Latin Amerika’da Bir Gezgin: http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com/
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas  
Facebook/Yüzdefteri Yazar Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar Gezgin Okurları:  http://www.facebook.com/groups/214939625258670/ 
E-mail: ulasbasar@gmail.com  
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com 
Kendi Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm Yapıtları): 

Monday, June 25, 2012

Santiago’da İkinci Gün



Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (27)

Santiago’da İkinci Gün

Dr. Ulaş Başar Gezgin, 24 Haziran 2012, Santiago, Şili

Bugün, hedef, sokaklarda rastgele yürüyüp sağı solu öğrenmek. Örneğin, Baquedano ile Ordu Meydanı arasında iki durak olduğuna göre, yürünebilir bir uzaklık olmalı. Karşıdaki karlı dağlara doğru gidersem, herhalde meydanı bulurum. Böyle düşünerek, yola çıktım ve Meydan’a falan çıkamadım. Onun yerine, Providencia adlı semte gelmişim. Providencia Caddesi’yle yanyana giden caddenin adı, 11 Eylül Caddesi. 11 Eylül, askeri darbenin yıldönümü, Şili’de. Ancak, daha sonra bakıyorum, bu 11 Eylül’ün darbeyle bir ilgisi yokmuş. Sömürgeci tarih açısından, yerlilerin saldırdığı; yerli tarih açısından ise, yerlilerin vatanlarını savunduğu bir gün, 11 Eylül 1541.


Türkiye, Vietnam, Küba, Venezuela?

Providencia, Santiago’nun ‘zengin muhiti’ olarak biliniyor. En yüksek zengin oranı ve yaşlı oranı burada. Ancak, bugün pazar olduğu için çok çok az yer açık. Latin Amerika’nın böyle cins bir özelliği var. Pazarları, her yer kapalı ve/ya da bomboş oluyor. Ortalık, hayalet kente dönüyor. Ters yöne girmişim. Dağları arkama almam gerekiyormuş. Neyse, böylece, başka bir semti de öğrenmiş oluyorum. Birçok büyükelçilik ve Pablo Neruda’nın evlerinden biri de, bu semtte. Birden, bir metro durağı görüyorum ve bunun uçak bileti alacağım ofisin yakını olduğunu anlıyorum (Pedro de Valdivia Durağı). Ama önce, ‘Bella China’ adlı bir Çin lokantasında, karnımı doyuruyorum. Vietnam’dan alışkın olduğum bir sebzeli tavuk pilavı bu (Arroz Chaufan Con Chapsui de Pollo, bkz. http://www.youtube.com/watch?v=ro9YokC8XvI ). Doyurucu ve lezzetli (2,000 Peso, 4 Dolar). Sonra, havayolu ofisini buluyorum (Copa Airlines, Fidel Oteiza, 1921, Oficina 703, Santiago, Chile). Haftasonu kapalı olduğunu biliyorum; ama hazır gelmişken, yerini saptıyorum, yarın kolaylık olsun diye. Yarın ya da bir sonraki gün, karar vermem gerekiyor: Brezilya üstünden Türkiye’ye ve Vietnam’a mı dönüyorum (buralara doyduğum ve günce de iyice kalınlaştığı için mantıklı olabilir bu); para ve zaman ayırıp Venezuela’ya mı geçiyorum yoksa Küba’ya mı? Ona göre bilet almalıyım.


Anayasa Meydanı

Oradan, Moneda’ya gitmek üzere metroya biniyorum. Yol üstünde bir pazar kurulmuş. Giysi ağırlığı var. Mısır’dan ürünler satılıyor Arap müziği eşliğinde, bir tezgahta. İnsanların büyük ilgisi var buraya. Kitap tezgahlarında, bilindik Latin Amerikalı yazarlar yanında, Asya kitapları görülüyor. Elma şekeri, üzüm şekeri vb. satıyor bir başka tezgah. Bir diğerinde, And Dağları’nda giyilen türden yünlüler var.

Salvador Allende’ye mezar olan Moneda Sarayı (Palacio de La Moneda, bkz. http://www.gobiernodechile.cl/la-moneda/historia/palacio-de-la-moneda/ ), burada. Şili’nin devlet başkanının ve 3 bakanının çalışma ofisi, burası. Darphane olarak tasarlanan 1805 doğumlu yeni-klasik yapı, ilk yüzyılını, tasarlanmış olan işlevi ile tamamlıyor. 20. yüzyıl başında, yapının önüne, ‘Anayasa Meydanı’ adıyla bir meydan ekleniyor. Maliye Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Şili Merkez Bankası yapıları, meydanı çevreliyor (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=FoKqYemmQWE ). Sarayın altında, katil generalin acil bir durumda kaçışını sağlamak için tüneller bulunuyor. Sarayın bir bölümü, kültür merkezi olarak kullanılıyor (Centro Cultural Palacio La Moneda, bkz. http://www.ccplm.cl ). Milli Eğitim Bakanlığı da yakında.


Şili’de Dindar ve Kindar Bir Nesil Yetiştirme Projesi

Burada, haritaya bakıp O’Higgins Caddesi’ni izliyorum (Avenida Libertador General Bernardo O'Higgins). ‘La Alameda’ olarak da anılan cadde, Santiago’nun en merkezi caddesi olarak biliniyor. And Dağları’ndan çıkıp başkenti ikiye bölen Mapocho Irmağı’nın bir kolu kurutularak, bu 15 kilometrelik cadde oluşturulmuş. (Zaten, sömürgecilerin, kökünü kurutmadığı pek birşey kalmamış.) Yol üstünde solda, Banka Çalışanları Sendikası’nı görüyorum (bkz. http://www.sindicatobancoestado.cl ). İleride sağda ise, Şili Üniversitesi Ana Yerleşkesi görünüyor (Universidad de Chile, bkz. http://www.uchile.cl/ ). 1842 doğumlu üniversite, Şili’nin en eski ve en büyük üniversitesi. 13 yerleşkeli ve 23 bin öğrencili üniversitenin tarihçesi, Türkiye’deki denklerine çok benziyor. General Pinochet’nin icraatlarından biri, üniversitenin özerkliğini ortadan kaldırıp kendini rektör atamaya yetkili olarak ilan etmesi oluyor. Neredeyse tüm Şili devlet başkanlarının mezunu olduğu üniversite, böylece ağır bir darbe almış oluyor. 1981’de ise, üniversitenin birçok kolu budanıp ayrı üniversiteler olarak ilan ediliyor. Bu uygulamanın amacının, üniversitenin toplum üstündeki ilerici etkisini zayıflatmak olduğu söyleniyor. Aynı zamanda, Katolik Üniversitesi’ne büyük kaynaklar sağlanıyor ki, Allende’nin kuşağı yerine, dindar ve kindar bir kuşak doğsun Şili’de. Yarın öbürgün, Türkiye’de İslam Üniversiteleri kurulup bunlara büyük kaynaklar akıtılırsa şaşmamalı.


Vatikan’ın Gölgesinde Bir Üniversite

İşte böylece, Universidad de Chile Metro Durağı’na geliyorum. İleride, sağda, Konutlandırma ve Şehircilik Bakanlığı var (Ministerio de Vivienda y Urbanismo, bkz. http://www.minvu.cl/ ). Bakanlığın uygulamalarını şehir plancılığı ve katılımcı demokrasi açısından incelemek, ilginç olabilirdi; ancak şimdilik zaman yok. İleride, yine sağda, ünlü bir kilise olan San Francisco Kilisesi görülüyor. 1622 doğumlu kilise, Şili’deki en eski sömürge yapısı. Kilisenin bir de müzesi var. Müzede, sömürge dönemine ait çeşitli nesneler sergileniyor (Museo Colonial, bkz. http://www.youtube.com/watch?v=zQ5KkE9MWJ4 ). İleride, solda, Milli Servetler Bakanlığı var (Ministerio de Bienes Nacionales, bkz. http://www.bienesnacionales.cl/ ). Bir sokak sonra ise, 1813 doğumlu Şili Milli Kütüphanesi (Biblioteca Nacional de Chile, bkz. http://www.dibam.cl/biblioteca_nacional/ ) ve yanında, Milli Arşiv (Archivo Nacional, bkz. http://www.dibam.cl/archivo_nacional/ ). Bunlar, Santa Lucia Metro Durağı’nın karşısında. Ormanlık bir alan başlıyor sonra; ve karşıda, tepesinde İsa heykeliyle, Katolik Üniversitesi (
Pontificia Universidad Católica de Chile, bkz. http://www.uc.cl/ ). Vatikan’la yakın bağları olan üniversitenin tüm Güney Amerika’nın en iyi ikinci üniversitesi olduğu söyleniyor (Şili’nin birincisi). Kendi gözlemlerime göre, bu tür Katolik üniversiteleri, Asya’da ülkeleri arasında, Güney Kore’de, Japonya’da ve Filipinler’de çok yaygındı.


Tepelenip Gömülmüşlerin Tepesi

Katolik Üniversitesi’nin karşısındaki ormanlık alan, Santa Lucia Tepesi (Cerro Santa Lucia, bkz. http://www.youtube.com/watch?v=ejAcOTnHU7o ). 15 milyon yıl önce ölmüş bir yanardağ olan tepe, 629’lik metrelik çok yüksek olmayan manzarasıyla, şehrin göbeğinde, özellikle aşıklara keyifli anlar yaşatıyor. Tepeye çıkıyorum; her yer cıvıl cıvıl... Çeşmeler, merdivenler... Girişte, klasik bir yapının önünde, küçük bir çağlayan oluşturulmuş olduğunu görüyorum. Yukarıda da, küçük çaplı bir şato var. Çocuklar için, çok güzel bir oyun alanı burası... Ancak, tepenin tarihini inceleyince, insanın yüzü asılıyor. Tepenin bir eteği, Katolik inancına muhalif olanların gömüldüğü lanetliler mezarlığı... Adını da, sömürgeciden alıyor tepe... Muhaliflerin kemikleri, daha sonra Merkez Mezarlık’a taşınmış; ama acılı anıları burada yaşıyor bana kalırsa. Onları (özellikle Protestanları) anmak için, bir heykel dikilmiş bugün. Santiago’nun kurucusu olan sömürgecinin ve başpiskoposun da heykelleri var. Tepenin caddeyi gören eteklerinden birinde, Şili’nin Nobelli kadın şairi Gabriela Mistral’i (1889-1957) anan duvar resimleri var.

Yol üstünde, Katolik Üniversitesi Metro Durağı’nın karşısında, dev bir kültür merkezi var. Bu, Gabriela Mistral Kültür Merkezi (Centro Cultural Gabriela Mistral, bkz. http://www.gam.cl/ ). Şu anki biçimiyle 2010’da açılan merkezin mimarisi, dikkat çekiyor. Yapının cephelerinde, yakında gerçekleşecek olan Belgesel Festivali’nin tanıtımı var (bkz. http://www.fidocs.cl/ ).
Yine ilerideki sinema da, görülmeye değer (Centro Arte Alameda, bkz. http://www.centroartealameda.cl/ ). Yol, buradan, Baquedano Meydanı’na çıkıyor. İtalyan Meydanı da burada. Burası da, Providencia’nın bir parçası.


Şarabın ve Sanatın Semtinde...

Buradan, şarabın ve sanatın semti olarak bilinen Bellavista’ya geçiyorum. Irmağın diğer kıyısında başlıyor Bohemya (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=qpPhM9coCXg ). Yol üstünde, Şili Üniversitesi Hukuk Fakültesi, bir yanda; dev yapısıyla merak uyandıran San Sebastian Üniversitesi ise (Universidad San Sebastian, bkz. http://www.uss.cl/ ), diğer yanda. San Sebastian’ın karşısında başlıyor kafeler, barlar, lokantalar. Yolun sonundaki Hayvanat Bahçesi’ne kadar, her yan, kafe, bar ve lokanta zaten. Birçok sanat merkezi, galeri ve Neruda’nın gemi biçimindeki evi, burada. Santiago Hayvanat Bahçesi, yolun sonundaki tepenin eteklerinde. Buraya birçokları, manzarası için geliyor. Hayvanat Bahçesi, Büyükşehir Parkı’nın bir parçası (
Parque Metropolitano de Santiago, bkz. http://www.parquemet.cl/ ). Burası, San Cristobal Tepesi. Kentin ünlü İsa heykeli, burada (360 derecelik görünüm için bkz. http://www.chilexplora.com/ver_local.php?id=1250&ver=panorama&categoria=&idPanorama=1418 ). Birçokları, teleferiğe biniyor.


Kerhane Tatlısı

Bellavista’dan tepeye geçerken, birçok insan, heyecanla maç seyrediyordu. Tepeye çıktığımda, sanki tüm bir kentten ‘gol’ sesi geliyor. Oradan dönüp bu kez, Baquedano Meydanı’nın hemen yanındaki yeşil alanlara dalıyorum. Burada, birçok bayraklı taraftar görüyorum. Bir süre sonra da, yakınlarda bir yerlerde havai fişek patlatılıyor. Yeşil alanı, Merced ve Monjitas sokakları boyunca izleyince, Güzel Sanatlar Müzesi çıkıyor karşıma. Hoş bir yapı (Museo Nacional de Bellas Artes, bkz. http://www.dibam.cl/bellas_artes/pre_home.htm ). Burada, görüşmem önerilen Şilili sanatçı Sergio Lay’ın çalışmalarının da sergilendiğini görüyorum (bkz. http://sergiolay.blogspot.com/ ). Giriş, ücretsiz. Resim ve heykel sergileri var. Dönüşte, parkta, zaten Arjantin’de de sokakta satıldığını çok gördüğüm ‘churro’ adlı tatlı, dikkatimi çekiyor. Bu, bildiğimiz kerhane tatlısı (bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Churro ).  

Karnımı doyuruyorum Baquedano’da, ‘Telepizza’ adlı her yerde şubesi olan Şili pizzacısında. İquique’de meydanda da vardı Telepizza (bkz. http://www.telepizza.cl/ ). Pizzaları, lezzetli ve küçük (Napoliten pizza ve kola, 1590 Peso). İnsan, doya doya pizza yiyemiyor Şili’de. Zaten ‘Şili mutfağı’ diye bir olay da yok. Oradan esnaf lokantasında etli ekmek yiyorum (churrasco solo, 2,300 Peso ve bir sallama çay, 700 Peso). Şarap ve su alıyorum süpermarketten. Torbaya attığım 1,5 litrelik karton kutudaki Şili şarabı, kaç gün gidecek bakalım...  Odama çok yakın olan Şili Üniversitesi Tiyatrosu’na uğramalı zaman olursa (Teatro Universidad de Chile, bkz. http://ceac.uchile.cl/teatro-universidad-de-chile ).

Bugünün parçası, Victor Jara’dan gelsin (şuradan dinlenebilir: El Arado, http://www.youtube.com/watch?v=RgSypCtwbk0 ).

Saban

Sıkıyorum yumruğumu
Ve saplıyorum sabanı toprağa.
Çalıştım didindim yıllarca
Nasıl yorulmayayım ki...


Uçuyorlar kelebekler, şarkı söylüyor cırcır böcekleri,
Gittikçe daha da kararıyor derimse, daha da
Parıldamada güneşşe, parıldamada.
Terin üstümde bıraktığıysa saban izi,
Ben de saban izleri açıyorum zaten toprağa
Durmadan.


Sımsıkı tutunuyorum umuda
Verdiğimde düşüncemi başka bir yıldıza;
“Geç değildir hiç bir zaman” diyor bana
“Uçacak o güvercin birgün mutlaka”


Uçuyorlar kelebekler, şarkı söylüyor cırcır böcekleri,
Gittikçe daha da kararıyor derimse, daha da
Parıldamada güneşşe, parıldamada.
Ve akşamüstü dönerken eve
Bir yıldız belirmede
Gökyüzünde.


“Geç değildir hiç bir zaman” diyor bana
“Uçacak o güvercin birgün mutlaka”
Boyunduruk gibi sımsıkı
Sıkmışım yumruğumu
Çünkü değişecek herşey
Birgün mutlaka.


Söz-Müzik: Victor Jara
İspanyolca özgün metinden çeviren: Ulaş Başar Gezgin, 29.11.2008, Ho Çi Min Kenti, Vietnam
İnti İllimani, ‘Sing to me the Dream’ Albümü (1984)



Dr. Ulaş Başar Gezgin
Latin Amerika’da Bir Gezgin: http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com/
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas  
Facebook/Yüzdefteri Yazar Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar Gezgin Okurları:  http://www.facebook.com/groups/214939625258670/ 
E-mail: ulasbasar@gmail.com  
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com 
Kendi Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm Yapıtları): 

Sunday, June 24, 2012

Santiago’da İlk Gün


Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (26)

Santiago’da İlk Gün

Dr. Ulaş Başar Gezgin, 23 Haziran 2012, Santiago, Şili

Sonunda vardık Santiago’ya. Yol, yordu; 4 otobüs değiştirmek de, otobüs beklemek de yordu. Çevreye bakınıyorum. Gezi rehberlerine göre, terminal yakınlarında bir metro durağı olmalı. 10-15 dakika aranıyorum. Bu arada, terminal, hoşuma gidiyor. Bu, sanırım, Latin Amerika’da şimdiye kadar gördüğüm en iyi terminal. İçinde, birçok lokanta var. Sanki terminal değil de; lokanta ortamının yanına bir terminal kondurmuşlar gibi. Metroyu bulamayınca, terminalin dışına çıkıp çevresinde dolanıyorum. İşte biraz ileride: Bu, Universidad de Santiago Durağı. Metroya giriyorum. Rehberde okuduğum gibi, ‘Bip Card’ denen karttan alıyorum. Bu kart, turnikelerde bipleyip bilet miktarını düşüyor. :) Kart, 1350 Peso (2.7 Dolar). 10 Dolar yükletiyorum karta. Bundan sonra, bilet kuyruğu beklemek yok. Bir basışta, öğrenciler ve yaşlılar için 190 Peso (0.38 Dolar) gidiyor. Tam için ise, kullanış saatine göre değişiyor. Trafiğin en yoğun olduğu saatlerde, pahalı oluyor (670 Peso, 1.34 Dolar); diğer saatlerde, 560 ile 610 Peso arasında değişiyor.  


Metroyu Açan Kanlı Eller

Universidad de Santiago Durağı’ndan, Kırmızı Hat (Hat 1) üstünden, Baquedano Durağı’na gidiyorum (Los Dominicos yönünde). Sağdan soldan okuduğum kadarıyla, Baquedano’da birçok otel varmış. Metro, gıcır gıcır. Buenos Aires’teki gibi, eski püskü değil. Daha sonra, metroyla ilgili bilgilere bakıyorum. Santiago metrosu, Güney Amerika’nın en uzun metrosu. 5 hat ve 108 durakla, 103 kilometreye uzanıyor. Tüm Latin Amerika’da ise, Meksiko Kenti’nden sonra ikinci. Şili’deki metrolu üç kentten biri, Santiago (diğerleri, Valparaiso ve Concepcion). Çok genç bir metro. Buenos Aires Metrosu’nun tersine, 40 yıllık bile bir geçmişi yok... Metroyu, katil general Pinochet açıyor 1975’te.


Uluslararası Af Örgütü’yle Merhaba Şili’ye

İniyorum metrodan. Sıcak bir hava karşılıyor Santiago’da beni. Bir güz sıcağı bu. Dağların soğuğundan sonra iyi ısıtıyor. Baquedano’dayım. Semt, adını, Pasifik Savaşı’nda Şili Ordusu’nun başında olan Bask kökenli başkomutan Manuel Baquedano’dan (1823-1897) alıyor. Birçok Şili kentinde, aynı adlı semtler ve sokaklar var (İquique’nin İstiklali, Baquedano). Metrodan çıktığım gibi, Uluslararası Af Örgütü adına yapılan bir imza kampanyasıyla karşılaşıyorum uzaktan. Biraz ileride ise, gökkuşağı bayraklı bir LGBT gösterisi var. Birkaç otel bakıyorum, pahalı geliyorlar. Sonunda, yine pahalı olan, ama diğerlerine göre fena olmayan bir otele dalıyorum. Çantaları odaya bırakıp eşe dosta Santiago’ya vardığımı haber veriyorum. Biraz dinleniyorum. Gerçekten yorulmuşum.


Süslüyor mu Lekeliyor mu?

İşte dışarıdayım yeniden. 1541 doğumlu kentin ağzından girip burnundan çıkmaya hazırım. Metro duraklarının adlarını inceliyorum öncelikle.  Yine bir Bask kökenli olan
Saint Alberto Hurtado Cruchaga’nın (1901-1952) adını taşıyor duraklardan biri. Cruchaga, 2005’te Papa tarafından Aziz ilan edilen bir din adamı, avukat ve yazar. O, Vatikan’ın tanıdığı ikinci Şilili aziz. Cruchaga, sol bir Hıristiyanlık’ın kurucularından biri olarak kabul ediliyor. Kitapları, İsa ile solu buluşturan cinsten. Bir diğer isim, Katalan kökenli olan Manuel Montt (1809-1880). Montt, Şili’nin iki kez devlet başkanı olmuş bir tutucu. Pedro de Valdivia (1500-1553), Santiago’nun kurucusu ve ilk valisi olan sömürgeci. Vatanlarını bu sömürgeciye karşı savunan ve neredeyse kurtaran yerlilerin adları geçmiyor metro duraklarında elbette. Bir diğer durakta, İspanya Kralı hesabına çalışmış olan Portekiz denizci Ferdinand Magellan’ın (İspanyolcası’yla Hernando de Magallanes) (1480-1521). Atlantik ile Pasifik arasındaki deniz yolunu bulan denizciyi bir de yerlilerin gözünden tanısak fena olmazdı. Şimdi onun adı, asi kıtanın en ucundaki boğazı ve Filipinler de dahil olmak üzere birçok yeri süslüyor (ya da yerliler açısından, “lekeliyor” mu demeliydik...).


Einstein, Kristof Kolomb ve Diğerleri...

Şili’nin bağımsızlık hareketinin önderi olan Bernardo O'Higgins Riquelme (1778-1842) ise, Şili’nin kurtarıcısı olarak anılıyor. Arjantin’de San Martin ve Venezuela’da Simon Bolivar ne ise, Şili’de O’Higgins o...  İrlanda kökenli olan başkomutanın yaşamı, ayrı bir yazıda anlatılıp yorumlanmalı. Metro duraklarının adlarından biri olan Chacabuco, Şili tarihi okumuşlar için, kanlı bir bölgeye karşılık geliyor. Chacabuco, Atacama Çölü’nde, katil general Pinochet tarafından toplama kampı olarak kullanılmış olan eski bir madenci kasabası. Kristof Kolomb da anılıyor metroda (şaşıran var mı?). Bir diğer metro durağı, Şili’nin liberal siyasetçisi Francisco Bilbao Barquín’in (1823-1865) adını taşıyor. Simon Bolivar da anılıyor elbette. İrlanda ve Bask kökenli Şilili gazeteci-yazar Benjamín Vicuña Mackenna da (1831-1886) yer alıyor metroda. Einstein durağı var bir de...


Santiago’nun Kalbinde...

İşte metroda iki durak ileride iniyorum ve Santiago’nun merkezindeyim. Burası, Ordu Meydanı (Plaza de Armas). İspanya’da ve Latin Amerika’da bu adı taşıyan birçok meydan var. Ad, kışlaların burada bulunmasından ileri geliyor. Meydan, şu yapıları barındırıyor: Santiago Metropolitan Katedrali (bkz. http://www.iglesiadesantiago.cl/catedral.php ), bugün Şili Ulusal Tarih Müzesi olarak kullanılmakta olan ve daha önce meclis ve mahkeme olarak kullanılmış olan Krallık Sarayı (Palacio de la Real Audiencia de Santiago, bkz. http://www.dibam.cl/historico_nacional/ ), Merkez Postane (bkz. http://www.correos.cl ) ve Santiago Belediye yapısı (bkz. http://www.municipalidaddesantiago.cl/ ).

Meydan, çok canlı (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=ts8njjmPnFs ). Gittiğim gibi, 5 sanat gösterisi izliyorum ayrı noktalarda, ayrı ayrı. İkisi, güldürü amaçlı; diğerleri, konser. Konserlerden biri, birkaç gençten oluşan bir keman grubu. Kentin çevresinde görünen karlı dağlar da, ayrı bir hava katıyor. Meydanın bir tarafında, büyük bir kameriye altında, 10-15 masada satranç oynanıyor. Birçok izleyicileri var çevrede. Dev palmiyeler süslüyor meydanı ve heykeller. Birçok tablo dizilmiş sokaklara, satılmak üzere; ve şipşak ressamlar da var elbette...


Bozuk Para Numarası

Meydanda atlı polisler dikkat çekiyor. Yerdeki at pisliklerinin sırrı çözüldü... ‘Carabineros’ olarak adlandırılan (‘polis’ olarak adlandırılmıyorlar) güvenlik güçleri, askeri polis. Yani sivil değiller. Meydanın çevresinde trafiğe kapalı birçok sokak var. Bunlardan biri olan Puente’ye dalıyorum. Burada bir pazar kurulmuş; giysi ve meyve satılıyor çoğunlukla. Muz ve armut alıyorum. Yol üstündeki Aillavilu Sokağı’nın girişinde, sokağa açılmış bir kitap tezgahı var. Ağırlıklı olarak Asya kitapları satılması (Tao vb.), dikkat çekici. Puente’nin sonunda, geniş caddeler çıkıyor karşıma ve bir de yan tarafta, bir üniversite. Bu, Universidad Internacional SEK (bkz. http://www.uisek.cl/ ). Merkez Çarşı da burada (Mercado Central, bkz. http://www.mercadocentral.cl/ ). Burası, döküntü bir yer çoğunlukla. Mendoza Pazarı’ndan daha iyi değil. Balık ve deniz ürünü ağırlıklı bir pazar. Burada, Çiçek Pasajı’nın birkaç katı kadar geniş bir alanda balık ve deniz ürünü yemekleri yapıyor lokantalar. Deniz ürününü çok severim. Vietnam’da çok yedim. Vietnam’da mutfağın doğal bir parçasıdır deniz ürünü; ucuz olduğu için ve Vietnam, bir sahil ülkesi olduğu için. Ancak, burada, deniz ürünlerini nasıl hazırladıklarını bilmediğimden (belki dokunur diye çekinerek), bunları tatmayı erteliyorum. Gerçi, zaten birkaç ürün dışında, daha önce tatmadığım bir deniz canlısı görmüyorum. Deniz kestaneleri ilginç olabilir. Lokantalardaki en pahalı ürün, yengeç püresi. Karşıdaki bir lokantada, pizza, çörek ve sosis yiyerek karnımı doyuruyorum. Meydana dönerken, biraz yüksekten, üstüme bozuk paralar atılıyor. Bir ara şaşalıyorum; ancak, bunu bir yerde okumuştum. Dikkatimi dağıtıp çantamı çarpmak olabilir amaç. Daha önce, bir turistin çantasını böyle çalmışlar. Turist, paraların cebinden düştüğünü sanıp toplamaya çalışırken, çantası uçmuş gitmiş. Cebimi yokluyorum, benden düşmediğini anlıyorum, hiç oralı olmayıp basıp gidiyorum.


Küçük Lima’da

Bu kez, meydanın yanallarına bakıyorum. Puente’nin paralelindeki Bandera Sokağı’na (‘Bayrak’ anlamına geliyor) giriyorum. Kolomb Öncesi Sanat Müzesi, bu sokakta (bkz. http://www.precolombino.cl/ ). Bandera’da bir alışveriş merkezi dikkatimi çekiyor. Bu, Galeria Comercial Bandera Centro (adres: Bandera 421). Burada, Güney Kore’nin başkenti Seul’ün İstiklal Caddesi olan İnsadong’daki Ssamji-gil’de olduğu gibi, merdivensizlik sözkonusu. Bu iki AVM’de merdiven yok. Zemin, adım adım yükselerek, en üst kata ulaştırıyor. Bu AVM’de, bir sürü Peru lokantası ve telefon dükkanı var uluslararası aramalar için. Peru berberleri ve güzellik salonları yanında, 2 Kolombiya lokantası da var. Kimileri, burayı, Peru’nun başkentine gönderme yaparak, ‘Küçük Lima’ olarak adlandırıyor. Arama merkezlerinde, Honduras, Nikaragua ve Küba gibi Kuzey Latin ülkelerinin adlarının listelenmesinden, Santiago’da bu ülkelerden gelme çok sayıda göçmen işçi olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Oradan çıkıp biraz daha dolaşıyorum. Hava, saat 18:15’te kararıyor; oysa İquique’de 19:30 gibi kararıyordu. Gündoğumunun geç olduğu, günbatımının erken olduğu ülkeleri sevemiyorum.


Sokak Fiziği

Arjantin’de ve Şili’de, sokak adlarındaki yabancı ağırlığına takılıyorum. Birçok Latin Amerika ülkesinin adına ya da kentlerinin adına yer veriyor sokaklar. Savaştıkları ülkeler bile var sokak adlarında. Santiago’da, Las Rejas Metro Durağı yakınında, Türkiye Caddesi var. Türkiye’deki sokak adlarına bakıyorum öylesine: Kemeraltı, Necatibey, Mumhane, Kumbaracı, Boğazkesen, Meclis-i Mebusan, Kemankeş, Bostanbaşı, Hayriye vb. vb. Ne kadar zevksiz adlar bunlar... Uluslararası niteliği olmaması bir yana, nedir bu keşmekeş... Bu sokaklar, İstiklal ile Boğaz arasındalar. Her semtte ayrı bir keşmekeş var... Fizikçiler, kaosu çalışmak istiyorsanız; İstanbul’daki sokak adlarını çalışın biraz; yeni kuramlar ortaya çıkarabilir sizin için sokaklar...


Ne Fazla Küçül Ne Fazla Büyü

Defterde kalan notlara bakıyorum: İquique’de, arabalar, yayalara hep yol veriyordu. Santiago’da böyle değil. İquique’de, toplam iki dilenci, bir de evsiz görmüştüm. Dilencilerden biri, gençti; eli ayağı tutuyordu. Herhalde, harç parasını bulup buluşturamayan bir üniversite öğrencisiydi (bilemiyorum). Başka bir yerde gördüğüm yaşlı dilenci ise, dilenmiyordu; ama insanlar, giysilerinden onun paraya ihtiyacı olduğunu anlayıp para veriyordu. Çok daha iyiydi İquique; ama benim hiç içinden çıkamadığım bir duruma örnek yine: Küçük yerlerde, birebir ilişkiler güçlü oluyor; insanlık bağları, sağlam oluyor. Ancak, aynı zamanda, sıkıcı yerler buralar; fazla küçükler. Büyüdüklerinde, yapılabilecek birçok etkinlik oluyor bu kentlerde; ama insancıllık da bitiyor... Santiago’da daha fazla dilenci olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı...

Bugünün şarkısı, yine İnti İllimani’den. Bu şarkıyı, Şili cuntasının 1973’te katlettiği Victor Jara için yazmışlar: http://www.youtube.com/watch?v=5C_DrAWv7uc


Yıldızların Şarkısı


Akıl yetişmiyor bana
ne sevgi ne sözcük
ellerim ki çalışır çalgı üstünde
bir sesçik uğruna.
ve yetişmiyorsa bana görüntü
ve yetişmemeli asla
yorumlamak için
Victor Jara’nın düşüncesini
o ki şarkısında şunu söylerdi:
şarkı için değil şarkım.


Nasıl ki dinlenir seslerin
ardından gelen tonlarla,
gerçekle ve sabırla
bir baskı duyumsamadan,
yanılsama için değil şarkım
diyorum tanrı önünde,
iki nokta arasında
uzaklık kısalsın diye de değil
meslek icabı değil şarkım
sesim güzel olsun diye de değil.


Duygu içindi şarkısı
şarkısı dostluk için,
süzülür gerçekler içinde,
acılar içinde,
şarkısı müzik yeteneğini
dökebilmek içindi.
şarkısı, halatları
çözülsün diye insanların,
söylenir yokluğunda da
şarkısı gitar içindi.


Senin dosdoğru yaşamın
farklı bir ülkü boyunca,
olmak için insanlar arasında,
ölüme taşınmış insanlarla.
Ve kurtulamam, özgürleşemem
kaba güçten ve baskıdan,
yüreğimi sıkıştıran,
etkiliyor herkesi şarkın bugünlerde
toprağadır çünkü şarkın,
duygusu ve aklı var.


Şarkı için değil şarkım
güzel ses için de değil,
şarkı şunun için: gitarın
duygusu ve aklı var.


İspanyolca’dan çeviren: Ulaş Başar Gezgin, 8 Temmuz 2007, Ho Çi Min Kenti, Vietnam
(‘Arriesgaré La Piel’ (1996) albümünden.
(*) Şarkının Türkçe söylenebilmesini sağlamak üzere, müziğe uygun olarak çevrilmiştir.



Dr. Ulaş Başar Gezgin
Latin Amerika’da Bir Gezgin: http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com/
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas  
Facebook/Yüzdefteri Yazar Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar Gezgin Okurları:  http://www.facebook.com/groups/214939625258670/ 
E-mail: ulasbasar@gmail.com  
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com 
Kendi Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm Yapıtları):