Latin Amerika’da
Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (13)
Arjantin’de Tango Mevsimi
Dr.
Ulaş Başar Gezgin, 10 Haziran 2012, Buenos Aires
Aslında,
Arjantin’de, ‘tango mevsimi’ diye birşey yok; çünkü her mevsim, tangoyla gelir,
tangoyla gider Arjantin’de. Bugün, pazar. Sokak tangosu görmek için en uygun
gün; ve zaten, Latin Amerika kentlerindeki en renkli gün de pazar; çünkü
pazarlar kurulur, şenlikler yapılır buralarda pazarları.
Sokak Tangosu
Nerede?
İşte
sokak tangosu izlemek için, ünlü panayır semti San Telmo’ya gidiyorum bugün. Benden
sonra gelecekler için, yolu tarif edeyim: Gezi rehberlerindeki kafa karıştırıcı
tariflerin tersine, San Telmo, kolayda. İki yol var: En kolayı, Mayıs Meydanı’ndan
gitmek. Mayıs Caddesi’ni arkanıza alarak, Mayıs Meydanı Piramidi’nin tam
sağında olan Savunma (Defensa) Sokağı’na girin. Sokağa, pazar günleri,
girişinden San Telmo’nun Dorrego Meydanı’na kadar, tümüyle pazar kuruluyor.
Buenos Aires’in en renkli sokağı, pazar günü gitmek koşuluyla, bu sokak. Diğer
yol ise, Bağımsızlık (Independencia) Caddesi’nden gitmek. Mayıs Caddesi’nden 9
Temmuz Caddesi’ne çıkıp Dikilitaş’ı arkanıza alarak yürüyün. Bağımsızlık
Caddesi’ni geçin; 3. sokak olan Humberto Primero (Humberto 1) Sokağı’na girin;
düz gidin; orada.
Arjantin’de
Deniz Gezmiş’le Karşılaşma
Buenos
Aires’in en eski mahallesi olan San Telmo’nun adı, denizcilerin koruyucusu
olduğuna inanılan Aziz Pedro González Telmo’dan (1190-1246) geliyor. Arnavut
kaldırımlı olan sokaklarda, lokanta, kahve, dükkan vb. olarak kullanılan birçok
tarihsel yapı var. İlk yıllarında, tuğlacılara ve liman işçilerine ev sahipliği
yapan semt, Buenos Aires’te, liman dışında, kapitalizmin ilk geliştiği yer
oluyor. Örneğin, ilk yel değirmeni de burada. (İlk yel değirmeni burada ise,
Buenos Aires’in ilk Don Kişot’u, buraya mutlaka uğramıştır.:)) San Telmo’da,
Katolik Kilisesi’ne ek olarak, Rus göçmenlerin 100 yıl önce yaptırdığı Ortodoks
Kilisesi de var. Semtte, insanların ve sokakların buluşma noktası, Dorrego
Meydanı. Burada, antika ve el işi pazarı kuruluyor (bkz. http://www.feriadesantelmo.com/). Sokaklarda
rastgele (bu sözcüğü çok kullandığımın farkındayım) dolaşıyorum; ve “müziğin
götürdüğü yere git” felsefesine uygun olarak müziği izliyorum. Bu müzik, evet
o. Deniz Gezmiş’in son isteği olan Rodrigo’nun Gitar Konçertosu. Dinliyorum; ve
çalanlar, bunun benim için ne anlama geldiğini bilmiyorlar elbette. Sonra,
düşünüyorum: Latin Amerika’da asılan onca insandan biri de bunu istemiştir
belki son isteği olarak. Belki, bu konçertoyu benim gördüğüm yerden gören biri
daha vardır dinleyiciler arasında. Kimbilir...
TNG 101 Sokak
Tangosu’na Giriş-1
Sonra,
tango çalmaya başlıyor iki gitarist abi. Bunlar, Trio Gotico grubunun üyeleri (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=0j3Ee2XOQ4Y
). Para toplamıyorlar, sidilerini satıyorlar ve peynir-ekmek gibi gidiyor
sidiler. İşte dayı ve teyze de başladı tangoya. Nereden çıkmış bu ‘tango’
dedikleri? 19. yüzyılın son çeyreğinde, Buenos Aires’in işçi mahallelerinden
çıkıyor. Adının kökeni, tartışmalı; İspanyolca’dan ya da bir Afrika dilinden
geldiği düşünülüyor. Müzik olarak tango, Küba, Arjantin, Afrika ve Avrupa
öğelerinin bir bileşimi. Tangonun olmazsa olmaz çalgısı, Almanya kökenli olan
ve akordeonun akrabası olarak nitelenebilecek ‘bandoneon’ adlı çalgı. Tipik bir
tango orkestrası, altılı oluyor: 2 bandoneon, 2 keman, piyano ve bas.
Gramofondan dinlendiğinde iyice nostalji yapan, aşkı
hüzünsüz yaşatmayan tango, sokaklarda, bilgisayarlardan çalınıyor artık... Yine
de, eski tramvayın olduğu kadar eski aşkların da izlerini taşıyan San Telmo,
yüz yıl öncesinde yaşıyor birçok açıdan. Yoksulların dansı olan tango, kısa
sürede, orta sınıf ve üst sınıfı etkileyip onların önemli bir balo etkinliği
oluyor. Ekonomik kriz döneminde, düşüşe geçiyor; diktatörlük dönemlerinde ise,
halkın örgütlenmesinden korkan Arjantin Ordusu tarafından yasaklanıyor. İşte,
şimdi, karşımda, 70’lik bir çift, 20’li yaşlarda gibiler. Bu, sanki ayrı bir
dil. Çevirmen gerekiyor ya da en azından sözlük. Şu siteleri buluyorum; bana,
videoları ve çizimleriyle birçok tango öğesini öğretmekte başarılı olan: http://www.tangoterms.com ve http://www.havefunwithtango.com
Şuradaki resimler de iyi bir fikir veriyor: http://en.wikipedia.org/wiki/Figures_of_Argentine_tango
AR 102: Arjantin Mutfağı’na Giriş- 2
Yiyecek olarak neler satılıyor San Telmo ve çevresinde?
Bir kere, daha önce anlattığım empanadalar var. İçecek olarak, Kolombiya kahvesi,
kola ve diğer gazlı içecekler, yaygın. Kola, Arjantin’de aşırı yaygın.
Pazarlama yöntemleri başarılı olmuş. Meyve suyu kültürü zayıf. Bir de, Brezilya’dayken
içtiğim mate çayı var elbette. Ancak, sokakta aldığım mate, şekerli su kadar
kötüydü. Brezilya’nın matesi daha iyiydi. Çay satılmıyor sokaklarda. Benim gibi
bir tiryaki için, bu, kötü bir haber. Zaten su ısıtıcı da yolda kırıldığı için,
çalışırken çay içmeye hasretim.
Bir diğer sokak yemeği, tortilla. Bunu ‘Latin pidesi’
olarak çevirebiliriz. İspanya kökenli olan tortilla, dünyada, Meksika Mutfağı’nın
bir yemeği olarak biliniyor. Her Latin ülkesinde farklı farklı yapılıyor. İspanyol
safran pilavı paella da yaygın olarak satılıyor. Bunu da, ‘Latin pilavı’ olarak
çevirebiliriz. Bu pilav, her tür etle yapılmakla birlikte, en çok deniz
ürünlüsü biliniyor. Paellanın, Arapların elindeki İspanya’da çıktığı ve
yaygınlaştığı ve dolayısıyla Arap etkileri taşıdığı düşünülüyor. Buenos Aires’teki
en doyurucu sokak yemeğinin milanesa (Milanolu) olduğuna karar verdim. Yarım
ekmek boyunca ince kesilmiş et oluyor. İçine, isteğe göre, sahanda kırılmış
yumurta ve/ya da ince kaşar peyniri konabiliyor. Mayıs Meydanı’nın arkasındaki
liman bölgesinde, milanesa, 9 Peso (2 Dolar) idi; otelin yakınındaki pastanede
ise 20 Peso (4.5 Dolar). Bir de barbekü türü olan parilla satılıyor. Yeri
gelmişken ekleyeyim: Açık büfede, daha sonra denediğim diğer Arjantin etlerinin
hepsi, sakatattı. Sakatatı çok seven bir ülke.
Che’nin Arkadaşı
Usame Bin Ladin
Pazar
sokağı boyunca, ara sokaklardan müzikler yükseliyor; “müziğin götürdüğü yere
git” felsefesi, yine iş başında. Önce El Afronte Tango Orkestrası’nı dinliyorum
sokakta (bkz. http://www.elafronte.com.ar/
). Altılı tipik bir tango orkestrası bu. Bandoneon
çalanları izlemek, özellikle keyifli (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=QkduKMb2dAE
). Ondan sonra, solo bir gitarist. Sonra bir caz grubu, saksofon, gitar, davul
ve bastan oluşan. Karayip Korsanları’ndaki Jack Sparrow’un kılığına bürünmüş
bir genç... Resim çektirenler, para koyuyorlar önüne... Sonra bir müzik daha...
Bu müzik? Mikis Theodorakis’in yazdığı Zorba film müziği bu! (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=LL4UYNZ22-A&feature=fvwrel
). Zorba gibi dans edesim geliyor! :)
Neler
neler satılmıyor ki burada ve öyle bir kalabalık... Motorlu araca kapalı 5-10
kilometrelik Savunma Sokağı’nda, ucu bucağı görünmeyen bir insan seli. Bu
kalabalığı, bir tek 1 Mayıs meydanlarında gördüm. Tütsüler, şapkalar, Aymara
(Bolivya) pan flütleri, Afrika davulları, lambalar, fenerler, avizeler ve
kitaplar... Evet, ikinci el kitaplar... Tezgahlarda, en çok, Borges, Neruda,
Cortazar ve Galeano görüyorum. Sonra, birçok Che tişörtü ve Rosa Lüksemburg’lu
bir duyuru. Bu, geçende gösteride gördüğüm Halk Meclisi’nin (Asambleas del
Pueblo, bkz. http://www.asambleasdelpueblo.com.ar/
) tezgahı. Pazarda, Che’li tişörtler, şapkalar, çantalar vb. yanında,
dergilerini ve kitaplarını satıyorlar. İlginç, aslında; çünkü Türkiye’de,
solcuların, pazarda dergi-kitap vb. sattıklarını düşünsenize. Bir yandan da,
mantıklı belki; çünkü bir ülkede en geniş kesimlere ulaşmanın iyi bir yoludur,
pazarda tezgah açmak. Burada gördüğüm bir tişört, beni şaşırtıyor: Che
tişörtlerinin yanında satılan bu tişörtte, Usama Bin Ladin var ve şöyle
yazıyor: “Terör Olmadan Devrim Olmaz! – Halk Meclisi.” Bin Ladin’le Che’nin
yanyana konması ve solculara ‘terörist’ diyenlerin ağzından çıkma bir söz. Şaşırttı...
Buenos Aires
Limanı’nda
Pazar
sokağını baştan başa geçip Mayıs Meydanı’na geliyorum. Yine bir Eminönü
manzarası: Kuşlar için yem satanlar; kuşlara yem atanların kollarına konan
kuşlar... Arkada, Pembe Köşk. Köşkün meydanı ile Mayıs Meydanı arasına
bariyerler konmuş; ama içeri girilebiliyor. Oradan aşağıya iniyorum. Bir
milanesa alıyorum; kuşlarla birlikte yiyorum. Ben yerken, dökülen kırıntıları
da onlar yiyor; sonra bir parça ekmeği bölüyorum onlara. Kuşlarla yemek yemek
ne hoş.
İşte
limandayım. Bir tarafı zengin muhiti, pahalı apartmanlar bölgesi. İleride ise,
ekolojik park. Buenos Airesliler, denizin tadını çıkaramıyor. Denizin çok küçük
bir bölümü, kamuya açık. Üst sınıfların erişimine de kapalı, deniz. Her taraf,
liman için kapatılmış. Çok zevksiz. İstanbul’da ne güzel yürür insan, deniz
boyunca. Buenos Aires, kıyı kenti olmasına karşın, denizi var mı yok mu
anlaşılamıyor. ‘Zona Portuaria’ denen bu bölgede, ekoloji parkı, Uruguay
gemilerinin kalktığı Buquebus şirketi, jandarma vd. var. Burası, Retiro’nun
hemen aşağısı. Buenos Aires’e ayak bastığım otobüs durağı, limanın orası; ama
deniz yok ortada. Yine de, ekoloji parkı, güzel. 1970’lerde açılmış olan park,
deniz ve ırmak arasındaki kıyıya toprak doldurularak oluşturulmuş.
Retiro’ya
geliyorum oradan yürüyerek. Otobüs terminalinin aşağısında, büyük bir
süpermarket var. İçeri giriyorum. Arjantin, gerçekten pahalı bir ülke. Akşam
için çerez alacağım; ama çerezler de başka aburcuburlar da el yakıyor. Fakirin
çerezi çekirdekle çıkıyorum dışarı. Liman boyu ilerliyorum. Jandarmayı
geçiyorum ve yolumu kaybediyorum. Yolun iki tarafı da konteynır bölgesi. Hiç
kimse yok. Arabalar geçiyor ama tek bir yaya yok. Biri, orada, “ya paran ya
canın” dese, zor bir durum olurdu. “Çıkışı yakındır” diye düşünerek
ilerliyorum. Yakın falan değil! Gecekondu bölgesi çıkıyor karşıma; köşe
başındakiler, bakıyor bana kuşkuyla. Yabancı olduğumu anlasalar, yandık. Kimse
de karışamaz o taraflarda. Bir taksi durduruyorum. Neyse ki, düzgün bir taksiciymiş.
Taksimetreyi açıyor ve yürüdüğüm yolu gerisin geri ediyoruz. Beterin beteri
var...
Tango Yapamayacak
Kadar Yaşlanmak
Şimdi
Retiro’dayım yeniden. Metroya biniyorum. Metronun yerleri ve duvarları öyle pis
ki; Asya’da ya Türkiye’de olsa, insan, utanır da buna ‘metro’ diyemez. Köşede
3-5 çocuk oturuyor, tahminime göre, bir yerli dili konuşan. 5-6 yaşında olan
çocuk, yolcuların dizlerine oyun kağıdı koyuyor; kağıtları 5 dakika sonra
toplarken, yolcuların kartla birlikte para vereceğini umuyor. Yalnızca,
karşımda oturan otobüs çalışanı veriyor. O toplarken, bu kez, kalabalık
arasında, bir elektro müzik duyuluyor. Sonra, bir genç kız, elinde yoğurt kabı
büyüklüğünde bir kova ile para topluyor. Meğer, müzik, görme engelli bir genç
erkekten geliyormuş. Hoparlör ve mikrofon taşıyan bu genç, bebeğini önüne
bağlamış. Gün boyu, çok sayıda evsiz gördüm ayrıca, Retiro’da, Bağımsızlık
çevresinde vb. Hüzünlü bir kent, Buenos Aires.
Metroyla
Mayıs Meydanı’na geçiyorum. Oradan San Telmo’ya. Hava, yavaş yavaş kararıyor.
Dorrego Meydanı’nda küçük bir pist oluşturulmuş. Tangocular yavaş yavaş
beliriyor. Halktan insanlar bunlar. Müzikler, çeşitli; ama her müzik için ayrı
ayrı dansları hazır. Çoğunluğu, yaşlı çiftler. Gençler, sevmiyor mu tangoyu?
Oturup bir saat onları izliyorum. Gün için güzel bir bitiriş. Mayıs Caddesi’ne
dönüp pastaneden 5 tane Latin çöreği (empanada) alıyorum. İşte bu da, akşam
yemeğim. Odaya geliyorum. Arjantin şarabına devam. Bu kez, yaşlarına aldırmayıp
tango yapan o çiftlerin şerefine... Onlara bakıp yeni bir deyim üretiyorum işte
şimdi: “Tango yapamayacak kadar yaşlanmak”...
Dr.
Ulaş Başar Gezgin
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas
Facebook/Yüzdefteri Yazar
Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar
Gezgin Okurları: http://www.facebook.com/groups/214939625258670/
Twitter:http://twitter.com/#!/gezginulas
E-mail: ulasbasar@gmail.com
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com
Kendi
Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm
Yapıtları):
No comments:
Post a Comment