Latin Amerika’da
Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (9)
Buenos Aires’le Sohbet
Dr.
Ulaş Başar Gezgin, 7 Haziran 2012, Buenos Aires
Güncenin
8. bölümünün sonuna geldiğimde, oda, fazlasıyla soğuktu zaten. Kalorifer, tüm
çabalarıma karşın, çalışmadı. Yine de, üstüme battaniyeleri çekip yattım. 1
saat sonra, titreyerek uyandım. Donuyordum. Ayaklarımdaki, ellerimdeki hissi
kaybediyordum (abartmış olabilirim; ama durumun, olağan bir durum olmadığı
ortadaydı). Birkaç kat daha giyindim ve üstüme toplam 4 battaniye çektim. Ama
kâr etmedi.
Buenos Aires’ten İlk Kazık
Sonunda,
kalorifer sorunu için görevliyle görüşmek üzere aşağı indim. Beni iplemedi.
“Bana ne” falan dedi. Çıktım yukarı, uyuyamıyorum. Çok soğuk. O an, aklıma,
lise yılları geldi. O yıllarda, dağlarda, yaylalarda kamp kurup uyku tulumunda
yatmaz mıydık... (Yeri gelmişken, o yılların izcilerine selam!) Bavulda uyku
tulumu vardı, her olasılığa karşı. Girdim içine, çektim dört battaniyeyi de
üstüme. Kısa sürede bir ısındım, bir ısındım ki; sanki şöminenin yanındayım.
Uyku tulumunda hareket ettikçe ısı yayılıyor bilindiği gibi. Ama bu tulum
olmasa ne olacaktı... Bu otel, insanî değerlerden yoksun. Sonra, jeton düştü.
Bu odanın numarası, 13’tü. Herhalde, kimse, burada kalmak istemiyordu. Bunun
için bozuk kaloriferi ve bozuk televizyonu buraya koymuşlardı. Onun için,
sallamıyordu herhalde beni.
Sabah
kalktım; yine sordum kaloriferi, yine sallamadı beni. Ben de çantaları toplayıp
bastım gittim. Neyse ki tek gecelik ödeme yapmıştım. Köşede bir otel görmüştüm
daha önce. Ona daldım; aşağı-yukarı aynı rakam (gerçi, yabancı tarifesi
uyguluyor olabilir). Odada, çalışan bir kalorifer var. İnternet yokmuş. Ama az
önce baktım; komşu dükkandan bağlanabiliyorum. İşte bu otelden yazıyorum şimdi.
Bence insanlık tarihinin en büyük buluşlarından biri, uyku tulumu. Bunu
keşfedenlere, bunu bana lise yıllarında kullandıranlara, çantama bunu koymuş ve
koydurmuş olanlara; hepsine teşekkürler... Bu uyku tulumu olmasa, 1 hafta hasta
yatardım herhalde... Turp gibiyim; helal sana uyku tulumu... Benden sonra
geleceklere öneriler: Benim gibi, “aaa Arjantin, ne kadar ilginç” diye
dikkatinizi dağıtıp oda tutarken kalorifere bakmayı unutmayın. Dünya hali...
Her tür insan var... Ve elbette, çantanızda uyku tulumu taşıyın...
Evsizlerinden
Üşüyordu Bugün Buenos Aires
Dışarı
çıktım. Evsizlerinden üşüyordu bugün Buenos Aires. ‘10 Derece’ yazıyordu banka
tabelalarında; ama bankalar hep yalan söylemiyor mu zaten... 10 Derece,
bankanın içindeki sıcaklık olabilir; ama dışarıdaki değildi kesinlikle... Don
havasıydı bu; eksilerdeydi. Titredik Buenos Aires’le birlikte. Kiminin yatağı
vardı evsizlerin, kiminin yok. Kimisi, tek yatıyordu evsizlerin; kimi, gruplar
halinde. Gece, kalorifersiz odada tir tir titremiş olan ben, utandım onları
görünce. Onlar gibi yaşamamalı elbette; ama bak, bunlar oluyor ve sen ne
yapıyorsun Buenos Aires? Gizli yerlerde de değil onlar; Mayıs Meydanı’ndalardı;
kimisiyse, az ileride, köşede. Seul’de, Tokyo’da, metro duraklarında
ısınırlardı onlar; çok mu gördün metroları onlara? Zaten, her yerin, güvenlik,
senin, Buenos Aires. Tüm lokantaların tutmuşsun kapılarını, Buenos Aires.
Dünyada gördüğüm en çok lokantalı kentsin Buenos Aires; yine de, bu kadar aç
insan da sende.
Öğlen
yemeğini yediğimiz pizzacıyı anımsadın mı? Hani ucuz pizzacı. Adı, Ugi’s Pizza
idi (http://www.buenosaires-argentina.com/restaurants/Ugis.html).
20 Peso’ya, kocaman bir pizza veriyordu. Her yerde de şubeleri vardı. Hah, işte,
bir tek o pizzacında güvenlik görmedim Buenos Aires. Belki de, fazladan maaş
ödememek için. Sonra, biz orada otururken ne olmuştu? 20’li yaşlarda bir genç
gelmişti (belki de 40’li yaşlarda; kim çıkarabilir yaşını açların, küçülmüş
yüzlerinden onların?); önce, çöplere bakmıştı anımsadın mı? Her insanın bir
onuru var; ama onur, karın doyurmuyor Buenos Aires; sen iyi bilirsin bunu.
Sonra çöpte pizza bulamayıp insanlara tek tek sormamış mıydı? Hepsi de “yok”
demişti; belki de doğru; çünkü yoksulların lokantası burası, parası en az
olanların mekanı. Tam pizzaya para yetiremeyip yarıma, hatta çeyreğe talim
edenlerin pizzacısı... Kimse, pizza almayınca ona; masalara bakmıştı ve kilo
almak istemeyen han’fendilerin bıraktığı artık pizza hamurlarını görmüştü. Karnını
doyurmuştu onlarla bir güzel. Yerken, kaç gün aç kaldığı anlaşılıyordu açıkça.
Sen ne biçim, ne alçak bir kentsin Buenos Aires! Senin toplumsal yapını çözdüm
ben orada, senin hiyerarşini: Ucuz pizzadan daha fazlasını yiyebilenler, ucuz
pizza yiyenler, gücü yarım pizzaya yetenler, çeyrek pizzaya yetenler ve
artıklardan beslenenler. Sen herhangi bir kentsin gözümde artık, bunları
görünce, Buenos Aires. O kocaman Avrupa yapıları neye yaradı? O yapılar,
insanları doyurmak için değilse, bu dondurucu soğukta ısıtmak için değilse, ne
için? Halkı sömürmek için mi? Batsın yapıların da, saltanatın da Buenos Aires! Sonra
da, “ülkeyi sosyalistler yönetiyor” diyorlar ya; kardan adamlar bile gülüyor
buna...
100 x İstiklal = Buenos Aires
Sokakları
turluyorum. Otelin köşesinde, Anahit Pastanesi, Ermeni; Mayıs Caddesi’nde,
Avadis Kitapçısı var, Ermeni. İstiklal gibi burası, o açıdan da. Motorlu
araçlara kapalı birçok sokak olduğunu görüyorum. Bunların en bilineni,
İstiklal’in 5-10 katı uzunluğundaki Florida Caddesi. Bolca galeri (‘pasaj’
anlamında) var burada ve bolca lokanta. Sen Lokanta Krallığı’nın başkenti misin
Buenos Aires? Sokaklarda satış yapmaya çalışan öğrencilerinden, sokak
şarkıcısından, omuzlarına malını koçan koçan sıralamış sarımsakçı gençten
üşüyordun Buenos Aires; ben de onlarla üşüyordum. Eskiden tramvay varmış
Florida’da; kalkmış sonra, yayalara açmak için sokağı, tümüyle... İstiklal’de
6-7 Eylül’ün olduğu günlere yakın, Peroncular indirmiş camını çerçevesini
zenginlerin Florida’da. Ama bu, Mayıs Meydanı’nda gösteri yapmakta olan
Peroncular’a uçakların bomba yağdırmasına tepki... 364 kişi öldürüldüğüne göre
Meydan’da; bu tepki, az bile... Florida’ya yakın yaşarmış Borges ve karşı çıkarmış
caddenin yenilenmesine. Çünkü kör gözüyle zorlarmış onu yeni basamaklar, yeni
kaldırımlar, yeni çiçekler, yeni çöpler... Zaten kimi köşelerde, plaketlere,
caddeyle ve çevresiyle ilgili alıntılar kazındığını gördüm Borges’ten... Yaşlı
yapıları Florida’nın, Art Dekolu sıklıkla...
Pembe Köşklü
Meydan
Sonra
vurdum kendimi yeniden Mayıs Meydanı’na... Arjantin’i bağımsızlığa götüren 25
Mayıs 1810 Devrimi’nin gerçekleştiği meydan burası. Bir tarafta İstihbarat
Yapısı, Pembe Köşk (Casa Rosado; burada kalıyor devlet başkanı), Hacienda
Sarayı (Ekonomi Bakanlığı); bir tarafta, Arjantin Bankası, Metropolit
Katedrali; bir tarafta, eski devlet başkanının adını taşıyan Roque Sáenz Peña
Caddesi, Buenos Aires Valiliği, Mayıs Caddesi, Buenos Aires Cabildo (eski belediye,
yeni müze) ve güney köşe; ve bir tarafta, Mali İdare ve Bankalar Caddesi.
Ortadaki
heykel, Mayıs Piramidi (Pirámide de Mayo). Senin en eski anıtın bu, Buenos
Aires. 1811’de, anmak için dikilmiş, 25 Mayıs Devrimi’ni. Bir futbol
takımındaki oyuncuların boylarının toplamı kadar yüksek. İnsanların senin,
Buenos Aires, anımsarsın, burada içerlerdi Bağlılık Andı’nı... Mayıs
Anneleri’nin kurucusunun külleri, burada, bu piramidin altında yatıyor şimdi. Pembe
Köşk’ün önünde ise, bağımsızlık önderi ve Arjantin bayrağının tasarımcısı
Manuel Belgrano’nun (1770-1820) atlı heykeliyle karşılaşıyoruz; Arjantin
bayrağı var elinde.
Nice
gelgitlere tanıklık etti bu meydan. 1945’te, Juan Peron’un serbest bırakılması
için gösteri yapan ve başarılı olan sendikacılara, her 17 Ekim’de anma yapan
Peronculara, uçaklarla bombalanan Peroncu göstericilere, 1977’den bu yana her
perşembe gösteri yapan Kayıp Anneleri’ne ve ordunun çaldığı kayıp bebeklerini
arayan Mayıs Anneanneleri’ne/ Babaanneleri’ne... Onların başörtüsüyle boyalı,
Meydan...
Biraz da Sen
Dinle!
Sonra,
adını bağımsızlık gününden alan 9 Temmuz Caddesi’ne (9 de Julio Avenue) düşüyor
yolumuz; sonra, Cumhuriyet Meydanı’nda (Plaza de la República) bulunan Dikilitaş’a
(Obelisco). 1936’da, senin doğumunun 4. yüzyılını, bu taşı dikerek kutlamışlar
Buenos Aires... Bu da, Ali Baba ve Kırk Haramiler’in boylarının toplamı kadar
yüksek. Arjantin bayrağının ilk dalgalandığı yer, buradaki bir kiliseymiş.
Yıkıp dikilitaş yapmışlar. Yıkmadan yapsalar olmuyor muydu... Altı, kilise;
üstü, dikilitaş olsa... Her yanında bayraklar dalgalansa... Olmamış işte... Ama AİDS Günü’nde kondoma
çevrilmiş; Kalem Günü’nde, kaleme. Almanya Günü’nde, Alman ve Arjantin
bayraklarının renklerine boyanmış...
Bu
anlattıklarımın hepsini biliyorsun zaten sen, Buenos Aires. Senin bildiklerinden
aklımda kalanları aktardım. Ne iyi bir dinleyiciymişsin; bildiklerini
anlattığımda bile dinledin. Öğrenciler, bildikleri bir konuyu anlattığımızda
sıkılıyorlar örneğin... Sağol. İnsafsız bir kentsin; ama en azından, insanları
dinlemeyi biliyorsun. Hep şairler mi dinleyecek kentleri, İstanbulları... Biraz
da sen bizi dinle...
Adını
hoş esintilerden alan kent! Kızmazsan, söyleyeyim: Daha güzeldi Brezilya’nın
kızları... Quilapayun, o şarkıyı, Curitiba için yazmalıydı... Senin, yalnızca,
merkezinde, yüzü aşkın kitapçı var. Hayran kaldım bu duruma; peki okuyan da çok
mu? Öyledir umarım. Gazetecilerinde satılan dev Güney Amerika haritasına
baktım; nereden geliyordum, neredeyim ve nereye gidecektim... Bunları görmesi
kolay, ufak tefek esnekliklerle birlikte... Hayatın ise bir haritası yok ve
böylesi, daha iyi, belki de...
Dr.
Ulaş Başar Gezgin
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas
Facebook/Yüzdefteri Yazar
Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar
Gezgin Okurları: http://www.facebook.com/groups/214939625258670/
Twitter:http://twitter.com/#!/gezginulas
E-mail: ulasbasar@gmail.com
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com
Kendi
Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm
Yapıtları):
No comments:
Post a Comment