Thursday, June 7, 2012

Buenos Aires’le Sohbet


Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (9)

Buenos Aires’le Sohbet

Dr. Ulaş Başar Gezgin, 7 Haziran 2012, Buenos Aires

Güncenin 8. bölümünün sonuna geldiğimde, oda, fazlasıyla soğuktu zaten. Kalorifer, tüm çabalarıma karşın, çalışmadı. Yine de, üstüme battaniyeleri çekip yattım. 1 saat sonra, titreyerek uyandım. Donuyordum. Ayaklarımdaki, ellerimdeki hissi kaybediyordum (abartmış olabilirim; ama durumun, olağan bir durum olmadığı ortadaydı). Birkaç kat daha giyindim ve üstüme toplam 4 battaniye çektim. Ama kâr etmedi.

Buenos Aires’ten İlk Kazık

Sonunda, kalorifer sorunu için görevliyle görüşmek üzere aşağı indim. Beni iplemedi. “Bana ne” falan dedi. Çıktım yukarı, uyuyamıyorum. Çok soğuk. O an, aklıma, lise yılları geldi. O yıllarda, dağlarda, yaylalarda kamp kurup uyku tulumunda yatmaz mıydık... (Yeri gelmişken, o yılların izcilerine selam!) Bavulda uyku tulumu vardı, her olasılığa karşı. Girdim içine, çektim dört battaniyeyi de üstüme. Kısa sürede bir ısındım, bir ısındım ki; sanki şöminenin yanındayım. Uyku tulumunda hareket ettikçe ısı yayılıyor bilindiği gibi. Ama bu tulum olmasa ne olacaktı... Bu otel, insanî değerlerden yoksun. Sonra, jeton düştü. Bu odanın numarası, 13’tü. Herhalde, kimse, burada kalmak istemiyordu. Bunun için bozuk kaloriferi ve bozuk televizyonu buraya koymuşlardı. Onun için, sallamıyordu herhalde beni.

Sabah kalktım; yine sordum kaloriferi, yine sallamadı beni. Ben de çantaları toplayıp bastım gittim. Neyse ki tek gecelik ödeme yapmıştım. Köşede bir otel görmüştüm daha önce. Ona daldım; aşağı-yukarı aynı rakam (gerçi, yabancı tarifesi uyguluyor olabilir). Odada, çalışan bir kalorifer var. İnternet yokmuş. Ama az önce baktım; komşu dükkandan bağlanabiliyorum. İşte bu otelden yazıyorum şimdi. Bence insanlık tarihinin en büyük buluşlarından biri, uyku tulumu. Bunu keşfedenlere, bunu bana lise yıllarında kullandıranlara, çantama bunu koymuş ve koydurmuş olanlara; hepsine teşekkürler... Bu uyku tulumu olmasa, 1 hafta hasta yatardım herhalde... Turp gibiyim; helal sana uyku tulumu... Benden sonra geleceklere öneriler: Benim gibi, “aaa Arjantin, ne kadar ilginç” diye dikkatinizi dağıtıp oda tutarken kalorifere bakmayı unutmayın. Dünya hali... Her tür insan var... Ve elbette, çantanızda uyku tulumu taşıyın...


Evsizlerinden Üşüyordu Bugün Buenos Aires

Dışarı çıktım. Evsizlerinden üşüyordu bugün Buenos Aires. ‘10 Derece’ yazıyordu banka tabelalarında; ama bankalar hep yalan söylemiyor mu zaten... 10 Derece, bankanın içindeki sıcaklık olabilir; ama dışarıdaki değildi kesinlikle... Don havasıydı bu; eksilerdeydi. Titredik Buenos Aires’le birlikte. Kiminin yatağı vardı evsizlerin, kiminin yok. Kimisi, tek yatıyordu evsizlerin; kimi, gruplar halinde. Gece, kalorifersiz odada tir tir titremiş olan ben, utandım onları görünce. Onlar gibi yaşamamalı elbette; ama bak, bunlar oluyor ve sen ne yapıyorsun Buenos Aires? Gizli yerlerde de değil onlar; Mayıs Meydanı’ndalardı; kimisiyse, az ileride, köşede. Seul’de, Tokyo’da, metro duraklarında ısınırlardı onlar; çok mu gördün metroları onlara? Zaten, her yerin, güvenlik, senin, Buenos Aires. Tüm lokantaların tutmuşsun kapılarını, Buenos Aires. Dünyada gördüğüm en çok lokantalı kentsin Buenos Aires; yine de, bu kadar aç insan da sende.

Öğlen yemeğini yediğimiz pizzacıyı anımsadın mı? Hani ucuz pizzacı. Adı, Ugi’s Pizza idi (http://www.buenosaires-argentina.com/restaurants/Ugis.html). 20 Peso’ya, kocaman bir pizza veriyordu. Her yerde de şubeleri vardı. Hah, işte, bir tek o pizzacında güvenlik görmedim Buenos Aires. Belki de, fazladan maaş ödememek için. Sonra, biz orada otururken ne olmuştu? 20’li yaşlarda bir genç gelmişti (belki de 40’li yaşlarda; kim çıkarabilir yaşını açların, küçülmüş yüzlerinden onların?); önce, çöplere bakmıştı anımsadın mı? Her insanın bir onuru var; ama onur, karın doyurmuyor Buenos Aires; sen iyi bilirsin bunu. Sonra çöpte pizza bulamayıp insanlara tek tek sormamış mıydı? Hepsi de “yok” demişti; belki de doğru; çünkü yoksulların lokantası burası, parası en az olanların mekanı. Tam pizzaya para yetiremeyip yarıma, hatta çeyreğe talim edenlerin pizzacısı... Kimse, pizza almayınca ona; masalara bakmıştı ve kilo almak istemeyen han’fendilerin bıraktığı artık pizza hamurlarını görmüştü. Karnını doyurmuştu onlarla bir güzel. Yerken, kaç gün aç kaldığı anlaşılıyordu açıkça. Sen ne biçim, ne alçak bir kentsin Buenos Aires! Senin toplumsal yapını çözdüm ben orada, senin hiyerarşini: Ucuz pizzadan daha fazlasını yiyebilenler, ucuz pizza yiyenler, gücü yarım pizzaya yetenler, çeyrek pizzaya yetenler ve artıklardan beslenenler. Sen herhangi bir kentsin gözümde artık, bunları görünce, Buenos Aires. O kocaman Avrupa yapıları neye yaradı? O yapılar, insanları doyurmak için değilse, bu dondurucu soğukta ısıtmak için değilse, ne için? Halkı sömürmek için mi? Batsın yapıların da, saltanatın da Buenos Aires! Sonra da, “ülkeyi sosyalistler yönetiyor” diyorlar ya; kardan adamlar bile gülüyor buna...


100 x İstiklal = Buenos Aires

Sokakları turluyorum. Otelin köşesinde, Anahit Pastanesi, Ermeni; Mayıs Caddesi’nde, Avadis Kitapçısı var, Ermeni. İstiklal gibi burası, o açıdan da. Motorlu araçlara kapalı birçok sokak olduğunu görüyorum. Bunların en bilineni, İstiklal’in 5-10 katı uzunluğundaki Florida Caddesi. Bolca galeri (‘pasaj’ anlamında) var burada ve bolca lokanta. Sen Lokanta Krallığı’nın başkenti misin Buenos Aires? Sokaklarda satış yapmaya çalışan öğrencilerinden, sokak şarkıcısından, omuzlarına malını koçan koçan sıralamış sarımsakçı gençten üşüyordun Buenos Aires; ben de onlarla üşüyordum. Eskiden tramvay varmış Florida’da; kalkmış sonra, yayalara açmak için sokağı, tümüyle... İstiklal’de 6-7 Eylül’ün olduğu günlere yakın, Peroncular indirmiş camını çerçevesini zenginlerin Florida’da. Ama bu, Mayıs Meydanı’nda gösteri yapmakta olan Peroncular’a uçakların bomba yağdırmasına tepki... 364 kişi öldürüldüğüne göre Meydan’da; bu tepki, az bile... Florida’ya yakın yaşarmış Borges ve karşı çıkarmış caddenin yenilenmesine. Çünkü kör gözüyle zorlarmış onu yeni basamaklar, yeni kaldırımlar, yeni çiçekler, yeni çöpler... Zaten kimi köşelerde, plaketlere, caddeyle ve çevresiyle ilgili alıntılar kazındığını gördüm Borges’ten... Yaşlı yapıları Florida’nın, Art Dekolu sıklıkla...




Pembe Köşklü Meydan

Sonra vurdum kendimi yeniden Mayıs Meydanı’na... Arjantin’i bağımsızlığa götüren 25 Mayıs 1810 Devrimi’nin gerçekleştiği meydan burası. Bir tarafta İstihbarat Yapısı, Pembe Köşk (Casa Rosado; burada kalıyor devlet başkanı), Hacienda Sarayı (Ekonomi Bakanlığı); bir tarafta, Arjantin Bankası, Metropolit Katedrali; bir tarafta, eski devlet başkanının adını taşıyan Roque Sáenz Peña Caddesi, Buenos Aires Valiliği, Mayıs Caddesi, Buenos Aires Cabildo (eski belediye, yeni müze) ve güney köşe; ve bir tarafta, Mali İdare ve Bankalar Caddesi.

Ortadaki heykel, Mayıs Piramidi (Pirámide de Mayo). Senin en eski anıtın bu, Buenos Aires. 1811’de, anmak için dikilmiş, 25 Mayıs Devrimi’ni. Bir futbol takımındaki oyuncuların boylarının toplamı kadar yüksek. İnsanların senin, Buenos Aires, anımsarsın, burada içerlerdi Bağlılık Andı’nı... Mayıs Anneleri’nin kurucusunun külleri, burada, bu piramidin altında yatıyor şimdi. Pembe Köşk’ün önünde ise, bağımsızlık önderi ve Arjantin bayrağının tasarımcısı Manuel Belgrano’nun (1770-1820) atlı heykeliyle karşılaşıyoruz; Arjantin bayrağı var elinde.

Nice gelgitlere tanıklık etti bu meydan. 1945’te, Juan Peron’un serbest bırakılması için gösteri yapan ve başarılı olan sendikacılara, her 17 Ekim’de anma yapan Peronculara, uçaklarla bombalanan Peroncu göstericilere, 1977’den bu yana her perşembe gösteri yapan Kayıp Anneleri’ne ve ordunun çaldığı kayıp bebeklerini arayan Mayıs Anneanneleri’ne/ Babaanneleri’ne... Onların başörtüsüyle boyalı, Meydan...


Biraz da Sen Dinle!

Sonra, adını bağımsızlık gününden alan 9 Temmuz Caddesi’ne (9 de Julio Avenue) düşüyor yolumuz; sonra, Cumhuriyet Meydanı’nda (Plaza de la República) bulunan Dikilitaş’a (Obelisco). 1936’da, senin doğumunun 4. yüzyılını, bu taşı dikerek kutlamışlar Buenos Aires... Bu da, Ali Baba ve Kırk Haramiler’in boylarının toplamı kadar yüksek. Arjantin bayrağının ilk dalgalandığı yer, buradaki bir kiliseymiş. Yıkıp dikilitaş yapmışlar. Yıkmadan yapsalar olmuyor muydu... Altı, kilise; üstü, dikilitaş olsa... Her yanında bayraklar dalgalansa...  Olmamış işte... Ama AİDS Günü’nde kondoma çevrilmiş; Kalem Günü’nde, kaleme. Almanya Günü’nde, Alman ve Arjantin bayraklarının renklerine boyanmış...

Bu anlattıklarımın hepsini biliyorsun zaten sen, Buenos Aires. Senin bildiklerinden aklımda kalanları aktardım. Ne iyi bir dinleyiciymişsin; bildiklerini anlattığımda bile dinledin. Öğrenciler, bildikleri bir konuyu anlattığımızda sıkılıyorlar örneğin... Sağol. İnsafsız bir kentsin; ama en azından, insanları dinlemeyi biliyorsun. Hep şairler mi dinleyecek kentleri, İstanbulları... Biraz da sen bizi dinle...

Adını hoş esintilerden alan kent! Kızmazsan, söyleyeyim: Daha güzeldi Brezilya’nın kızları... Quilapayun, o şarkıyı, Curitiba için yazmalıydı... Senin, yalnızca, merkezinde, yüzü aşkın kitapçı var. Hayran kaldım bu duruma; peki okuyan da çok mu? Öyledir umarım. Gazetecilerinde satılan dev Güney Amerika haritasına baktım; nereden geliyordum, neredeyim ve nereye gidecektim... Bunları görmesi kolay, ufak tefek esnekliklerle birlikte... Hayatın ise bir haritası yok ve böylesi, daha iyi, belki de...



Dr. Ulaş Başar Gezgin
Latin Amerika’da Bir Gezgin: http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com/
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas  
Facebook/Yüzdefteri Yazar Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar Gezgin Okurları:  http://www.facebook.com/groups/214939625258670/ 
E-mail: ulasbasar@gmail.com  
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com 
Kendi Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm Yapıtları): 

No comments:

Post a Comment