Latin Amerika’da
Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (6)
Curitiba’da Dördüncü ve Son Gün
Dr.
Ulaş Başar Gezgin, 3 Haziran 2012, Curitiba, Brezilya
Bu
sabah, eski kent merkezinde kurulan pazar panayırını görmek
için dışarı çıktım. Otelin hemen yanındaki otobüs durağında bekliyordum.
Ortalık, korkutucu bir biçimde ıssızdı. Pazar sabahları, sokaklar, zaten birçok
ülkede ıssız olur; ama Latin Amerika ülkelerinde, gerçekten, dükkanların çoğu,
kapalı oluyor; yollarda, in cin top oynuyor. Zaten, pazar günü dışındaki
günlerde de, dükkanların çoğu, 18:00’de kapanıyor. Yemeğini merak ettiğim çarşı
lokantalarında bir türlü yemek yiyemedim bu nedenle. Garip bir yer...
Müşteri Varsa da Pazar Yoksa da Pazar
Otobüsün 15 dakikada bir geçeceği söylenmişti. Beklerken,
sarışın bir abla geldi, birşeyler söyledi. Bugün otobüsün olmadığını
bildiriyordu sanki bana; ama emin olamadım. Brezilya’da para çarpmak için çok
üçkağıt döndüğü için güvenemedim. Abla, otelime gidip oradaki görevliye durumu
anlattı. Ne İspanyolca ne İngilizce (ve elbet ne de Türkçe ya da Vietnamca)
bilen görevliye güvendiğim için, bugün otobüsün olmadığını anladım. E, tabi,
pazar günü, Latin Amerika ülkelerinde aile günü. Türkiye’de pazar günleri,
hizmet kesimi çalışanlarının en çok çalıştığı gündür, müşteri bol diye.
Brezilya sistemi, pazar günleri müşteri varmış, yokmuş, takmıyor.
Haritasız Gezgin, Neye Benzer?
Görevliden bir tarif aldım, ama tam anlayamadım. Birisi
bana musallat olmasın diye hızlı adımlarla ve sağı solu kolaçan ederek yürüdüm.
Arabalar için olan tabelaları izledim. Karşıma, ‘Passeio Público’
(Halk Parkı) adlı geniş ve güzel park çıktı (bkz. http://www.curitiba-parana.net/parques/passeio-publico.htm
). Birçok Curitibalı, pazar sabahını, burada, spor yaparak ya da yürüyerek
değerlendiriyordu. Oradan biraz ileride, dün arabadan gördüğüm Arap Anıtı’nı (Memorial
Árabe) buldum (bkz. http://www.guiaturismocuritiba.com/2011/06/memorial-arabe-de-curitiba.html
). İşte burası, Halil Cibran Meydanı. Biraz ilerisinde, üstünde ‘Müller’ yazan
bir yapı gördüm. Curitiba’daki en büyük alışveriş merkezlerinden birinin adının
‘Müller’ olduğunu anımsadım. Evet, bu, oydu. Yine yakınlarda, bir başka park
gördüm. Bu parktaki heykellerin ve kabartmaların üstünde, Curitiba’nın bağımsızlığından
söz ediliyordu. Daha sonra öğrendiğime göre, bu, Praça 19 De
Dezembro (19 Aralık Meydanı) imiş. Yankesicilere davetiye çıkarmamak için,
haritalara bakabileceğim cep telefonumu cebimden çıkaramıyorum. Yabancı
olduğumu anlamasınlar diye, kağıt harita da açamıyorum. Bu nedenle, yol bulmak,
zor oluyor. Asya’da, açıyordum cebi ya da haritayı, heryeri buluyordum. Orada,
öyle yankesici tehlikesi yoktu. Gerçi, bir kez, Google Map’in bir yanlışını
bulmuştum. Google Map’ın “şu var” dediği yerde, öyle birşey olmadığı gibi, onun
nerede olduğunu çevrede bilen kimse de yoktu. Her neyse...
Panayırda
Bolivya ve Şili Börekleri
Panayırın
eski kent merkezinde olduğunu anımsayarak, çevrede eski yapı olup olmadığına
baktım. Uzaktan bir kilisenin çan kulesi görünüyordu. O çan kulesine doğru
yürüyünce, bir meydana geldim. Burası, Praça Tiradentes (Tiradentes Meydanı)
imiş. Zaten panayır da oradan başlıyordu. Meydanın diğer tarafında, çiçekçi
pazarı vardı.
Panayırda,
ağırlıklı olarak incik boncuk ve elişi ürünleri satılıyordu. İlerisinde ise
tablo satıyordu ressamlar. ‘Feira do Largo da Ordem’ diye geçen panayır,
yalnızca pazar sabahları gerçekleştiriliyor (bkz. http://www.feiradolargo.com.br/ ); öğlene
kadar toplanmış oluyor.
Alanda
satılan birçok Brezilya yiyeceği yanında, Bolivya börekleri (empanadas
bolivianas), Şili börekleri (empanadas chileanas), Polonya ve İtalyan yemekleri
vardı. Birer Bolivya böreği ve Şili böreği aldım. (Bunların her biri, 5 Reais’ti
(2.5 Dolar), yani iki anlamda da tuzluydu.) Böylece, bu ileride gideceğim iki
ülkenin böreklerini şimdiden tatmış oldum. Yeri gelmişken, bu böreklerle ilgili
olarak biraz ayrıntı vereyim: Dışarıdan bizim talaş böreğine benziyorlar;
ancak, talaş böreğinin iç boşluğunun tersine, bunlar, yoğun bir biçimde et ve
sebzeyle dolular. Bir sosa batırılıp yeniliyorlar. Görüntü ve içerik, ülkesine
göre değişiyor. Sığır eti, domuz eti ya da tavuktan yapılan Bolivya çöreğinde,
patates, bezelye, havuç, yumurta ve zeytin olabiliyor. Şili böreğinde, bunlara
ek olarak, soğan, deniz ürünü vb. olabiliyor. Şili’nin Pasifik boyunca uzanan
bir kıyı ülkesi olduğunu; Bolivya’nınsa denizi olmadığını anımsatalım.
Alanda satılan meyve suları, tropikaldi ve Vietnam’dakilerin
aynısıydı. Hiç yabancılık çekmedim. Hatta Vietnam’da sık görülen
şekerkamışçıları da buradaydı. Bunlar, bir makineyle, şekerkamışlarını eziyor; suyunu
satıyor. Bu su, katkısız, doğal şekerli su. Ben sevmesem de, seveni çok.
Yiğit Devrimci Garibaldi
Yol üstünde, bir opera salonu büyüklüğünde olan, ancak giriş
duvarı tümüyle cam olan yapı, dikkatimi çekiyor. Burası, İtalyan Kültür
Merkezi. Bu merkez, Türkiye’deki gibi İtalyanca dersi veren, birkaç etkinlik
yapan, küçük bir ofisi olan bir yer değil. Merkez, Curitiba’da yaşayan
İtalyanların buluşma noktası. Ben gittiğim sırada, birçok Brezilya İtalyanı, geleneksel
köylü giysilerini giymişler, sahneye çıkıp danslarını sergilemek için
bekliyorlardı. Çocukların danslarını izledikten sonra çıktım. Garibaldi Meydanı,
yokuşun sonundaydı. Bilindiği (ya da bilinmediği) gibi, Giuseppe Garibaldi (1807-1882),
birleşik İtalya’nın kurucularından. Yıllar önce ilginç yaşamının ayrıntılarını
okumuştum. Yalnız İtalya’nın değil, Güney Brezilya’nın ve Uruguay’ın
bağımsızlığı için bizzat at sırtında yıllarca savaşmış olan bu efsanenin bu
meydanla anımsanması, ne hoş. Meydanın ortasında bir at başı var; ağzında da
fıskiye. At, Garibaldi’nin en yakın dostu. Garibaldi Meydanı’nı geçince, solda,
Arap Camisi var. Zaten panayır da orada bitiyor. Yol üstünde sokak müziği
yapanlar var. Dinlemesi keyif veriyor.
Kendini Çinli Diye Tanıtan Japonlar
Oradan geri dönüyorum, sağa sola bakınıyorum. Tiradentes
Meydanı’ndaki Çin-Brezilya Açık Büfe Lokantası, dikkatimi çekiyor. İçeri
dalıyorum. İçinde
ne Çin’e ne Brezilya’ya özgü yemek var. Tavuk, salata vb. var sınırsız. 8.80
Reais (4.5 Dolar). Belediye işçilerinin de orada yediğini görüyorum. Gerçekten,
bunun sırrı nedir, merak ettim. Diğer yemekleri geçtim; sınırsız tavuk budu,
nasıl 4.5 Dolar olabilir... İşin gülünç yanı, büfe değil de, tabak yemeği
yeseniz, kat kat daha pahalıya geliyor. Bu açık büfe kültürü, çok yaygın,
Brezilya’da. Oradan, gezi rehberlerinin öve öve bitiremediği 24 saat açık
sokağa (Rua 24 Horas) yürüyorum. Bu, çiçek pasajı gibi kapalı bir ortam; ama
içeride, insanı çeken hiçbirşey yok. Hayal kırıklığı içinde Tiradentes Meydanı’na
geri yürüyorum.
Yol
üstünde, bir başka Çin-Brezilya Açık Büfe Lokantası dikkatimi çekiyor. Merak
ediyorum, içeri dalıyorum. Asyalı bir abla, yemekleri gösteriyor. Asya yemeği
adına bir tek minik suşiler var; ama Brezilya yemekleri idare eder. Burası da,
10.80 Reais’e sınırsız yemek (5.5 Dolar) veriyor. Onun dışında, burada değil
dışarıda yenecekse, açık büfenin 100 gramı, 2.2 Reais (1-1.5 Dolar).
Oturuyorum. Ablanın 5-7 yaşlarında iki oğlu var. Oyun oynuyorlar, ufak tefek
yazı yazıyorlar, annelerine hesap kitap işlerinde yardımcı oluyorlar. Kendimi
Asya’da hissettirdiler bana. Portekizce konuşan Asyalı teyzeye Çinli mi Japon
mu olduğunu soramadım; ama bana kalırsa Çinli değil Japon’du. Çocukların soğuk
tavrı da buna bağlanabilir. Sanırım bu Japon lokantasını Çin lokantası olarak
tanıtma mantığı, böylece daha çok müşteri çekme düşüncesinden ileri geliyor.
Benzer bir durumu az sonra anlatacağım lokantada da gördüm. Yemekte ne vardı?
Sınırsız biftek, çeşit çeşit tarif edemeyeceğim et, sebze yemekleri, mini-suşi,
bol bol salata çeşidi, meyve salatası, jel ve ne olduğunu çıkaramadım bir
tatlı. İnsanın burada bir Asyalı görüp Brezilyalı olup olmadığını anlaması,
konuşulmadıkça, olanaksız; çünkü ülkede çok sayıda çekik gözlü Brezilya
vatandaşı var. Tam çıkarken, Arap görüntülü biri, bana birşey sordu ama
anlamadım. Belki de, boynumdaki Filistin atkısına benzeyen Kamboçya atkısı
nedeniyle, Filistinli sandı beni. Bu lokantanın olduğu caddede, Parana Halk
Kütüphanesi’ni (Biblioteca Pública Do Paraná) gördüm. (Parana, Curitiba’nın
başkentliğini yaptığı eyaletin adı.) Açık olsaydı, mutlaka içeri girecektim.
BR 104: Brezilya Mutfağı’na Giriş-4
Oradan
Müller Alışveriş Merkezi’ne döndüm (bkz. http://www.shoppingmueller.com.br/
). Benden sonra gelecekler için söyleyeyim: Buranın bodrum katında ve en üst
katında (sinema katı), ücretsiz bağlantı var. Müller’de iki büyük kitapçı var.
İkinci kat, çeşit çeşit lokantanın olduğu yemek salonu (food court). Burada,
McDonalds, Burger King ve Subway gibi ‘öheyt’ getirici lokantalar yanında (bir
de bunlar, Amerikan lokantası olduklarını ve evrensel tatlara falan karşılık
gelmediklerini bir türlü kabule yanaşmazlar; hatta kendilerine o aşağılık ‘lokanta’
sözcüğünü bile yakıştıramazlar), açık büfe İtalyan lokantaları, dikkat çekici.
Buralarda, herhangi bir İtalyan lokantasında görülebileceği gibi, pizza ve
hamur çeşitleri, peynir, zeytin çeşitleri, dana eti başta olmak üzere et
çeşitleri vb. var. Elbette, herşey, zeytinyağlı. Salonda bir Çin lokantası, bir
de Japon lokantası var. Ancak, ikisi de, aynı yemekleri satıyor. ‘Çin lokantası’
denen lokantada Çin yemeği yoktu. Suşi, bir Çin yemeği değildir örneğin. Sonuç
olarak, bana, bu, bir pazarlama numarası gibi geldi. Pazar günleri, aile günü
ve henüz aile kurmamışlar için, sevgililer günü olduğundan, sinema katı,
kalabalıktı. Sinema katında, küçük su, 3.5 Reais’ti (1.5-2 Dolar). İnsan, bu
ülkede, 3 küçük suya sınırsız tavuk yiyor. Tam da Taranta Babu’luk bir durum...
Yemek yediğim yerde, aynı su, 1.80’di.
Öteki Brezilya “Merhaba!”
Diyor
Yol
üstünde 4 evsiz, 1 dilenci, 5 çöp insanı gördüm. ‘Çöp insanı’ndan kastım,
çöpten ekmek bulmaya çalışanlar. Bunlar, çöpte ekmek ararken, birisi onları
gördüğünde, çöpü didiklemeyi bırakıyorlardı. Herhalde utanıyorlardı. Her
insanın onuru var. Evsizler, kapalı olan bir dükkanın geniş dış girişinde
yatıyorlardı. Dilenci genç kız, beni Brezilyalı sandı; yanımdan geçip birşeyler
söyledi, anlamadım. Bir daha karşılaştık, küfür etti sanırım, ama aslında onu
da anlamadım. Yav arkadaş, bu ülkede kimse, “yabancı olduğu için konuşamıyor”
diye düşünmeyecek mi birgün, “hayvanın teki olduğu için konuşmuyor, bizi kaale
bile almıyor” diye düşünüyorlar. Ya da ben öyle düşündüklerini düşünüyorum. Bu
dilenci muhabbeti, bana 2002’de Rotterdam’da karşılaştığım bir genci anımsattı.
Portekizli olan bu genç, beni Portekizli sanıp Portekizce olarak para
istemişti.
Eve
döndüm. Erol Anar abiyle görüştük, çay içip vedalaştık. Yakında Brezilya’nın ve
daha sonra Latin Amerika’nın sayılı yazarlarından olacak, buna eminim. Latin
dünyasında, bir Çerkes/Türk fırtınası estirecek...
Şimdilik
Hoşçakal Brezilya!
İki
saat sonra, Buenos Aires otobüsünde bulacağım kendimi; karanlıkta dışarı çıkmak
dolayısıyla, beklenmedik bir olay olmadığı sürece. Gitmeden, Brezilya’yla
ilgili son notlarımı sıralayıp Brezilya sayfasını şimdilik kapatıyorum. “Şimdilik”
diyorum; çünkü B Planı’na göre, Arjantin’den sonra Şili’ye geçip Güney Amerika’yı
Pasifik kıyısı boyunca aşıp Orta Amerika’ya varacak; oradan, Brezilya’nın
kuzeyine, Amazonlara uğrayacağım. Büyük yazar ve komünist Jorge Amado’nun
memleketi Salvador da Bahia’yı ziyaret edecek; Rio de Janeiro’ya konuk
olacağım. Bu yolculuk kaç ay sürer, bilemem.
İşte
Brezilya’ya ilişkin –şimdilik- son notlarım:
-
Brezilya’da, her köşe başında, piyangocu/lotocu vb. olduğunu ve insanların uzun
kuyruklar oluşturduğunu gördüm. Türkiye’dekinden farklı değil demek ki, bu
sınıf atlama umudu... Sınıf atlamak için tüm kanallar kapatılınca; piyango, “fakirin
ekmeği” oluyor.
-
Kırmızı ışık yandığında, lobutlarla ya da toplarla gösteri yapanların ve
palyaçoların çokluğu, dikkatimi çekti.
-
Yolda yürürken sigara içen iki kişiyle onların yanından geçen ve onları
tanımayan adamın sözleri, İstanbul’u aratmadı:
- (İçtiği sigarayı göstererek)
Birader, sigaran var mı?
- Yok, ben tek alıyorum.
Marco Polo’dan
Son Kez
Son
olarak, benden sonra gelecekler için, kaldığım otelin bilgilerini geçiyorum:
Hotel Marcopolo (bu günceye böyle otel adı, tam uydu:)), Av. Pres. Affonso
Camargo, 549. Jardim Botanico, CEP80060090 Curitiba-Parana. Tel 41 3019-5555.
Bu otel, otobüs terminalinin tam karşısında. 2 katlı küçük bir tarihsel yapı. Türkiye’de
de yaptıkları gibi, eski bir evin odalarını otel olarak açmışlar. Tek
geliyorsanız, burası, çok iyi. İki kişi için daha büyük odalar var sanırım, ama
bunlara bakmadım. Görevliler, yardımsever. Otel, güvenli. Benim kaldığım oda,
49 Reais’ti (25 Dolar). Brezilya’nın aşırı pahalı bir ülke olduğu
düşünüldüğünde, 25 Dolar, hesaplı. Terminalin karşısı olduğu için de, buraya
gelmek ve buradan gitmek, kolay.
Bu
gece ilk kez televizyon izleyecektim, Brezilya kanallarını izlemiş olmak için.
Ben zaten televizyon izlemeyen biriyim; ama gittiğim her ülkede, o kültürü
anlamak için televizyonu bir ayna gibi kullanırım. Ancak, zaman darlığından,
izleme olanağım olmadı. Arjantin’de izlenebiliyordur herhalde Brezilya
kanalları. Zaten, Türkiye’deki diziler de, Brezilya dizilerinden farklı
değil...
Evet,
Buenos Aires’e geçme zamanı. Zaman, hızla akıyor. Daha dün gibi geliyor Asya’ya
ayak bastığım o gün (10 Mayıs 2003) ve üstünden aylar geçmiş gibi geliyor Latin
Amerika’ya ayak bastığım günün (30 Mayıs 2012). Bekle bizi Buenos Aires...
Dr.
Ulaş Başar Gezgin
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas
Facebook/Yüzdefteri Yazar
Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar
Gezgin Okurları: http://www.facebook.com/groups/214939625258670/
Twitter:http://twitter.com/#!/gezginulas
E-mail: ulasbasar@gmail.com
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com
Kendi
Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm
Yapıtları):
No comments:
Post a Comment