Latin Amerika’da
Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (11)
Ben Buenos
Aires!
Dr.
Ulaş Başar Gezgin, 8 Haziran 2012, Buenos Aires
Ben Buenos Aires! Bugün hem sevinçten havaya uçan hem de
utançtan yerin dibine giren bir kentim. Neler görmüştün sen, bugün;
anımsayalım:
Eylemdeki Buenos Aires
Öğlen yemeği yerken, lokantadaki diğer insanların televizyona
kilitlenircesine bakması, dikkatini çekmişti. Önce, “maçtır” ya da “uyduruk bir
video kliptir” diyerek aldırmamıştın. Sonra, kafanı çevirince, meydanlarımı
görmüştün ekranda. Alanlara doluyordu insanlarım; işçisi, garsonu, doktoru,
hemşiresi, işsizi, sosyalisti, solcusu... Meydanlarımdan benim, birleşip, 9
Temmuz Caddesi’ne ulaşıyorlardı. O cadde ki, Arjantin’in bağımsız olduğu günden
alır adını. Zaten, lokantadan, onları görmesen de; inletiyordu sokakları, tamtamları.
Garsonun, merakla, dışarıya doğru bakışı da; çocuklarımın çok yakında olduğunu
kanıtlıyordu.
Çıktın, bir baktın ki toplanıyorlar yavaş yavaş. Kimler
var? Kimler var? Che pankartı taşıyan mahalle örgütleri... Sendikalar... Emekçi
partileri... Mao bayrağı taşıyan bir genç... Arjantin tarihinde unutulmaz bir
yeri olan 29 Mayıs 1969 Cordoba ayaklanmasını anan bir pankartla yürüyen
üniversite öğrencileri... O gün, askeri diktatörlüğe direnişin tarihiydi. Çocuk,
Ergen ve Aile Derneği... Sağlık çalışanları... Onların arasında, kendini,
İstanbul’da gibi hissetmedin mi? Doğru söyle! Biz, kentler, işte böyle, çok
benzeriz birbirimize.
Torpiller ve Davullar Arasında
Kortej, yavaş yavaş oluşuyordu Mayıs Caddesi’nde. Pankartların
sopalarının bambu olması dikkatini çekti. Yerli işiydi demek. Yerliler de vardı
zaten alanda; Arjantin’de azınlık olsalar da. Kimilerinin sopaları ise,
süpermarketlerden alınan kırmızı demir süpürge sopaları türündendi; bu, az da
olsa güldürdü seni. Bir o yana bir bu yana gittin. Bol bol resim çektin. “Açlık,
suçtur” pankartı taşıyan çocuğu gördün. Varoşlardan gelen yoksulları gördün
alanda. Kola satıcılarını gördün, sandviç satıcılarını. Öyle zayıflardı ki, “sattıklarını
hiç yememiş olmalılar” diye geçirdin içinden.
Başarılı bulmadın alan düzenlemesini... Kamyonun
arkasında, kitleye, devrim türküleri söyleyen bacının yanında, müzik çalan
yoktu; neden? Bir tane müzisyen yok muydu Arjantin’de, eyleme destek veren... Ses
bombası kadar çok gürültü yapan torpilleri patlatıp durdu saatlerce o gençler;
neden? Derin devletin adamları mıydı onlar? Kim ister barut kokusunu meydanda?
Emekçiler ister mi... Gelenek olduğunu öğrendin bunun, buradaki eylemlerde... “Bizi
iç savaşa mı hazırlıyorlar bu kulak zarı delebilecek gürültülerle” dedin
içinden, “insanın alana çıkmayası geliyor”. Sonra, o kitleyi umursamayıp önden
giden liman işçileri sendikasının ne derdi vardı? Meydanda yer kapmak mıydı
amaç? Hani “ya hep beraber ya da hiç birimiz”di? Niye bu kadar çok davul vardı
ve birlikte çalmayı bilmiyorlardı? Bir yandan aşırı barutlu torpiller; bir
yandan ritimsiz, hesapsız davullar... Hangi sıradan vatandaş, bu kakafoniye
katılmak isteyecek?! Maçlarda bile tezahürat olur. Nerede davulla uyumlu
tezahürat, ritme uyan slogan?
Tango Başkenti İstanbul
Seni tangocu dayıyla tanıştırdım sonra. Sen, rastgele
olduğunu sandın bu tanışmanın. Oysa, hiçbirşey rastgele değil ki hayatta... 70
yaşlarında olan Ramirez Dayı, tango dansçısı ve mücevher tasarımcısı olduğunu söyledi
sana. İstanbul’dan olduğunu öğrendiğinde ne dedi?
- İstanbul’a henüz gidemedim. Çok merak ediyorum.
İstanbul’da, düğünlerde tango çalındığını duydum: La Cumparsita (http://www.youtube.com/watch?v=eHNz3vEnhUM
ve http://en.wikipedia.org/wiki/La_cumparsita
). Avrupa’nın çeşitli kentlerinde bulundum. Avrupa’da en iyi tangonun İstanbul’da
olduğunu söylüyor arkadaşlarım. Ayrıca, “İstanbul’un kızları çok güzel”
diyorlar.
- İstanbul’da da Arjantin’in kızları için “çok güzel”
diyorlar.
- İyi o zaman, değişelim.:) Burada bir arkadaşım var
Türkiye’den; ama o, Kürt. Burada, Türkler, az sayıda; ama Arjantin’de, Türkiye
ve çevresinden gelen herkese ‘Turco’ diyoruz alışkanlıkla. Ermeniler, Araplar,
Rumlar, hepsi, ‘Turco’.
- Çok Ermeni yaşıyor herhalde burada. Neredeler, ne
yapıyorlar?
- Buranın Ermenileri, çok zengin. ‘Zengin muhiti’ olan
Palermo’da yaşıyorlar. Orada, ‘Ermeni Caddesi’ diye bir cadde de var.
Kuyumcular sokağı olarak geçen Libertad Sokağı’ndaki kuyumcuların yarısı,
Ermeni; yarısı, Yahudi’dir. Yani temel zenginlik kaynakları, değerli taşlar.
Türkiye ve çevresinden gelen Ermeniler, Arjantin’de saygıyla anılır. Ancak,
Ermenistan’dan gelen Ermeniler, değişik insanlar. Sert tavırları var; kibar değiller.
- Bu meydanda kimler var?
- En güçlü partiler, Troçkistler. Şuradaki pankartlar,
Troçkistler’in. Ama onlar da, genel olarak Arjantin solu da çok bölündü. O
nedenle güçsüzler. Arjantin Komünist Partisi’nden, 1960’larda, Çin-Sovyet farkı
nedeniyle ayrılan Maoistler var. Onların partisi, Arjantin Devrimci Komünist
Partisi. ‘Bugün’ (Hoy) diye bir gazete çıkartıyorlar. Onlar da birkaç kez
bölündü. Arjantin Komünist Partisi ise, alanda yok; parti, devletle birlikte
çalışıyor artık. Devlet, kendisi olduğuna göre; kendi kendini protesto edecek
hali yok.
Buenos Aires’ten Öğüt
İşte Mayıs Meydanı’ndasınız. Platform kurulmuş. Öfkeli
konuşmalar başlıyor işte yine. “Bunun hesabını soracağız”, “İşçiye kimsenin
gücü yetmez” gibi slogansı sözler patlıyor hoparlörlerde. Ama şimdi say, kaç
kişiler? 10 bin ya var ya yoklar. Nasıl hesap soracaklar, ne kadar güçleri
var... Biliyor musun, 1976-1983 arasında, Arjantin’de askeri diktatörlük, 30
bin yurtseveri gözaltında kaybetti/katletti. Çoğunu, işkence ettikten sonra,
uçaktan okyanusa attı ya da gömdü. Onlar yaşıyor olsaydı, burada 40 bin, 100
bin, belki 400 bin kişi olacaktı... “Olacaktı”, “olmayacaktı”; ama gerçek şu
ki, 10 bin kişi var burada. Duydum ki, İstanbul’da, yalnızca sendikalar
alanlara çıksa, sayı, daha fazla olurmuş. “Latin Amerika, dünya solu için yeni
umut” diyen iyimserler, Buenos Aires’ten öğüt size: “Latin Amerika, eski Latin
Amerika değil. Bir umut arıyorsanız, kendi ülkenizden başlayın!”
Buenos Aires’te Frigya
Meydanda ve caddede hiç polis olmaması dikkatini çekiyor
senin. İstanbul’da durum farklıymış; öyle duydum. Bak, meydandaki pembe yapı,
biliyorsun, devlet başkanının çalışma ofisi olan Pembe Köşk. Göstericilerin
konuşmaları, köşkten rahatlıkla duyuluyor. Zaten, köşkün 100 metre önünde
yapıyorlar gösteriyi; ama ortada yine polis yok. Köşkün yanında bekleyen
polisler de az sayıda. “Ne demokratik ülke” diyesin geliyor birden; ama sonra, 30
bin kaybı anımsıyorsun. “30 bin kişiyi kaybettikten/katlettikten sonra, böyle
demokrasi neye yarar” diye geçiyor içinden. Haklısın.
İşte 10 bin. 3 milyon çocuğum var oysa benim; varoşları
da katarsan, 13 milyon. Ben, Buenos Aires. Bugün hem sevinçten havaya uçan hem
de utançtan yerin dibine giren bir kentim.
Meydana daha keskin gözlerle bak şimdi. Piramidin
üstündeki heykelin yüzü, Fransız Devrimi’nden bir yüz; ve beresi, ‘Frig beresi’
diye geçer; çünkü bu bere, Friglerin tasarımı. Yani Meydan’ın orta yerinde,
Batı Anadolu’dan bir öğe var. Sevin buna; oralardan gelen biri olarak. Ama üzül
başka birçok şeye, birçok şeye: Hiç aklın alıyor mu, bu meydanda, bombaladılar
uçaklarla, Juan Peron’u destekleyenleri. 16 Haziran 1955’te, çocuklarım,
demokrasiye, 364 şehit verdi.
Kayıp Annelerinin Kayıp Kentiyim Şimdi
Kayıp anneleri ağlattı, beni, sonra. 1977’de göründü ilk
kez, Azucena Anne ve arkadaşları. Pembe Köşk’ün önünde, oğlunu ve gelinini
sordu devlete. Onu, bir süre sonra, bir toplama kampına koydular; öğrensin
diye, “devlet baba, sever de döver de” ya da “devlet baba, yaşatır da öldürür
de”... Onu da, kurucu annelerden diğer ikisini de kaybettiler kamplarda; gömdü,
devlet, onları gizlice.
Yıllar yıllar sonra, 9 bin olarak açıkladı devlet,
kayıpları. Annelerse, 30 bin rakamına ulaştı; ve eklediler, hapishanelerde
doğan 500 bebeği de buna. O bebekler ki, asker ailelerine verildiler ve çoğunun
nerede olduğu belli değil şimdi. Geçen yıllarda ortaya çıktı ki, iki Fransız
hemşireyi bile öldürüp gömmüş, yüce Arjantin devleti.
1986’da ikiye bölündü Mayıs Anneleri, çocuklarının
akıbetini soranlar ve çocuklarının inandıkları siyasal düzeni kurmak için
çabalayanlar olarak. Bu ikincilerin, ‘Mayıs Anneleri Derneği’ adıyla, Kongre
Meydanı’nda ofisleri var. Hani bugün gidip görmüştün. Altında, ‘Devrimci’ adlı
bir kafe-bar vardı, Che armalı... Bir üniversiteleri de var; Mayıs Anneleri
Halk Üniversitesi adıyla. Dernek anneleri, bir Küba devrimi özlemi içindeler
Arjantin’de. Öte yandan, destekliyorlar Arjantin’in devlet başkanını, orduyu
yargı önüne getirme çabaları nedeniyle. Devletin girişimleri sayesinde, kimi
işkenceciler, müebbet hapis yatıyor. Darısı, kimlerin başına?
Bir Mayıs Annesi kadar acılıyım şimdi Buenos Aires
olarak, meydanda bu kadar az insan gördüğümden... İstanbul’dan gelen güzel
haberlerle seviniyoruz burada... Tangonun Avrupa başkentinden, güzel kızlar
kentinden gelen o güzel haberlerle; ben de yeniden doğacağım, yeni bir kent
olarak. İstanbul’un kardeş kenti olarak...
Dr.
Ulaş Başar Gezgin
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas
Facebook/Yüzdefteri Yazar
Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar
Gezgin Okurları: http://www.facebook.com/groups/214939625258670/
Twitter:http://twitter.com/#!/gezginulas
E-mail: ulasbasar@gmail.com
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com
Kendi
Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm
Yapıtları):
No comments:
Post a Comment