Sunday, June 24, 2012

Santiago’da İlk Gün


Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (26)

Santiago’da İlk Gün

Dr. Ulaş Başar Gezgin, 23 Haziran 2012, Santiago, Şili

Sonunda vardık Santiago’ya. Yol, yordu; 4 otobüs değiştirmek de, otobüs beklemek de yordu. Çevreye bakınıyorum. Gezi rehberlerine göre, terminal yakınlarında bir metro durağı olmalı. 10-15 dakika aranıyorum. Bu arada, terminal, hoşuma gidiyor. Bu, sanırım, Latin Amerika’da şimdiye kadar gördüğüm en iyi terminal. İçinde, birçok lokanta var. Sanki terminal değil de; lokanta ortamının yanına bir terminal kondurmuşlar gibi. Metroyu bulamayınca, terminalin dışına çıkıp çevresinde dolanıyorum. İşte biraz ileride: Bu, Universidad de Santiago Durağı. Metroya giriyorum. Rehberde okuduğum gibi, ‘Bip Card’ denen karttan alıyorum. Bu kart, turnikelerde bipleyip bilet miktarını düşüyor. :) Kart, 1350 Peso (2.7 Dolar). 10 Dolar yükletiyorum karta. Bundan sonra, bilet kuyruğu beklemek yok. Bir basışta, öğrenciler ve yaşlılar için 190 Peso (0.38 Dolar) gidiyor. Tam için ise, kullanış saatine göre değişiyor. Trafiğin en yoğun olduğu saatlerde, pahalı oluyor (670 Peso, 1.34 Dolar); diğer saatlerde, 560 ile 610 Peso arasında değişiyor.  


Metroyu Açan Kanlı Eller

Universidad de Santiago Durağı’ndan, Kırmızı Hat (Hat 1) üstünden, Baquedano Durağı’na gidiyorum (Los Dominicos yönünde). Sağdan soldan okuduğum kadarıyla, Baquedano’da birçok otel varmış. Metro, gıcır gıcır. Buenos Aires’teki gibi, eski püskü değil. Daha sonra, metroyla ilgili bilgilere bakıyorum. Santiago metrosu, Güney Amerika’nın en uzun metrosu. 5 hat ve 108 durakla, 103 kilometreye uzanıyor. Tüm Latin Amerika’da ise, Meksiko Kenti’nden sonra ikinci. Şili’deki metrolu üç kentten biri, Santiago (diğerleri, Valparaiso ve Concepcion). Çok genç bir metro. Buenos Aires Metrosu’nun tersine, 40 yıllık bile bir geçmişi yok... Metroyu, katil general Pinochet açıyor 1975’te.


Uluslararası Af Örgütü’yle Merhaba Şili’ye

İniyorum metrodan. Sıcak bir hava karşılıyor Santiago’da beni. Bir güz sıcağı bu. Dağların soğuğundan sonra iyi ısıtıyor. Baquedano’dayım. Semt, adını, Pasifik Savaşı’nda Şili Ordusu’nun başında olan Bask kökenli başkomutan Manuel Baquedano’dan (1823-1897) alıyor. Birçok Şili kentinde, aynı adlı semtler ve sokaklar var (İquique’nin İstiklali, Baquedano). Metrodan çıktığım gibi, Uluslararası Af Örgütü adına yapılan bir imza kampanyasıyla karşılaşıyorum uzaktan. Biraz ileride ise, gökkuşağı bayraklı bir LGBT gösterisi var. Birkaç otel bakıyorum, pahalı geliyorlar. Sonunda, yine pahalı olan, ama diğerlerine göre fena olmayan bir otele dalıyorum. Çantaları odaya bırakıp eşe dosta Santiago’ya vardığımı haber veriyorum. Biraz dinleniyorum. Gerçekten yorulmuşum.


Süslüyor mu Lekeliyor mu?

İşte dışarıdayım yeniden. 1541 doğumlu kentin ağzından girip burnundan çıkmaya hazırım. Metro duraklarının adlarını inceliyorum öncelikle.  Yine bir Bask kökenli olan
Saint Alberto Hurtado Cruchaga’nın (1901-1952) adını taşıyor duraklardan biri. Cruchaga, 2005’te Papa tarafından Aziz ilan edilen bir din adamı, avukat ve yazar. O, Vatikan’ın tanıdığı ikinci Şilili aziz. Cruchaga, sol bir Hıristiyanlık’ın kurucularından biri olarak kabul ediliyor. Kitapları, İsa ile solu buluşturan cinsten. Bir diğer isim, Katalan kökenli olan Manuel Montt (1809-1880). Montt, Şili’nin iki kez devlet başkanı olmuş bir tutucu. Pedro de Valdivia (1500-1553), Santiago’nun kurucusu ve ilk valisi olan sömürgeci. Vatanlarını bu sömürgeciye karşı savunan ve neredeyse kurtaran yerlilerin adları geçmiyor metro duraklarında elbette. Bir diğer durakta, İspanya Kralı hesabına çalışmış olan Portekiz denizci Ferdinand Magellan’ın (İspanyolcası’yla Hernando de Magallanes) (1480-1521). Atlantik ile Pasifik arasındaki deniz yolunu bulan denizciyi bir de yerlilerin gözünden tanısak fena olmazdı. Şimdi onun adı, asi kıtanın en ucundaki boğazı ve Filipinler de dahil olmak üzere birçok yeri süslüyor (ya da yerliler açısından, “lekeliyor” mu demeliydik...).


Einstein, Kristof Kolomb ve Diğerleri...

Şili’nin bağımsızlık hareketinin önderi olan Bernardo O'Higgins Riquelme (1778-1842) ise, Şili’nin kurtarıcısı olarak anılıyor. Arjantin’de San Martin ve Venezuela’da Simon Bolivar ne ise, Şili’de O’Higgins o...  İrlanda kökenli olan başkomutanın yaşamı, ayrı bir yazıda anlatılıp yorumlanmalı. Metro duraklarının adlarından biri olan Chacabuco, Şili tarihi okumuşlar için, kanlı bir bölgeye karşılık geliyor. Chacabuco, Atacama Çölü’nde, katil general Pinochet tarafından toplama kampı olarak kullanılmış olan eski bir madenci kasabası. Kristof Kolomb da anılıyor metroda (şaşıran var mı?). Bir diğer metro durağı, Şili’nin liberal siyasetçisi Francisco Bilbao Barquín’in (1823-1865) adını taşıyor. Simon Bolivar da anılıyor elbette. İrlanda ve Bask kökenli Şilili gazeteci-yazar Benjamín Vicuña Mackenna da (1831-1886) yer alıyor metroda. Einstein durağı var bir de...


Santiago’nun Kalbinde...

İşte metroda iki durak ileride iniyorum ve Santiago’nun merkezindeyim. Burası, Ordu Meydanı (Plaza de Armas). İspanya’da ve Latin Amerika’da bu adı taşıyan birçok meydan var. Ad, kışlaların burada bulunmasından ileri geliyor. Meydan, şu yapıları barındırıyor: Santiago Metropolitan Katedrali (bkz. http://www.iglesiadesantiago.cl/catedral.php ), bugün Şili Ulusal Tarih Müzesi olarak kullanılmakta olan ve daha önce meclis ve mahkeme olarak kullanılmış olan Krallık Sarayı (Palacio de la Real Audiencia de Santiago, bkz. http://www.dibam.cl/historico_nacional/ ), Merkez Postane (bkz. http://www.correos.cl ) ve Santiago Belediye yapısı (bkz. http://www.municipalidaddesantiago.cl/ ).

Meydan, çok canlı (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=ts8njjmPnFs ). Gittiğim gibi, 5 sanat gösterisi izliyorum ayrı noktalarda, ayrı ayrı. İkisi, güldürü amaçlı; diğerleri, konser. Konserlerden biri, birkaç gençten oluşan bir keman grubu. Kentin çevresinde görünen karlı dağlar da, ayrı bir hava katıyor. Meydanın bir tarafında, büyük bir kameriye altında, 10-15 masada satranç oynanıyor. Birçok izleyicileri var çevrede. Dev palmiyeler süslüyor meydanı ve heykeller. Birçok tablo dizilmiş sokaklara, satılmak üzere; ve şipşak ressamlar da var elbette...


Bozuk Para Numarası

Meydanda atlı polisler dikkat çekiyor. Yerdeki at pisliklerinin sırrı çözüldü... ‘Carabineros’ olarak adlandırılan (‘polis’ olarak adlandırılmıyorlar) güvenlik güçleri, askeri polis. Yani sivil değiller. Meydanın çevresinde trafiğe kapalı birçok sokak var. Bunlardan biri olan Puente’ye dalıyorum. Burada bir pazar kurulmuş; giysi ve meyve satılıyor çoğunlukla. Muz ve armut alıyorum. Yol üstündeki Aillavilu Sokağı’nın girişinde, sokağa açılmış bir kitap tezgahı var. Ağırlıklı olarak Asya kitapları satılması (Tao vb.), dikkat çekici. Puente’nin sonunda, geniş caddeler çıkıyor karşıma ve bir de yan tarafta, bir üniversite. Bu, Universidad Internacional SEK (bkz. http://www.uisek.cl/ ). Merkez Çarşı da burada (Mercado Central, bkz. http://www.mercadocentral.cl/ ). Burası, döküntü bir yer çoğunlukla. Mendoza Pazarı’ndan daha iyi değil. Balık ve deniz ürünü ağırlıklı bir pazar. Burada, Çiçek Pasajı’nın birkaç katı kadar geniş bir alanda balık ve deniz ürünü yemekleri yapıyor lokantalar. Deniz ürününü çok severim. Vietnam’da çok yedim. Vietnam’da mutfağın doğal bir parçasıdır deniz ürünü; ucuz olduğu için ve Vietnam, bir sahil ülkesi olduğu için. Ancak, burada, deniz ürünlerini nasıl hazırladıklarını bilmediğimden (belki dokunur diye çekinerek), bunları tatmayı erteliyorum. Gerçi, zaten birkaç ürün dışında, daha önce tatmadığım bir deniz canlısı görmüyorum. Deniz kestaneleri ilginç olabilir. Lokantalardaki en pahalı ürün, yengeç püresi. Karşıdaki bir lokantada, pizza, çörek ve sosis yiyerek karnımı doyuruyorum. Meydana dönerken, biraz yüksekten, üstüme bozuk paralar atılıyor. Bir ara şaşalıyorum; ancak, bunu bir yerde okumuştum. Dikkatimi dağıtıp çantamı çarpmak olabilir amaç. Daha önce, bir turistin çantasını böyle çalmışlar. Turist, paraların cebinden düştüğünü sanıp toplamaya çalışırken, çantası uçmuş gitmiş. Cebimi yokluyorum, benden düşmediğini anlıyorum, hiç oralı olmayıp basıp gidiyorum.


Küçük Lima’da

Bu kez, meydanın yanallarına bakıyorum. Puente’nin paralelindeki Bandera Sokağı’na (‘Bayrak’ anlamına geliyor) giriyorum. Kolomb Öncesi Sanat Müzesi, bu sokakta (bkz. http://www.precolombino.cl/ ). Bandera’da bir alışveriş merkezi dikkatimi çekiyor. Bu, Galeria Comercial Bandera Centro (adres: Bandera 421). Burada, Güney Kore’nin başkenti Seul’ün İstiklal Caddesi olan İnsadong’daki Ssamji-gil’de olduğu gibi, merdivensizlik sözkonusu. Bu iki AVM’de merdiven yok. Zemin, adım adım yükselerek, en üst kata ulaştırıyor. Bu AVM’de, bir sürü Peru lokantası ve telefon dükkanı var uluslararası aramalar için. Peru berberleri ve güzellik salonları yanında, 2 Kolombiya lokantası da var. Kimileri, burayı, Peru’nun başkentine gönderme yaparak, ‘Küçük Lima’ olarak adlandırıyor. Arama merkezlerinde, Honduras, Nikaragua ve Küba gibi Kuzey Latin ülkelerinin adlarının listelenmesinden, Santiago’da bu ülkelerden gelme çok sayıda göçmen işçi olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Oradan çıkıp biraz daha dolaşıyorum. Hava, saat 18:15’te kararıyor; oysa İquique’de 19:30 gibi kararıyordu. Gündoğumunun geç olduğu, günbatımının erken olduğu ülkeleri sevemiyorum.


Sokak Fiziği

Arjantin’de ve Şili’de, sokak adlarındaki yabancı ağırlığına takılıyorum. Birçok Latin Amerika ülkesinin adına ya da kentlerinin adına yer veriyor sokaklar. Savaştıkları ülkeler bile var sokak adlarında. Santiago’da, Las Rejas Metro Durağı yakınında, Türkiye Caddesi var. Türkiye’deki sokak adlarına bakıyorum öylesine: Kemeraltı, Necatibey, Mumhane, Kumbaracı, Boğazkesen, Meclis-i Mebusan, Kemankeş, Bostanbaşı, Hayriye vb. vb. Ne kadar zevksiz adlar bunlar... Uluslararası niteliği olmaması bir yana, nedir bu keşmekeş... Bu sokaklar, İstiklal ile Boğaz arasındalar. Her semtte ayrı bir keşmekeş var... Fizikçiler, kaosu çalışmak istiyorsanız; İstanbul’daki sokak adlarını çalışın biraz; yeni kuramlar ortaya çıkarabilir sizin için sokaklar...


Ne Fazla Küçül Ne Fazla Büyü

Defterde kalan notlara bakıyorum: İquique’de, arabalar, yayalara hep yol veriyordu. Santiago’da böyle değil. İquique’de, toplam iki dilenci, bir de evsiz görmüştüm. Dilencilerden biri, gençti; eli ayağı tutuyordu. Herhalde, harç parasını bulup buluşturamayan bir üniversite öğrencisiydi (bilemiyorum). Başka bir yerde gördüğüm yaşlı dilenci ise, dilenmiyordu; ama insanlar, giysilerinden onun paraya ihtiyacı olduğunu anlayıp para veriyordu. Çok daha iyiydi İquique; ama benim hiç içinden çıkamadığım bir duruma örnek yine: Küçük yerlerde, birebir ilişkiler güçlü oluyor; insanlık bağları, sağlam oluyor. Ancak, aynı zamanda, sıkıcı yerler buralar; fazla küçükler. Büyüdüklerinde, yapılabilecek birçok etkinlik oluyor bu kentlerde; ama insancıllık da bitiyor... Santiago’da daha fazla dilenci olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı...

Bugünün şarkısı, yine İnti İllimani’den. Bu şarkıyı, Şili cuntasının 1973’te katlettiği Victor Jara için yazmışlar: http://www.youtube.com/watch?v=5C_DrAWv7uc


Yıldızların Şarkısı


Akıl yetişmiyor bana
ne sevgi ne sözcük
ellerim ki çalışır çalgı üstünde
bir sesçik uğruna.
ve yetişmiyorsa bana görüntü
ve yetişmemeli asla
yorumlamak için
Victor Jara’nın düşüncesini
o ki şarkısında şunu söylerdi:
şarkı için değil şarkım.


Nasıl ki dinlenir seslerin
ardından gelen tonlarla,
gerçekle ve sabırla
bir baskı duyumsamadan,
yanılsama için değil şarkım
diyorum tanrı önünde,
iki nokta arasında
uzaklık kısalsın diye de değil
meslek icabı değil şarkım
sesim güzel olsun diye de değil.


Duygu içindi şarkısı
şarkısı dostluk için,
süzülür gerçekler içinde,
acılar içinde,
şarkısı müzik yeteneğini
dökebilmek içindi.
şarkısı, halatları
çözülsün diye insanların,
söylenir yokluğunda da
şarkısı gitar içindi.


Senin dosdoğru yaşamın
farklı bir ülkü boyunca,
olmak için insanlar arasında,
ölüme taşınmış insanlarla.
Ve kurtulamam, özgürleşemem
kaba güçten ve baskıdan,
yüreğimi sıkıştıran,
etkiliyor herkesi şarkın bugünlerde
toprağadır çünkü şarkın,
duygusu ve aklı var.


Şarkı için değil şarkım
güzel ses için de değil,
şarkı şunun için: gitarın
duygusu ve aklı var.


İspanyolca’dan çeviren: Ulaş Başar Gezgin, 8 Temmuz 2007, Ho Çi Min Kenti, Vietnam
(‘Arriesgaré La Piel’ (1996) albümünden.
(*) Şarkının Türkçe söylenebilmesini sağlamak üzere, müziğe uygun olarak çevrilmiştir.



Dr. Ulaş Başar Gezgin
Latin Amerika’da Bir Gezgin: http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com/
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas  
Facebook/Yüzdefteri Yazar Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar Gezgin Okurları:  http://www.facebook.com/groups/214939625258670/ 
E-mail: ulasbasar@gmail.com  
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com 
Kendi Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm Yapıtları): 

No comments:

Post a Comment