Latin Amerika’da
Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (26)
Santiago’da İlk Gün
Dr.
Ulaş Başar Gezgin, 23 Haziran 2012, Santiago, Şili
Sonunda vardık Santiago’ya. Yol, yordu; 4 otobüs
değiştirmek de, otobüs beklemek de yordu. Çevreye bakınıyorum. Gezi
rehberlerine göre, terminal yakınlarında bir metro durağı olmalı. 10-15 dakika
aranıyorum. Bu arada, terminal, hoşuma gidiyor. Bu, sanırım, Latin Amerika’da
şimdiye kadar gördüğüm en iyi terminal. İçinde, birçok lokanta var. Sanki
terminal değil de; lokanta ortamının yanına bir terminal kondurmuşlar gibi. Metroyu
bulamayınca, terminalin dışına çıkıp çevresinde dolanıyorum. İşte biraz
ileride: Bu, Universidad de Santiago Durağı. Metroya giriyorum. Rehberde
okuduğum gibi, ‘Bip Card’ denen karttan alıyorum. Bu kart, turnikelerde
bipleyip bilet miktarını düşüyor. :) Kart, 1350 Peso (2.7 Dolar). 10 Dolar
yükletiyorum karta. Bundan sonra, bilet kuyruğu beklemek yok. Bir basışta,
öğrenciler ve yaşlılar için 190 Peso (0.38 Dolar) gidiyor. Tam için ise,
kullanış saatine göre değişiyor. Trafiğin en yoğun olduğu saatlerde, pahalı
oluyor (670 Peso, 1.34 Dolar); diğer saatlerde, 560 ile 610 Peso arasında
değişiyor.
Metroyu Açan Kanlı Eller
Universidad de Santiago Durağı’ndan, Kırmızı Hat (Hat 1)
üstünden, Baquedano Durağı’na gidiyorum (Los Dominicos yönünde). Sağdan soldan
okuduğum kadarıyla, Baquedano’da birçok otel varmış. Metro, gıcır gıcır. Buenos
Aires’teki gibi, eski püskü değil. Daha sonra, metroyla ilgili bilgilere bakıyorum.
Santiago metrosu, Güney Amerika’nın en uzun metrosu. 5 hat ve 108 durakla, 103
kilometreye uzanıyor. Tüm Latin Amerika’da ise, Meksiko Kenti’nden sonra
ikinci. Şili’deki metrolu üç kentten biri, Santiago (diğerleri, Valparaiso ve
Concepcion). Çok genç bir metro. Buenos Aires Metrosu’nun tersine, 40 yıllık
bile bir geçmişi yok... Metroyu, katil general Pinochet açıyor 1975’te.
Uluslararası Af Örgütü’yle Merhaba Şili’ye
İniyorum metrodan. Sıcak bir hava karşılıyor Santiago’da
beni. Bir güz sıcağı bu. Dağların soğuğundan sonra iyi ısıtıyor. Baquedano’dayım.
Semt, adını, Pasifik Savaşı’nda Şili Ordusu’nun başında olan Bask kökenli başkomutan
Manuel Baquedano’dan (1823-1897) alıyor. Birçok Şili kentinde, aynı adlı
semtler ve sokaklar var (İquique’nin İstiklali, Baquedano). Metrodan çıktığım
gibi, Uluslararası Af Örgütü adına yapılan bir imza kampanyasıyla
karşılaşıyorum uzaktan. Biraz ileride ise, gökkuşağı bayraklı bir LGBT gösterisi
var. Birkaç otel bakıyorum, pahalı geliyorlar. Sonunda, yine pahalı olan, ama
diğerlerine göre fena olmayan bir otele dalıyorum. Çantaları odaya bırakıp eşe
dosta Santiago’ya vardığımı haber veriyorum. Biraz dinleniyorum. Gerçekten
yorulmuşum.
Süslüyor mu Lekeliyor mu?
İşte dışarıdayım yeniden. 1541 doğumlu kentin ağzından
girip burnundan çıkmaya hazırım. Metro duraklarının adlarını inceliyorum
öncelikle. Yine bir Bask kökenli olan
Saint Alberto Hurtado Cruchaga’nın (1901-1952) adını
taşıyor duraklardan biri. Cruchaga, 2005’te Papa tarafından Aziz ilan edilen
bir din adamı, avukat ve yazar. O, Vatikan’ın tanıdığı ikinci Şilili aziz. Cruchaga,
sol bir Hıristiyanlık’ın kurucularından biri olarak kabul ediliyor. Kitapları,
İsa ile solu buluşturan cinsten. Bir diğer isim, Katalan kökenli olan Manuel
Montt (1809-1880). Montt, Şili’nin iki kez devlet başkanı olmuş bir tutucu. Pedro
de Valdivia (1500-1553), Santiago’nun kurucusu ve ilk valisi olan sömürgeci. Vatanlarını
bu sömürgeciye karşı savunan ve neredeyse kurtaran yerlilerin adları geçmiyor
metro duraklarında elbette. Bir diğer durakta, İspanya Kralı hesabına çalışmış
olan Portekiz denizci Ferdinand Magellan’ın (İspanyolcası’yla Hernando de
Magallanes) (1480-1521). Atlantik ile Pasifik arasındaki deniz yolunu bulan
denizciyi bir de yerlilerin gözünden tanısak fena olmazdı. Şimdi onun adı, asi
kıtanın en ucundaki boğazı ve Filipinler de dahil olmak üzere birçok yeri
süslüyor (ya da yerliler açısından, “lekeliyor” mu demeliydik...).
Einstein, Kristof Kolomb ve Diğerleri...
Şili’nin bağımsızlık hareketinin önderi olan Bernardo
O'Higgins Riquelme (1778-1842) ise, Şili’nin kurtarıcısı olarak anılıyor.
Arjantin’de San Martin ve Venezuela’da Simon Bolivar ne ise, Şili’de O’Higgins
o... İrlanda kökenli olan başkomutanın yaşamı,
ayrı bir yazıda anlatılıp yorumlanmalı. Metro duraklarının adlarından biri olan
Chacabuco, Şili tarihi okumuşlar için, kanlı bir bölgeye karşılık geliyor.
Chacabuco, Atacama Çölü’nde, katil general Pinochet tarafından toplama kampı
olarak kullanılmış olan eski bir madenci kasabası. Kristof Kolomb da anılıyor
metroda (şaşıran var mı?). Bir diğer metro durağı, Şili’nin liberal siyasetçisi
Francisco Bilbao Barquín’in (1823-1865) adını taşıyor. Simon Bolivar da
anılıyor elbette. İrlanda ve Bask kökenli Şilili gazeteci-yazar Benjamín Vicuña
Mackenna da (1831-1886) yer alıyor metroda. Einstein durağı var bir de...
Santiago’nun Kalbinde...
İşte metroda iki durak ileride iniyorum ve Santiago’nun
merkezindeyim. Burası, Ordu Meydanı (Plaza de Armas). İspanya’da ve Latin
Amerika’da bu adı taşıyan birçok meydan var. Ad, kışlaların burada
bulunmasından ileri geliyor. Meydan, şu yapıları barındırıyor: Santiago
Metropolitan Katedrali (bkz. http://www.iglesiadesantiago.cl/catedral.php
), bugün Şili Ulusal Tarih Müzesi olarak kullanılmakta olan ve daha önce meclis
ve mahkeme olarak kullanılmış olan Krallık Sarayı (Palacio de la Real Audiencia
de Santiago, bkz. http://www.dibam.cl/historico_nacional/ ), Merkez Postane (bkz. http://www.correos.cl
) ve Santiago Belediye yapısı (bkz. http://www.municipalidaddesantiago.cl/ ).
Meydan, çok canlı (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=ts8njjmPnFs
). Gittiğim gibi, 5 sanat gösterisi izliyorum ayrı noktalarda, ayrı ayrı.
İkisi, güldürü amaçlı; diğerleri, konser. Konserlerden biri, birkaç gençten
oluşan bir keman grubu. Kentin çevresinde görünen karlı dağlar da, ayrı bir
hava katıyor. Meydanın bir tarafında, büyük bir kameriye altında, 10-15 masada
satranç oynanıyor. Birçok izleyicileri var çevrede. Dev palmiyeler süslüyor
meydanı ve heykeller. Birçok tablo dizilmiş sokaklara, satılmak üzere; ve
şipşak ressamlar da var elbette...
Bozuk Para Numarası
Meydanda atlı polisler dikkat çekiyor. Yerdeki at
pisliklerinin sırrı çözüldü... ‘Carabineros’ olarak adlandırılan (‘polis’
olarak adlandırılmıyorlar) güvenlik güçleri, askeri polis. Yani sivil değiller.
Meydanın çevresinde trafiğe kapalı birçok sokak var. Bunlardan biri olan Puente’ye
dalıyorum. Burada bir pazar kurulmuş; giysi ve meyve satılıyor çoğunlukla. Muz
ve armut alıyorum. Yol üstündeki Aillavilu Sokağı’nın girişinde, sokağa açılmış
bir kitap tezgahı var. Ağırlıklı olarak Asya kitapları satılması (Tao vb.),
dikkat çekici. Puente’nin sonunda, geniş caddeler çıkıyor karşıma ve bir de yan
tarafta, bir üniversite. Bu, Universidad Internacional SEK (bkz. http://www.uisek.cl/ ). Merkez Çarşı da burada
(Mercado Central, bkz. http://www.mercadocentral.cl/
). Burası, döküntü bir yer çoğunlukla. Mendoza Pazarı’ndan daha iyi değil.
Balık ve deniz ürünü ağırlıklı bir pazar. Burada, Çiçek Pasajı’nın birkaç katı
kadar geniş bir alanda balık ve deniz ürünü yemekleri yapıyor lokantalar. Deniz
ürününü çok severim. Vietnam’da çok yedim. Vietnam’da mutfağın doğal bir
parçasıdır deniz ürünü; ucuz olduğu için ve Vietnam, bir sahil ülkesi olduğu
için. Ancak, burada, deniz ürünlerini nasıl hazırladıklarını bilmediğimden
(belki dokunur diye çekinerek), bunları tatmayı erteliyorum. Gerçi, zaten
birkaç ürün dışında, daha önce tatmadığım bir deniz canlısı görmüyorum. Deniz
kestaneleri ilginç olabilir. Lokantalardaki en pahalı ürün, yengeç püresi. Karşıdaki
bir lokantada, pizza, çörek ve sosis yiyerek karnımı doyuruyorum. Meydana
dönerken, biraz yüksekten, üstüme bozuk paralar atılıyor. Bir ara şaşalıyorum;
ancak, bunu bir yerde okumuştum. Dikkatimi dağıtıp çantamı çarpmak olabilir
amaç. Daha önce, bir turistin çantasını böyle çalmışlar. Turist, paraların
cebinden düştüğünü sanıp toplamaya çalışırken, çantası uçmuş gitmiş. Cebimi yokluyorum,
benden düşmediğini anlıyorum, hiç oralı olmayıp basıp gidiyorum.
Küçük Lima’da
Bu kez, meydanın yanallarına bakıyorum. Puente’nin
paralelindeki Bandera Sokağı’na (‘Bayrak’ anlamına geliyor) giriyorum. Kolomb Öncesi
Sanat Müzesi, bu sokakta (bkz. http://www.precolombino.cl/
). Bandera’da bir alışveriş merkezi dikkatimi çekiyor. Bu, Galeria Comercial
Bandera Centro (adres: Bandera 421). Burada, Güney Kore’nin başkenti Seul’ün
İstiklal Caddesi olan İnsadong’daki Ssamji-gil’de olduğu gibi, merdivensizlik
sözkonusu. Bu iki AVM’de merdiven yok. Zemin, adım adım yükselerek, en üst kata
ulaştırıyor. Bu AVM’de, bir sürü Peru lokantası ve telefon dükkanı var
uluslararası aramalar için. Peru berberleri ve güzellik salonları yanında, 2
Kolombiya lokantası da var. Kimileri, burayı, Peru’nun başkentine gönderme yaparak,
‘Küçük Lima’ olarak adlandırıyor. Arama merkezlerinde, Honduras, Nikaragua ve
Küba gibi Kuzey Latin ülkelerinin adlarının listelenmesinden, Santiago’da bu
ülkelerden gelme çok sayıda göçmen işçi olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Oradan çıkıp
biraz daha dolaşıyorum. Hava, saat 18:15’te kararıyor; oysa İquique’de 19:30
gibi kararıyordu. Gündoğumunun geç olduğu, günbatımının erken olduğu ülkeleri
sevemiyorum.
Sokak Fiziği
Arjantin’de ve Şili’de, sokak adlarındaki yabancı
ağırlığına takılıyorum. Birçok Latin Amerika ülkesinin adına ya da kentlerinin
adına yer veriyor sokaklar. Savaştıkları ülkeler bile var sokak adlarında. Santiago’da,
Las Rejas Metro Durağı yakınında, Türkiye Caddesi var. Türkiye’deki sokak
adlarına bakıyorum öylesine: Kemeraltı, Necatibey, Mumhane, Kumbaracı,
Boğazkesen, Meclis-i Mebusan, Kemankeş, Bostanbaşı, Hayriye vb. vb. Ne kadar
zevksiz adlar bunlar... Uluslararası niteliği olmaması bir yana, nedir bu
keşmekeş... Bu sokaklar, İstiklal ile Boğaz arasındalar. Her semtte ayrı bir
keşmekeş var... Fizikçiler, kaosu çalışmak istiyorsanız; İstanbul’daki sokak
adlarını çalışın biraz; yeni kuramlar ortaya çıkarabilir sizin için sokaklar...
Ne Fazla Küçül Ne Fazla Büyü
Defterde kalan notlara bakıyorum: İquique’de, arabalar,
yayalara hep yol veriyordu. Santiago’da böyle değil. İquique’de, toplam iki
dilenci, bir de evsiz görmüştüm. Dilencilerden biri, gençti; eli ayağı
tutuyordu. Herhalde, harç parasını bulup buluşturamayan bir üniversite
öğrencisiydi (bilemiyorum). Başka bir yerde gördüğüm yaşlı dilenci ise, dilenmiyordu;
ama insanlar, giysilerinden onun paraya ihtiyacı olduğunu anlayıp para
veriyordu. Çok daha iyiydi İquique; ama benim hiç içinden çıkamadığım bir
duruma örnek yine: Küçük yerlerde, birebir ilişkiler güçlü oluyor; insanlık
bağları, sağlam oluyor. Ancak, aynı zamanda, sıkıcı yerler buralar; fazla
küçükler. Büyüdüklerinde, yapılabilecek birçok etkinlik oluyor bu kentlerde;
ama insancıllık da bitiyor... Santiago’da daha fazla dilenci olduğunu bilmem
söylemeye gerek var mı...
Bugünün şarkısı, yine İnti İllimani’den. Bu şarkıyı, Şili
cuntasının 1973’te katlettiği Victor Jara için yazmışlar: http://www.youtube.com/watch?v=5C_DrAWv7uc
Yıldızların Şarkısı
Akıl yetişmiyor bana
ne sevgi ne sözcük
ellerim ki çalışır çalgı üstünde
bir sesçik uğruna.
ve yetişmiyorsa bana görüntü
ve yetişmemeli asla
yorumlamak için
Victor Jara’nın düşüncesini
o ki şarkısında şunu söylerdi:
şarkı için değil şarkım.
Nasıl ki dinlenir seslerin
ardından gelen tonlarla,
gerçekle ve sabırla
bir baskı duyumsamadan,
yanılsama için değil şarkım
diyorum tanrı önünde,
iki nokta arasında
uzaklık kısalsın diye de değil
meslek icabı değil şarkım
sesim güzel olsun diye de değil.
Duygu içindi şarkısı
şarkısı dostluk için,
süzülür gerçekler içinde,
acılar içinde,
şarkısı müzik yeteneğini
dökebilmek içindi.
şarkısı, halatları
çözülsün diye insanların,
söylenir yokluğunda da
şarkısı gitar içindi.
Senin dosdoğru yaşamın
farklı bir ülkü boyunca,
olmak için insanlar arasında,
ölüme taşınmış insanlarla.
Ve kurtulamam, özgürleşemem
kaba güçten ve baskıdan,
yüreğimi sıkıştıran,
etkiliyor herkesi şarkın bugünlerde
toprağadır çünkü şarkın,
duygusu ve aklı var.
Şarkı için değil şarkım
güzel ses için de değil,
şarkı şunun için: gitarın
duygusu ve aklı var.
İspanyolca’dan çeviren: Ulaş Başar Gezgin, 8 Temmuz 2007,
Ho Çi Min Kenti, Vietnam
(‘Arriesgaré La Piel’ (1996) albümünden.
(*) Şarkının Türkçe söylenebilmesini sağlamak üzere,
müziğe uygun olarak çevrilmiştir.
Dr.
Ulaş Başar Gezgin
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas
Facebook/Yüzdefteri Yazar
Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar
Gezgin Okurları: http://www.facebook.com/groups/214939625258670/
Twitter:http://twitter.com/#!/gezginulas
E-mail: ulasbasar@gmail.com
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com
Kendi
Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm
Yapıtları):
No comments:
Post a Comment