Latin Amerika’da
Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (4)
Curitiba’da İkinci Gün
Dr.
Ulaş Başar Gezgin, 1 Haziran 2012, Curitiba, Brezilya
Sabah,
Erol Anar ve Senyor Ronaldo, beni arabayla aldılar; gezdirdiler. İlk olarak,
Oscar Niemeyer Müzesi’ne gittik (http://www.pr.gov.br/mon/).
Müze, adını, büyük mimar ve komünist lider Oscar Niemeyer’den alıyor. 1907 doğumlu
olan ve hâlâ aramızda olan çınar, Brezilya’nın başkenti Brasilia’daki birçok
yapının mimarı olarak dünya çapında bir üne sahip. Yapı, göz biçiminde olduğu
için, müzenin halk arasında ‘Göz Müzesi’ olarak anıldığı da oluyor.
Körler
Okulundaki Çocuklar
Müzede,
Oscar Niemeyer’le ilgili sergiler dışında, kısa süreli resim, fotoğraf,
karikatür, tasarım vb. sergileri oluyor. Biz gittiğimizde, Jorge Zalszupin’in
mobilya tasarımları sergileniyordu (bkz. http://brazilianfurnituredesign.com/en/designer/modern/jerzy-jorge-zalszupin/
).
Bir
Brezilya bankası olan Itau Bankası’nın 1911-2011 arasındaki Brezilyalı
sanatçıları kapsayan koleksiyonu olan ‘1911 - 2011
- Arte Brasileira e Depois, na Coleção Itaú’ görülebiliyordu (bkz. http://www.fcs.mg.gov.br/agenda/2175,1911-2011-arte-brasileira-e-depois-na-colecao-itau.aspx).
Oscar Niemeyer yanında, mimar João Filgueiras Lima’nın
ilginç tasarımları, görülmeye değerdi (bkz. http://www.museuoscarniemeyer.org.br/leleentrada_abril2012.html
).
Kadınları
konu alan resim sergisi de güzeldi (bkz. http://revistacontemporartes.blogspot.com.br/2011/07/o-eterno-feminino-e-seu-universo.html
)
1911’de
Paranagua’da doğan ve 1980’de Curitiba’da hayata gözlerini yuman satranç
ustası, heykeltraş ve tasarımcı Erbo Stenzel’in çeşitli portreleri, satranç
odası olarak tasarlanmış bir salonda sergileniyordu (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=J5zA1QFz51Y
).
Müzenin
göz bölümünde ise, Brezilyalı bir çizerin yaşamı anlatılıyor ve çizimleri
sergileniyordu.
Sovyet
döneminin en önemli fotoğrafçılarından olan ve daha sonra sansür edilmiş
Litvanyalı fotoğrafçı Antanas Sutkus’un (d.1939) fotoğrafları da (körler
okulundaki çocukların fotoğrafları, özellikle etkileyiciydi), sergilenenler
arasındaydı (bkz. http://www.artnet.com/artists/antanas-sutkus/
)
Müzeden,
bugünlerde Uluslararası Curitiba Film Festivali’nin gerçekleşmekte olduğunu
öğrendik (bkz. http://olhardecinema.com.br/
). Festival’de, Brezilya, ABD, Fransa, Almanya, Portekiz, Şili, İzlanda, Irak,
İspanya, Kolombiya, Bulgaristan, İngiltere, Arjantin ve Hollanda yapımı filmler
gösteriliyor.
BR 102: Brezilya Mutfağı’na Giriş-2
Müzeden
sonra, Senyor Ronaldo, sağolsun, beni, Brezilya ev yemeklerini öğrenmem için
evine götürdü. Eşinin ve torunlarının oturduğu evde, karşılıklı öğlen yemeği
yedik. Teyzenin Vietnam’dan geldiğimi öğrenince, ilk iş olarak, parmağıyla
tetik çekme işareti yapması, eğlenceliydi.:) Televizyonda, dünya voleybol
şampiyonası vardı; Kanada ile Polonya oynuyordu. Brezilya sofralarında, klasik
olarak, pilav, kuru fasulye (sos nedeniyle koyu bir renkte) ve makarnanın
geldiğini öğrendim. Pilav ve makarnayı birlikte yiyen millet, hatta yanında
ekmek de yiyebiliyor! O zaman, ülkede bu kadar kilolu insan olmasına şaşmamalı.
Bir de, zaten, ülkenin bol yağlı etleri, ünlü. İçecek olarak, elbette kola,
mate (daha önce belirttiğim gibi, bölgeye özgü bir ottan yapılan çay ve içecek)
ya da tropikal meyvelerin suları içiliyor. Kahve, çok yaygın; çayın tiryakisi,
daha az.
“Seks Yoksa
Gerilla da Yok”
Üçüncü
durağımız olan Botanik Bahçesi’ne giderken, yolda bir trafik kazasına tanık
oluyoruz. Birbirini yumruklama diye bir olay yok. Portekiz etkisindeki Latin
Amerika’nın yumuşak, laylaylom olduğu söyleniyor (ya da Taycası’yla ‘sabay
sabay’). Botanik Bahçesi, Curitiba’nın simgesi (bkz. http://www.curitiba-parana.net/parques/jardim-botanico.htm
). Asya’daki botanik bahçelerine göre daha küçük bulsam da, yine de, yapısı,
hoş. Burayı dolaşmak, yarım saati bulmaz ve bulmuyor. Girişteki kahvede,
mateler ve kahveler eşliğinde, havadan sudan, siyasetten yaşamdan konuşuyoruz.
Latin
Amerika’daki gerilla hareketlerinin, Che’nin yolundan oldukça uzaklaştıklarını
öğreniyorum; ancak bu, Türkiye’de pek bilinmiyor. Solda en kitlesel olan
gelenekten gelenlerde, bir Latin Amerika nostaljisi var. Latin Amerika’yla
ilgili bilgileri, genellikle 40 yıllık. 40 yılda o köprüden ne sular aktı... Şöyle
bir fark (hem fark hem FARC) ortaya çıkıyor örneğin: Günümüz Latin
Amerikası’nın gerilla hareketleri, uyuşturucu ve insan ticaretinde başı
çekiyor. Bu işler, temel gelir kaynakları. “Devrim için uyuşturucu da satarım
insan da” diye bakıyorlar. Böyle olunca, bu örgütler içinde çürüme başlıyor.
Mafyayla gerilla arasındaki farkı gören, beri gelsin. Oysa Türkiye’de bir örgüt,
uyuşturucu ve/ya da insan ticareti yapıyor olsa bile, “evet yapıyorum” diyemez;
bunlara karşı olan bir kamuoyu var Türkiye’de. Seks de bir diğer konu. Latin
Amerika’da, gerillalar arasında seks, serbest. Zaten (anlatıcı burada beni
güldürüyor:)), seks yoksa, Latin Amerika’da kimse gerilla olmazmış. Türkiye’de
ise, seks, yasaktır birçok örgütte. Latin Amerika gerillalarının çocuğu olursa,
örgüt, alıyor; gerillalarının yakınlarının yanına teslim ediyor. Çocuğun
gerillalarla birlikte yaşaması, yasak.
Hay Seni Gerillalar
Kaçıra
Sosyalist
bir arkadaşım geliyor aklıma. Diyordu ki, “Latin Amerika’ya gideyim, gerillalar
beni kaçırsın, bizim devletten fidye alsınlar. Onlara bir yararım olmuş
olur.”:) Şaka olarak güzel de; bunu gerçekten düşünen çılgına, anlatıcı şunları
söylüyor: Bu hareketler, sen sosyalistmişsin değilmişsin, bakmıyor. İsterse
öldürür, isterse beterini yapar. Adamlarda etik değer yok ki, seni neci
olduğuna göre değerlendirsin. Bu sosyalist arkadaşım, bu yarı-şaka yarı-ciddi
düşüncesinden vazgeçmişti sonradan; şöyle diyerek: “Bu devlet, benim için para
ödemez. Tam tersine, “çok şükür bu heriften kurtulduk” der.” Ben de ekleyeyim:
Bir de şunu diyecekler: “Teröristle pazarlık olmaz.” :)
Brezilya’da
Hapisteyiz
Alıyor
diğer anlatıcı, sözü; ve Brezilya’daki şiddet olaylarının yaygınlığından söz
ediyor (bunu Portekiz etkisinin yumuşaklığı görüşü ile çelişkili buluyorum).
Kaç tane arkadaşının soyulduğunu, yaralandığını vb. anlatıyor. Suçlular
yakalanıyor; hapse giriyor; ama hapisler, çok kalabalık. Şartlı tahliyeyle
çıkma seçeneği var. Böylece tahliye edilenler, yine birilerini soyuyor. “Benim
vergimle, hapistekileri doyuruyorlar. Olmaz olsun.” diyor anlatıcı. Haklı
elbette. Ama havaalanından 20 dakikalık bir uzaklık için yaklaşık 20 Dolarlık bilet
kesen bir ülkede, suç oranının yüksek olması, o kadar şaşırtıcı olmasa gerek.
Düşük maaşlı askerin ve polisin bile, sivilleri giyip soygun yaptığı da dile
getiriliyor. Öte yandan, bu durumu tümüyle yoksulluğa bağlamak, yanlış. İkinci
vatanım Vietnam’da, insanlar, yoksul; ama çalmıyorlar. Vietnam’da, aile yapısı,
çok güçlü. Uzak akrabalar bile, yakın akrabalar kadar yakın sayılıyor. Annenin
kardeşi de dayı, annenin kuzeninin dayısının halasının oğlu da (attım şimdi)
dayı. Çin’de, Küba’da, Sovyetler’de devrim önderleri, ‘amca’, ‘dayı’ vb. olarak
adlandırılmaz; ama Vietnam’da Ho Çi Min, Ho Amca’dır. Herkesin amcasıdır o;
ailemizden biridir. Belki bu güçlü aile yapısıdır Vietnam’da yoksulluğa karşın
suç oranının düşük olmasını sağlayan. Vietnam’da, istediğim saatte, hiç bir kaygı
duymadan rahatlıkla dolaşabiliyorken; Brezilya’da, hava karardı mı, otele
hapislik başlıyor. “Yaşasın Vietnam!” desem, yadırgayan olur mu?
Telli, Telli,
Telli, Şu Telli Opera
Bugün,
son durağımız, Ópera de Arame, diğer adıyla Telli Opera (bkz. http://www.curitiba-parana.net/opera-arame.htm
). Bu, sanat etkinliklerinin yapıldığı saydam bir yapı. Buraya suyun üstündeki
telli yol üzerinden gidiliyor. Muhteşem bir doğa güzelliğinin ortasında. Bir
yanında ise, bir çağlayan var ki, sesiyle, motorlaşmış kafalara format atmayı
başarıyor. Çıkarken, karşıdaki dükkandan şeftali şarabı alıyorum. Dönerken,
yolda bir sürü üniversite görüyoruz. Halil Cibran Meydanı, Arap Anıtı, Curitiba
Halk Parkı (Passeio Público, bkz. http://www.parquesepracasdecuritiba.com.br/parques/passeio-publico.html)
ve eyalet ve belediye yapıları, yolumuzun üstünde.
Eve
dönüyorum. Bedenim hâlâ Vietnam’a ayarlı olduğundan, geldiğim gibi
uyuyakalıyorum. Bir uyanıyorum ki geceyarısı... Gazeteye bir Curitiba yazısı
yazıp gönderiyorum...
Teşekkürler Erol Anar! Teşekkürler Senyor Ronaldo!
Dr.
Ulaş Başar Gezgin
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas
Facebook/Yüzdefteri Yazar
Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar
Gezgin Okurları: http://www.facebook.com/groups/214939625258670/
Twitter:http://twitter.com/#!/gezginulas
E-mail: ulasbasar@gmail.com
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com
Kendi
Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm
Yapıtları):
No comments:
Post a Comment