Wednesday, June 6, 2012

Curitiba’dan Buenos Aires’e Giderken


Latin Amerika’da Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (7)

Curitiba’dan Buenos Aires’e Giderken

Dr. Ulaş Başar Gezgin, 5 Haziran 2012, Buenos Aires

Sabah 04:30’da, Curitiba’da, otelden çıkıp otobüs terminaline yürüdüm. Terminalde, birçok evsiz yatıyordu. Dikkat çekmemeye çalışarak, otobüsün kalkacağı perona geçtim, oturdum. Neyse ki, sağsalim otobüse bindim. 05:30’da yola çıktık. Pluma şirketine bağlı olan otobüs (bkz. http://www.pluma.com.br ), ‘yarı-yataklı’ (semi-cama) olarak adlandırılan, koltuğu yarım yatan cinstendi. Sao Paulo’dan Curitiba’ya da böyle bir otobüsle gelmiştim. Otobüs, profesyoneldi. Bavulumu ve sırtçantamı verirken, bu ikisine etiket yapıştırıp bana etiketlerin diğer yarılarını verdiler. Bu, benim için bir profesyonellik göstergesidir. Elimdeki bilgisayar çantasına ve torbaya da aynısını yaptılar. Bu da, birisinin otobüste çantalarımı alıp “benimdir” demesini engelleyecekti. Benim gibi tek başınıza yolculuk ediyorsanız; bu tür sıradan bilgiler, önem kazanıyor; çünkü bir haksızlığa uğradığınızda, yanınızda size destek olacak biri yok.


Molada Yapılabilecekler

Bindikten bir süre sonra uyuyakalmışım. Bir uyandım, 7:30 olmuş ve ortalık aydınlanmış. Havanın bu kadar geç aydınlanması, Vietnam’daki 5:30 ya da 6:00 gibi aydınlanan günlere alışkın olduğumdan, hoşuma gitmiyor. Bana, geç ağaran günlerle, ömrümden çalınıyor gibi geliyor. Otobüs, bir yerlerde durdu. Bu tür zamanlar, iki amaç için en uygun anlar oluyor: Otobüsteki tuvaleti kullanmak için (hareket halindeyken tuvaleti kullanması zor oluyor) ve akıllı telefonunuzdan çevrede olabilecek ücretsiz bir bağlantıyı kullanarak eşe dosta sağsalim otobüse bindiğinizi haber vermek için. Böyle bir alışkanlığım olmamakla birlikte, daha önceki güncede, Brezilya’da sabahın köründe dışarı çıkmanın riskli olduğunu vurguladığım için, kaygılananların olacağını ve otobüse binip binmediğimi merak edeceklerini biliyordum. İşte, şansa, bu mola yerinde bağlantı vardı; soranlara hemen haber verdim. (Buradan anlaşılabileceği gibi, otobüs, bağlantı sağlamıyor.) En kötü olasılıkları düşünerek, telefonun pilini idareli kullandım. Bu 5 dakikalık bağlantı kullanımı dışında, telefonu hep kapalı tuttum.


Önemli Bir Konu

Şimdi, bu konuya girdiğim için yadırgayanlar olabilir; ama yine de, benden sonra gelecekler için belirteyim: Arkadaşlar, otobüste tuvalet olması ve doğru düzgün olması, çok önemli. Otobüs, siz sıkıştığınız için asla durmaz. Üstelik, yabancı bir ülkede olduğunuzu, hele de tek başınıza olduğunuzu düşünürseniz; tuvalet ihtiyacınız, tuvaleti olmayan bir otobüste sizi mahvedebilir. Başka ülkelerdeki deneyimlerimden sabittir. Tuvaletin varlığı da tek başına yetmez. Kimi tuvalette sifon çalışmaz; kimi, ışıksızdır. Bunları, gerçekten, baştan bilmek gerekiyor. Pluma’nın otobüsünün tuvaletinden hoşnut kaldım. Şimdiye kadar gördüğüm en iyi otobüs tuvaletiydi. Klozet, siz oturmadıkça havadaydı. Böylece, işerken klozeti kaldırmayan öküz erkeklerin tuvaleti pisletmesi engellenmiş oluyordu. Tuvaletin sifonu ise, ayağınızın altında pedal biçimindeydi. Tuvaletin dibi, katı ya da sıvı ağırlıkla çöken; üstünde birşey olmadığında kapanan biçimdeydi. Ayrıca, sifon suyu, deterjanlıydı. Bu iki nedenle, tuvalette koku yoktu. Genelde, tuvaletli otobüsler, pis kokar. Bu otobüste ise, kokudan eser yoktu. (Pluma, bana bu kadar reklam yapayım diye para vermedi.:) Gerçekleri yazıyorum.) Bu konuyu ayrıntılı anlatma gereği duydum; çünkü gerçekten önemli.


Ucuzluk mu Güvenlik mi?

Brezilya otobüslerinde, dolapta, su oluyor; ama kimse, size, bunu söylemiyor. Sizin bunu şans eseri keşfetmeniz ya da sormanız gerekiyor. Ben, Sao Paulo-Curitiba otobüsünde sordum; öğrendim. Curitiba-Buenos Aires otobüsünde, bunu bana söylemediler; tahmin ettim, tuttu. Yine de, yanıma, küçük bir su almıştım. 30 saat gibi uzun bir yolculuk için, yanınıza, mutlaka, bol bol yiyecek almalısınız. Acıkabilirsiniz; ve araç, sizin için durmaz. Açlıktan mideniz kazınabilir; araç, yine durmaz. Sao Paulo-Curitiba otobüsünde, biraz abur cubur vermişlerdi ve o, alt tarafı 6 saatlik bir yoldu. 30 saatlik yol için ise, küçücük bir yiyecek bile vermediler. Türkiye’de ikramlara alışmış insanlar olarak, bu, bize garip gelebilir; ama burası, Türkiye değil sonuçta; burası, Brezilya. Ben de, Curitiba’dan ayrılırken, çeşit çeşit Brezilya çörekleri almıştım yanıma. İyi ki almışım. Herşeyin ötesinde (daha önce yazdım, yine yazıyorum), unutmayın ki, Asya’daki durumun tersine, Latin Amerika’da İngilizce konuşan bulmak, deveye hendek atlatmaktan zor. O nedenle, hazırlığınızı iyi yapmalısınız. Güvenlik sorunu olabileceğini düşündüğünüz güzergahlarda, en ucuz otobüsü değil, orta pahalılıktaki ya da en pahalı olan otobüsü yeğleyin. Bunların pahalı olması, genellikle, sizin daha güvenli yolculuk etmenizi sağlar. Örneğin, ucuz bir otobüs, çantanızı etiketlemez. Sonradan sorun çıkabilir. Bir başka yolcu, çantanızı alıp giderse, hiçbirşey yapamazsınız.


Soğan Gibi Kat Kat

Latin Amerika’da, kısa yol için de, uzun yol için de, giysi hazırlığı, çok önemli. Brezilya’da, Arjantin’de ve Şili’de, yollar da hizmet de iyi. Yine de, sel ya da toprak kayması gibi kimi doğa olaylarını tahmin edemezsiniz. Otobüs, bozulabilir; yolda kalabilirsiniz. Bir keresinde, “hiç bozulmaz” diye düşündüğüm İstanbul-Ankara treninde 5 saat mahsur kalmıştım. Neredeyse donuyorduk vagonda. İstanbul-Ankara arasında bile oluyorsa, her yerde olabilir. Bu üç ülke dışındaki yollar ve hizmet, pek iyi değil. Oralarda, mutlaka, giysi hazırlamalısınız. Giysi hazırlamaktan kastım, şu: Dışarıda birkaç saat geçirmek zorunda kalırsanız, üstünüze alacağınız giysiler. Ayrıca, dışarı çıkmayacak olsanız bile, otobüslerde hasta olmak, çok kolay. İçeride, hava, sürekli değişir. Çevrenizde bir sıcak, bir soğuk üflenir. Bere ve atkı, şart. Bir montu da battaniye olarak kullanabilirsiniz. Yalnız, soğan gibi kat kat giyinmeli; çünkü kalın giyinirseniz, içerisi sıcak olduğunda sırılsıklam olacaksınız. İçerisi sıcakladıkça üstünüzü çıkarabilir durumda olmalısınız. Bunlar, elbette, tüm yolculuklar için geçerli. Yine de, benden sonra gelenler hastalanmasın diye, anımsatıyorum bir kez daha.



Arjantin’de Mezopotamya

12 saat sonra Porto Alegre’de olduk. 02:45’te, Brezilya’dan Arjantin sınırına vardık. Otobüs görevlileri, bizi, çantalarımızla dışarı çıkardı (bagajdaki bavullara dokunulmadı). Çantalara hiç bakmadılar. Bir görevli, tüm yolcuların pasaportlarını (ve varsa turist kartlarını) aldı; şimdi damgalatıp geri getirmesini bekliyoruz.

2 saat sonra (04:45’te), pasaportlar, Brezilya’dan çıkışı, Arjantin’e girişi yapılmış bir biçimde geri verildi. Brezilya’dan çıkış vergisi ödenmiyor; diğer Latin Amerika ülkelerinde ise, çıkış vergisi var. Kitap okuduğum için, zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.

Yine 7:30 oldu, gün ağardı. Yol üstünde, Gualeguaychu kentinde, otobüsü, jandarma çevirdi; çantalara baktılar; sonra bir şarkı mırıldana mırıldana indiler. Parana ve Uruguay Irmakları arasındaki bu bölge, ‘Entre Rios’ (Irmaklar Arası) ya da ‘Mesopotamia’ olarak anılıyor. Yani Fırat ve Dicle gibi iki ırmak arası... Yolda iki ırmağı da geçtik. Yolculuğun son birkaç saatinde, otobüsün dolabındaki sular bitti. Neyse ki, yanımda su getirmiştim. Yavaş yavaş reklam tabelaları belirdi ve Buenos Aires göründü sonunda. Söz verilen 30 saat yerine, 32.5 saatte vardık Buenos Aires’e.


32.5 Saatte Ne Yapılır?

32.5 saati nasıl geçirdim? Öncelikle, psikolojik olarak, bu zamanı parçalara böldüm; aydınlık zaman, karanlık zaman; Brezilya’da, Arjantin’de; uyku zamanı, okuma-yazma zamanı vb. gibi. Yani “150 gün” yerine, “5 ay” diyen bir asker gibi, zamanı küçülttüm. Bolca uyudum; ileride gitmeyi düşündüğüm Bolivya üstüne okuma yaptım; bolca not aldım; şiir yazdım; Brezilya çöreklerini atıştırdım; düşündüm geçmişi ve geleceği... Bir bakmışım 24 saat geçmiş. “24 saati geçiren, 30 saati hayli hayli geçirir” dedim, öyle de oldu. Akıllı telefondan kitap okuyabilirdim; ama beklenmedik bir durumda kullanmak zorunda kalacağımı düşünerek, pilini korudum. Yol için tek yanlışım, kafa lambasını bavulda unutmak oldu. Yolda, uyuyamayıp birşeyler okumak istediğinizde, ışık, ciddi bir sorun oluyor. Ben 11-12 saat ışıksız kaldım (aralıklarla, 18:00-07:30 arası). Otobüsün koltuk lambası, okuma yapmak için çok zayıftı. Neyse ki, birden, yankesicilere karşı dikkat çekmemek için aldığım kıytırık telefonun fenerinin olduğunu anımsadım; onu kullanarak, birkaç saat kitap okuyup notlar aldım. Tutması, bir süre sonra, eli yoruyordu; ama yine de idare ederdi. Benden sonra geleceklere, kafa lambasını şiddetle öneririm.

İşte artık Buenos Aires’teydim. Kimbilir neler bekliyordu beni...


(8. Bölüm: Buenos Aires’ten ilk izlenimler)



Dr. Ulaş Başar Gezgin
Latin Amerika’da Bir Gezgin: http://latinamerikadabirgezgin.blogspot.com/
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas  
Facebook/Yüzdefteri Yazar Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar Gezgin Okurları:  http://www.facebook.com/groups/214939625258670/ 
E-mail: ulasbasar@gmail.com  
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com 
Kendi Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm Yapıtları): 

No comments:

Post a Comment