Latin Amerika’da
Bir Gezgin: Latin Amerika Güncesi (7)
Curitiba’dan
Buenos Aires’e Giderken
Dr.
Ulaş Başar Gezgin, 5 Haziran 2012, Buenos Aires
Sabah
04:30’da, Curitiba’da, otelden çıkıp otobüs terminaline yürüdüm. Terminalde,
birçok evsiz yatıyordu. Dikkat çekmemeye çalışarak, otobüsün kalkacağı perona
geçtim, oturdum. Neyse ki, sağsalim otobüse bindim. 05:30’da yola çıktık. Pluma
şirketine bağlı olan otobüs (bkz. http://www.pluma.com.br
), ‘yarı-yataklı’ (semi-cama) olarak adlandırılan, koltuğu yarım yatan
cinstendi. Sao Paulo’dan Curitiba’ya da böyle bir otobüsle gelmiştim. Otobüs,
profesyoneldi. Bavulumu ve sırtçantamı verirken, bu ikisine etiket yapıştırıp
bana etiketlerin diğer yarılarını verdiler. Bu, benim için bir profesyonellik
göstergesidir. Elimdeki bilgisayar çantasına ve torbaya da aynısını yaptılar.
Bu da, birisinin otobüste çantalarımı alıp “benimdir” demesini engelleyecekti.
Benim gibi tek başınıza yolculuk ediyorsanız; bu tür sıradan bilgiler, önem
kazanıyor; çünkü bir haksızlığa uğradığınızda, yanınızda size destek olacak
biri yok.
Molada
Yapılabilecekler
Bindikten
bir süre sonra uyuyakalmışım. Bir uyandım, 7:30 olmuş ve ortalık aydınlanmış.
Havanın bu kadar geç aydınlanması, Vietnam’daki 5:30 ya da 6:00 gibi aydınlanan
günlere alışkın olduğumdan, hoşuma gitmiyor. Bana, geç ağaran günlerle,
ömrümden çalınıyor gibi geliyor. Otobüs, bir yerlerde durdu. Bu tür zamanlar,
iki amaç için en uygun anlar oluyor: Otobüsteki tuvaleti kullanmak için
(hareket halindeyken tuvaleti kullanması zor oluyor) ve akıllı telefonunuzdan
çevrede olabilecek ücretsiz bir bağlantıyı kullanarak eşe dosta sağsalim otobüse
bindiğinizi haber vermek için. Böyle bir alışkanlığım olmamakla birlikte, daha
önceki güncede, Brezilya’da sabahın köründe dışarı çıkmanın riskli olduğunu
vurguladığım için, kaygılananların olacağını ve otobüse binip binmediğimi merak
edeceklerini biliyordum. İşte, şansa, bu mola yerinde bağlantı vardı; soranlara
hemen haber verdim. (Buradan anlaşılabileceği gibi, otobüs, bağlantı
sağlamıyor.) En kötü olasılıkları düşünerek, telefonun pilini idareli
kullandım. Bu 5 dakikalık bağlantı kullanımı dışında, telefonu hep kapalı
tuttum.
Önemli Bir Konu
Şimdi,
bu konuya girdiğim için yadırgayanlar olabilir; ama yine de, benden sonra
gelecekler için belirteyim: Arkadaşlar, otobüste tuvalet olması ve doğru düzgün
olması, çok önemli. Otobüs, siz sıkıştığınız için asla durmaz. Üstelik, yabancı
bir ülkede olduğunuzu, hele de tek başınıza olduğunuzu düşünürseniz; tuvalet
ihtiyacınız, tuvaleti olmayan bir otobüste sizi mahvedebilir. Başka ülkelerdeki
deneyimlerimden sabittir. Tuvaletin varlığı da tek başına yetmez. Kimi
tuvalette sifon çalışmaz; kimi, ışıksızdır. Bunları, gerçekten, baştan bilmek
gerekiyor. Pluma’nın otobüsünün tuvaletinden hoşnut kaldım. Şimdiye kadar
gördüğüm en iyi otobüs tuvaletiydi. Klozet, siz oturmadıkça havadaydı. Böylece,
işerken klozeti kaldırmayan öküz erkeklerin tuvaleti pisletmesi engellenmiş
oluyordu. Tuvaletin sifonu ise, ayağınızın altında pedal biçimindeydi.
Tuvaletin dibi, katı ya da sıvı ağırlıkla çöken; üstünde birşey olmadığında
kapanan biçimdeydi. Ayrıca, sifon suyu, deterjanlıydı. Bu iki nedenle,
tuvalette koku yoktu. Genelde, tuvaletli otobüsler, pis kokar. Bu otobüste ise,
kokudan eser yoktu. (Pluma, bana bu kadar reklam yapayım diye para vermedi.:)
Gerçekleri yazıyorum.) Bu konuyu ayrıntılı anlatma gereği duydum; çünkü gerçekten
önemli.
Ucuzluk mu
Güvenlik mi?
Brezilya
otobüslerinde, dolapta, su oluyor; ama kimse, size, bunu söylemiyor. Sizin bunu
şans eseri keşfetmeniz ya da sormanız gerekiyor. Ben, Sao Paulo-Curitiba
otobüsünde sordum; öğrendim. Curitiba-Buenos Aires otobüsünde, bunu bana
söylemediler; tahmin ettim, tuttu. Yine de, yanıma, küçük bir su almıştım. 30
saat gibi uzun bir yolculuk için, yanınıza, mutlaka, bol bol yiyecek
almalısınız. Acıkabilirsiniz; ve araç, sizin için durmaz. Açlıktan mideniz
kazınabilir; araç, yine durmaz. Sao Paulo-Curitiba otobüsünde, biraz abur cubur
vermişlerdi ve o, alt tarafı 6 saatlik bir yoldu. 30 saatlik yol için ise,
küçücük bir yiyecek bile vermediler. Türkiye’de ikramlara alışmış insanlar
olarak, bu, bize garip gelebilir; ama burası, Türkiye değil sonuçta; burası,
Brezilya. Ben de, Curitiba’dan ayrılırken, çeşit çeşit Brezilya çörekleri
almıştım yanıma. İyi ki almışım. Herşeyin ötesinde (daha önce yazdım, yine
yazıyorum), unutmayın ki, Asya’daki durumun tersine, Latin Amerika’da İngilizce
konuşan bulmak, deveye hendek atlatmaktan zor. O nedenle, hazırlığınızı iyi
yapmalısınız. Güvenlik sorunu olabileceğini düşündüğünüz güzergahlarda, en ucuz
otobüsü değil, orta pahalılıktaki ya da en pahalı olan otobüsü yeğleyin.
Bunların pahalı olması, genellikle, sizin daha güvenli yolculuk etmenizi
sağlar. Örneğin, ucuz bir otobüs, çantanızı etiketlemez. Sonradan sorun
çıkabilir. Bir başka yolcu, çantanızı alıp giderse, hiçbirşey yapamazsınız.
Soğan Gibi Kat
Kat
Latin
Amerika’da, kısa yol için de, uzun yol için de, giysi hazırlığı, çok önemli.
Brezilya’da, Arjantin’de ve Şili’de, yollar da hizmet de iyi. Yine de, sel ya
da toprak kayması gibi kimi doğa olaylarını tahmin edemezsiniz. Otobüs,
bozulabilir; yolda kalabilirsiniz. Bir keresinde, “hiç bozulmaz” diye
düşündüğüm İstanbul-Ankara treninde 5 saat mahsur kalmıştım. Neredeyse
donuyorduk vagonda. İstanbul-Ankara arasında bile oluyorsa, her yerde olabilir.
Bu üç ülke dışındaki yollar ve hizmet, pek iyi değil. Oralarda, mutlaka, giysi
hazırlamalısınız. Giysi hazırlamaktan kastım, şu: Dışarıda birkaç saat geçirmek
zorunda kalırsanız, üstünüze alacağınız giysiler. Ayrıca, dışarı çıkmayacak
olsanız bile, otobüslerde hasta olmak, çok kolay. İçeride, hava, sürekli
değişir. Çevrenizde bir sıcak, bir soğuk üflenir. Bere ve atkı, şart. Bir montu
da battaniye olarak kullanabilirsiniz. Yalnız, soğan gibi kat kat giyinmeli;
çünkü kalın giyinirseniz, içerisi sıcak olduğunda sırılsıklam olacaksınız.
İçerisi sıcakladıkça üstünüzü çıkarabilir durumda olmalısınız. Bunlar, elbette,
tüm yolculuklar için geçerli. Yine de, benden sonra gelenler hastalanmasın
diye, anımsatıyorum bir kez daha.
Arjantin’de
Mezopotamya
12
saat sonra Porto Alegre’de olduk. 02:45’te, Brezilya’dan Arjantin sınırına
vardık. Otobüs görevlileri, bizi, çantalarımızla dışarı çıkardı (bagajdaki
bavullara dokunulmadı). Çantalara hiç bakmadılar. Bir görevli, tüm yolcuların
pasaportlarını (ve varsa turist kartlarını) aldı; şimdi damgalatıp geri
getirmesini bekliyoruz.
2
saat sonra (04:45’te), pasaportlar, Brezilya’dan çıkışı, Arjantin’e girişi
yapılmış bir biçimde geri verildi. Brezilya’dan çıkış vergisi ödenmiyor; diğer
Latin Amerika ülkelerinde ise, çıkış vergisi var. Kitap okuduğum için, zamanın
nasıl geçtiğini anlamadım.
Yine
7:30 oldu, gün ağardı. Yol üstünde, Gualeguaychu kentinde, otobüsü, jandarma
çevirdi; çantalara baktılar; sonra bir şarkı mırıldana mırıldana indiler.
Parana ve Uruguay Irmakları arasındaki bu bölge, ‘Entre Rios’ (Irmaklar Arası)
ya da ‘Mesopotamia’ olarak anılıyor. Yani Fırat ve Dicle gibi iki ırmak
arası... Yolda iki ırmağı da geçtik. Yolculuğun son birkaç saatinde, otobüsün
dolabındaki sular bitti. Neyse ki, yanımda su getirmiştim. Yavaş yavaş reklam
tabelaları belirdi ve Buenos Aires göründü sonunda. Söz verilen 30 saat yerine,
32.5 saatte vardık Buenos Aires’e.
32.5 Saatte Ne
Yapılır?
32.5
saati nasıl geçirdim? Öncelikle, psikolojik olarak, bu zamanı parçalara böldüm;
aydınlık zaman, karanlık zaman; Brezilya’da, Arjantin’de; uyku zamanı,
okuma-yazma zamanı vb. gibi. Yani “150 gün” yerine, “5 ay” diyen bir asker
gibi, zamanı küçülttüm. Bolca uyudum; ileride gitmeyi düşündüğüm Bolivya üstüne
okuma yaptım; bolca not aldım; şiir yazdım; Brezilya çöreklerini atıştırdım;
düşündüm geçmişi ve geleceği... Bir bakmışım 24 saat geçmiş. “24 saati geçiren,
30 saati hayli hayli geçirir” dedim, öyle de oldu. Akıllı telefondan kitap
okuyabilirdim; ama beklenmedik bir durumda kullanmak zorunda kalacağımı
düşünerek, pilini korudum. Yol için tek yanlışım, kafa lambasını bavulda
unutmak oldu. Yolda, uyuyamayıp birşeyler okumak istediğinizde, ışık, ciddi bir
sorun oluyor. Ben 11-12 saat ışıksız kaldım (aralıklarla, 18:00-07:30 arası).
Otobüsün koltuk lambası, okuma yapmak için çok zayıftı. Neyse ki, birden,
yankesicilere karşı dikkat çekmemek için aldığım kıytırık telefonun fenerinin
olduğunu anımsadım; onu kullanarak, birkaç saat kitap okuyup notlar aldım. Tutması,
bir süre sonra, eli yoruyordu; ama yine de idare ederdi. Benden sonra
geleceklere, kafa lambasını şiddetle öneririm.
İşte
artık Buenos Aires’teydim. Kimbilir neler bekliyordu beni...
(8.
Bölüm: Buenos Aires’ten ilk izlenimler)
Dr.
Ulaş Başar Gezgin
Facebook/Yüzdefteri: http://www.facebook.com/gezginulas
Facebook/Yüzdefteri Yazar
Sayfası: http://www.facebook.com/Ulas.Basar.Gezgin
Ulas Basar
Gezgin Okurları: http://www.facebook.com/groups/214939625258670/
Twitter:http://twitter.com/#!/gezginulas
E-mail: ulasbasar@gmail.com
2011 Sonrasındaki Şiirler: http://gezginulas.blogspot.com
Kendi
Sesinden Şiir Kaydı: http://soundcloud.com/ulas-basar-gezgin
Gezgin Kaynakça (Tüm
Yapıtları):
No comments:
Post a Comment